Karia suresi kıyamet gününün dehşetine vurgu yapan âyetlerle başlar (âyet 1-3). Hz. Peygamber’e, “Sen kārianın ne olduğunu nereden bileceksin?” denilmesi, kıyamet hadisesinin şiddet ve dehşetinin bizzat yaşanmadıkça Resûlullah tarafından dahi gerçek anlamıyla idrak edilemeyeceğine işaret eder. Surenin devamında insanların dünya da yaptıkları işlerden dolayı uğrayacakları akıbetten bahsedilmekte. Karia suresi okunuşu Karia suresi Türkçe okunuşu Karia suresi anlamı meali tefsiri haberin devamında yer almaktadır.

Karia suresi okunuşu

Karia suresi Türkçe okunuşu

Bismillahirrahmânirrahîm.
1- El kariah
2- Mel kariah
3- Ve ma edrake mel kariah
4- Yevme yekunün nasü kelferaşil mebsus
5- Ve tekunül cibalü kelıhnil menfuş
6- Fe emma men sekulet mevazınüh
7- Fe hüve fi ıyşetir radıyeh
8- Ve emma men haffet mevazınüh
9- Fe ümmühu havıyeh
10- Ve ma edrake mahiyeh
11- Narun hamiyeh


Karia suresi anlamı Karia suresi meali

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- O apaçık bela (Kıyamet)...
2- Nedir o çarpacak bela?
3- O çarpacak belanın ne olduğunu ne bildirdi ki sana?
4- O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak.
5- Dağlar da didilmiş renkli yünler gibi atılacaktır.
6- İşte o zaman tartıları ağır basan kimse,
7- Artık hoşnut olacağı bir hayat içindedir o.
8- Fakat tartıları hafif gelen kimse.
9- O vakit onun anası Haviyedir.
10- Ve bildin mi, Haviye nedir?
11- Kızışmış bir ateştir!

Karia suresi tefsiri

﴾1﴿ O dehşetli ses!
﴾2﴿ O ne dehşetli ses!
﴾3﴿ Nedir o dehşetli ses, bilir misin?

“Korkunç ses” diye çevirdiğimiz kāria kelimesi sözlükte “şiddetle vurmak, çarpmak” anlamına gelen kar‘ kökünden türemiş bir isim olup kıyameti ifade eder. Arapça’da büyük felâket ve belâya da kāria denir (bk. Ra‘d 13/31). Kıyamet dehşet verici halleriyle kalplere korku saldığı ve o günde suçlular cezaya çarptırıldığı için kıyamete kāria denmiştir. Bu âyetler, gerek üslûp gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.

﴾4﴿ O gün insanlar sağa sola dağılmış kelebekler gibi olur.

Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmektedir. İnsanlar o anda korku ve dehşet içerisinde dağınık bir halde bulunacaklarından yüce Allah onları sağa sola dağılmış kelebeklere benzetmiştir. Kabirlerinden kalkan insanlar büyük kalabalıklar oluşturacakları için de başka bir âyet-i kerîmede (Kamer 54/7) dağılıp savrulmuş çekirgelere benzetilmektedirler. O gün insanlar birbirlerini çiğnercesine hareket edip mahşerde toplanacaklardır (krş. Kehf 18/99).

﴾5﴿ Dağlar da atılmış renkli yüne dönüşür.

Kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri dile getirilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığına göre o gün dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14), atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir.

﴾6﴿ Kimin tartılan amelleri ağır gelirse,
﴾7﴿ İşte o mutlu bir hayat içinde olur.
﴾8﴿ Amelleri hafif olana gelince,
﴾9﴿ Onu kucaklayacak olan hâviyedir.
﴾10﴿ O nedir, bilir misin?
﴾11﴿ Yakıp kavuran bir ateş!

“Tartılan ameller” diye çevirdiğimiz mevâzîn kelimesi ya “tartılan şey” anlamına gelen ve amelleri ifade eden mevzûn kelimesinin veya “terazi” anlamına gelen mîzanın çoğuludur. Meâlde birinci anlam tercih edilmiştir. İkinci anlama göre de kelime kinaye olarak yine tartılan amelleri ifade eder. Zira terazilerin ağır gelmesi, “onlarda tartılan eşyanın ağır gelmesi” demektir. “Tartılan amellerin ağır gelmesi” hayır ve iyiliklerin fazla olmasını anlatmakta ve Allah’ın rızâsının bu sayede kazanılacağını göstermektedir. 6-7. âyetler iyilikleri kötülüklerinden çok olan kimselerin nimetlerle donatılmış cennetlerde ebedî olarak mutlu ve müreffeh bir hayat süreceklerini ifade eder. Amellerin hafif olması ise kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması demektir. Bu âyet, dolaylı olarak “günahları ağır basarsa” anlamını da içermektedir. Bu ve benzeri ifadeler, konuyu insanların kavramasını sağlamaya yönelik temsilî anlatımlar olup, temel amaç, insanların adaletli bir şekilde yargılanıp hesap vereceklerini bilerek inanç ve amel hayatlarını sorumluluk bilinciyle oluşturmalarını sağlamaktır. Âyetlerde bildirilenler dışında âhiret olayları gayb âleminden olduğu için amellerin nasıl tartılacağı veya ölçüleceği hakkında söz söylemek yahut fikir yürütmek ise mümkün değildir.

9. âyette “kucaklayacak olan” diye çevirdiğimiz ümm kelimesi sözlükte “anne” anlamına gelir. Burada mecaz olarak “barınak” mânasında kullanılmıştır. Âyette, annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları içine almak için iştiyakla beklediğini ifade eden kinayeli bir anlatım söz konusudur (bu ve başka yorumlar için bk. İbn Âşûr, XXX, 514-515). 8-9. âyetler, böyle iyi işleri az, kötülükleri çok olan kimselerin gidecekleri yerin cehennem olduğunu göstermektedir. Tefsirlerde buradaki hâviye kelimesinin cehennemin isimlerinden biri olduğu belirtilmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri