HABER MERKEZİ
Ahlaksızlık, dini ve ahlaki yasaların, ihlalidir. Bu ihlal bir başladı mı toplumsal huzuru ciddi anlamda tehdit etmeye başlar. Önü alınmazsa; taciz, tecavüz ve cinayetler toplumda had safhaya çıkar. Bununla ilgili son günlerde çokça konuşulan birkaç acı vakıa mevcut. Bunlardan ilki; Antalya'da 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Azra Gülendam Haytaoğlu’nun cesedi geçtiğimiz günlerde ormanlık alanda bulunmuştu. Haytaoğlu’nun Mustafa Murat Ayhan tarafından cinsel istismar sonrası öldürüldüğü iddia edilmiş, sonrasında bu şahıs suçunu itiraf etmişti. Mustafa Murat Ayhan'ın ortaya çıkan ifadesinde, “İki elimle Azra'nın boğazını hareketsiz kaldığı ana kadar sıktım. Nefes almadığını, nabzının atmadığını fark edince öldüğünü anladım” dedi. Ardından cesedi banyoya taşıdığını, et bıçağı ile başını gövdesinden ayırdığını, başını poşete, poşeti spor çantasına koyarak evden çıktığını anlatan Ayhan, sitede kamera olduğu için cesedi parçalayarak çıkarmaya karar verdiğini belirtiyor. Maktulün vücudunun kayıp parçaları ekipler tarafından aranmaya devam ediyor. Ancak Haytaoğlu’nun başı hala bulunamadı.
Bir diğer acı olay; iki kadını bir yıl arayla istismar ettikten sonra öldürdüğü iddia edilen Ümitcan Uygun vakıası. Kamuoyunda Aleyna Çakır olarak bilinen Sema Esen, geçen yıl 3 Haziran'da Ankara Keçiören'deki evinde boynunda iple ölü bulundu. Ölümünün baş şüphelisi olan Ümitcan Uygun delil yetersizliğinden bir süre sonra serbest kaldı. Ancak bu şahsın adı bu kez de 3 Temmuz'da yaşanan bir şüpheli bir ölüm olayına karıştı. İhbar üzerine Mamak ilçesi Akdere semtindeki eve giden emniyet ekipleri, 25 yaşındaki Esra Hankulu'nun hayatını kaybettiğini belirledi. Hankulu'nun tırnaklarında ise Ümitcan Uygun'un DNA'sı tespit edildi. Mahkeme, Uygun hakkında kuvvetli deliller olduğunu değerlendirerek kasten öldürme suçundan tutuklanmasına karar verdi.
Benzer olaylarla ilgili onlarca örnek verilebilir. Ancak biz bu vakaların oluş şeklinden çok arkasında yatan nedenlerini irdeleyeceğiz. Bu olayları herkes konuşsa da arka planından kimse bahsetmiyor. Gayr-i ahlaki yaşam tarzının sonunun nasıl hüsran olduğunu kimse gündeme getirmiyor. Bu iki vakıa da ahlaksızlığın yayılmasının sonucudur. Bir tarafta öldürülen 3 kadın, diğer tarafta vahşete dönüşen ahlaksızlığın geldiği boyut. Bu açıdan ahlaksızlıkların sonunun nasıl cinayetle, katil olmakla sonuçlandığını “Ahlaksızlık Cinayettir” ifadesi özetlemektedir.
“AHLAKSIZLIK BÜYÜK ZARARLAR VEREN BİR CİNAYETTİR”
Konuyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan Araştırmacı Yazar Sabiha Ateş Alpat da, ahlaksızlığın topluma büyük zararlar veren bir cinayet olduğunun altını çizdi. Ahlakın olmadığı yerde insandan eser kalmayacağını belirten Alpat, “Allah insanı temiz bir fıtrat üzere yarattı. Aile yapısının, yaşadığı sosyal çevrenin, eğitim ve mevcut olan siyasi yönetimin inanç, ahlak davranışlarına etki eden insanın şekillenmesinde büyük etkileri vardır hiç kuşkusuz. İslam dininde ahlak, inancımızın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Ahlakın olmadığı yerde insandan eser kalmaz. Aynı zamanda ahlakilik sadece kişiyi ilgilendirmez. Sosyal bir varlık olan insanın etkileşimde olduğu diğer insanlar ve hatta hayvanlar ve hatta doğa bile insanın ahlakiliği ve ahlak dışılığından nasibini alıyor. Bunu yaşayarak müşahede ediyoruz. Diğer bir deyimle; ahlaksızlık sadece kişinin kendine değil, diğer insanlara da büyük zararlar veren bir cinayettir. Çünkü sadece fiziksel öldürmek değil bir insanın umutlarını, duygularını, güven duygusunu kısacası psikolojik olarak vurulan darbeler de kişinin manen ölümü demektir.” şeklinde konuştu.
“SORUN EĞİTİME HİZMET ETMEYEN OKULDADIR”
Toplumda yaygınlaşan ahlaksızlığın arka planında yanlış eğitim anlayışı olduğunun altını çizen Alpat, şöyle devam etti: “Bunca tecavüz! Bunca cinayet! bunca çocuk istismarı! kısacası toplumda var olan gayri ahlakilikleri saymaya gücümüz yetmiyor. Peki sorun nerede? Niçin her geçen gün bunca rezalet dolu haberleri duyuyoruz? Kimin çocukları bunlar? Mesele okumak değil, mesele eğitimdir? Sorun okumak da değil, eğitime hizmet etmeyen okuldadır. Çünkü eğitim, insanın kafasını bilgiyle doldurmakla değil ruhlarını, kalplerini, vicdanlarını doyurulmasıyla ancak mümkün olur. İnsanın 'insana' özgü davranışlara sahip olabilmesinin en büyük sebebi yaratılışına (fıtrata) uygun eğitimdir.”
“İSLAMİ ÖZE DÖNÜŞTEN BAŞKA YOL YOK”
Kadının da erkeğin de zulme uğramadığı, cinayet ve ahlaksızlıkların minimize edilmesinin tek yolunun İslami öze dönüşten geçtiğini ifade eden Alpat, son olarak şunları kaydetti: “Hiç kuşkusuz insanı yaratan Allah (c.c.) ona hangi yaşam tarzının uygun olduğunu da en iyi bilendir. Bu nedenle kitabında insana şöyle bir çağrı yapmıştır; "Sen yüzünü (ve yönünü) tam bir teslimiyetle Hakk Din’e (yaşam tarzına) çevir; Allah'ın (beşer tabiatına uygun olarak gönderdiği) Fıtrat Dinine(ve İslam düzenine) dön ki, (Cenab-ı Hakk) insanları ona göre (fıtrat dinine, doğal ve sosyal dengelere uygun şekilde) yaratmıştır"(Rum:30). Bir toplumu var eden şey o toplumun değerleridir. Yaşadığımız coğrafya Batı toplumunun değersiz ölçüleriyle şekillendikçe ailenin, gencin, kadının, erkeğin iflasını üzüntüyle müşahede ediyoruz. Beşer ideolojileri insana huzur getirmez, getiremez. Zira beşer ideolojilerinin hakim olduğu toplumlarda sağlam sosyal sistem için gerekli olan şu beş şart yoktur; Can emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti, mal emniyeti ve din emniyeti. Çocuklar artık tecavüze uğramasın. Kadın da erkek de zulme maruz kalmasın. Ahlaksızlık cinayetleri son bulsun diyorsak; Öze dönüşten başka yol yoktur. O öz de İslam’dır.”
“İSLAM’IN OLMADIĞI YERDE ELBETTE CİNAYET OLUR”
İTTİHAUL ULEMA Yönetim Kurulu Üyesi Molla Ali Altun da, konuyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulundu. Yaşanan bütün cinayetlerin altında gayr-i İslami bir yaşantı ve ilişkilerin yattığını vurgulayan Altun, “Her gün yeni yeni cinayetler buhranlarla maalesef uyanıyoruz. Tabi son derece insanı üzüyor. Ve gelecek açısından da insanı ürkütüyor. Çünkü bunlar çok makul durumlar değil. Biz şunu biliyoruz: İslam’ın olmadığı yerde elbette cinayet olur. İslam’ın olmadığı yerde kavga, gürültü olur, cürüm olur, gasp olur. Yaşanan bütün cinayetlerin altında aslında gayr-i İslami bir yaşantının gayr-i İslami ilişkilerin yattığını görüyoruz. Bu manada hayasızlığın cinayete götüren bir yol olduğunu, hayasızlığın gayr-i İslami yaşantının hakim olduğu bölgelerde insanlar arasındaki anarşinin son derece zirveye çıktığını ve giderek yaygınlaştığını ve cinayet durumuna dönüştüğünü görüyoruz. O yüzden bu tür cinayetleri gündemde tutmakla birlikte altında yatan sebepleri biraz daha irdelemek lazım.” ifadelerini kullandı.
“HAYASIZLIK GERÇEKTEN DE CİNAYETTİR”
“Hayasızlık demek anarşi ve huzursuzluk demektir.” diyen Altun, konuşmasına şöyle devam etti: “İnsanlarımız neden bu kadar canavarlaşıyor, bu kadar haddini aşabiliyor. İnsanlıktan çıkıp bu kadar barbarca cinayetler işleyebiliyor. Biz şuna inanıyoruz: İslam’ın yaşanmadığı, gayr-i İslami yaşantının, ilişkilerin olduğu yerlerde, insanların zamanla, insanlıklarını, fıtratlarını unutarak, bu tür hoş olmayan, toplumu terörize eden vakalara doğru toplumu sürüklüyor. O yüzden hayasızlık demek gerçekten de cinayettir. Bütün her türlü huzursuzluğun, menfi olan bütün durumların altında yatan ana sebep fıtrata aykırı olan Allah’ın yasaklamış olduğu bu hayasızlık yatıyor. O yüzden bunların daha çok gündemde tutulması gerekir ki; belki bu cinayetlerin önüne geçilebilir diye düşünüyorum.”
“BU TOPLUMU HUZURA KAVUŞTURMANIN TEK BİR YOLU VAR”
Toplumumuzda böyle kötü olayların sona ermesinin tek yolunun tevbe ve istiğfarla Allah’a (c.c.) dönmek olduğunun altını çizen Altun, “Cenabı Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: 'Her kim benim dinimden yüz çevirirse onun dünya hayatı dar bir hayat olur. Sıkıntılı, huzursuzluk dolu bir hayat olur.' diyor. Biz bütün insanlarımıza hassaten dini duyguları olan hassasiyet sahibi olan, toplumunu seven, insanını seven herkese sesleniyoruz: Bu toplumu ihya etmenin, huzura kavuşturmanın tek bir yolu var; o da tevbe ve istiğfarla Rabbimize dönmektir. Rabbimize sığınmaktır. Bu gidişatı terk etmektir. Bu gidişat herkese zarar veriyor. Yarınlarımız daha da karanlık bir hal alıyor. Bunun tek yolu da; toplum olarak tevbe ve istiğfarla Allah’a sığınmaktır. Allahu Teala’ya dönmektir. Yanlışlarımızdan biran önce dönmek ve o yanlışlarımızın yerine daha iyi şeyleri ikame etmektir.” cümlelerini kullandı.
“AHLAKSIZLIĞIN SONU HÜSRANDIR”
Ahlaksızlık bataklığının sonu olmadığına değinen Altun, son olarak şunları kaydetti: “Bu yolun sonu yoktur. Bu yolun sonu hüsrandır, ağlamaktır, feryad-û figandır. Başka sonucu olamaz. O yüzden bütün bu kötü sonuçlardan kendimizi muhafaza etmemiz için mutlak surette Rabbimizin dergahına koşmalıyız. Bu yanlışların altında yatan sebepleri ortadan kaldırmalıyız. Bu da özellikle şuanda bu tür pisliklere, hayasızlıklara bulaşanlar bu İslam dışı ilişkilerden ve yaşamdan bir an önce vazgeçerek fıtrata uygun ve toplum maslahatına uygun olan yaşama dönmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, biz hep basından, şuradan buradan hep cinayetleri duyacağız, konuşacağız. Hep cinayetlerin o ürkütücü manzaralarıyla karşı karşıya kalacağız. Bunları bir daha yaşamamak istiyorsak toplum olarak tevbe ve istiğfarla Rabbimize dönmeliyiz. Tevbe etmeliyiz. Ve birbirimize doğruyu yapabilmek için bu manada yardımcı olmalıyız.”