Bir Pazar günü hademe Ali ile okul bahçesine ektiğimiz yeşilliklerle oyalanıyorduk. Kendi elinin hasılatını görmenin tadı da bir başkadır. Toprağın sadakatini görmüş sadık yâre içebileceği kadar su veriyoruz. Evet, kavurucu bir yaz günü toprağın suyla vuslatı gibi bir vuslat, bu derece mutluluktaki bir izdivaç… Hayır hayır! Ancak bu, toprakla su arasında olabilir.
Derken bir araba alayının korna sesleriyle doğrulup sesin geldiği tarafa bakınıyoruz. Bildik manzara: Camlardan uzatılmış başlar, sallanan mendiller, şen yüzler, sonra uzayıp giden ve tekrarlanıp duran korna sesleri. Ben bilmezden gelerek:
-Ali bunlar nereye gidiyor, dedim. Ali:

-Nereye olacak, gelini getirmeye gidiyorlar.

-Ya! dedim. Peki, orda ne yapacaklar. Ali:

-Gelin ve damadı herkesin görebileceği m
anzaralı bir yerde birer sandalyeye oturttuktan sonra başlayacaklar oynamaya. Bu arada gelin ve damadı da oyuna kaldıracaklar, onlar da biraz oynayacaklar. Yeme, içme faslından sonra gelini alıp getirecekler, dedi. Ben:

-Gelin o süslü püslü, şeffaf dekolte elbiseleriyle kalabalığın karşısında dururken kalabalık muhakkak ona bakıyordur, değil mi? dedim. O:

-Bakmaz olurlar mı, tabiki bakacaklar. Zaten bakmak için ordalar.

-Bu bakanlar arasında ona pis pis bakanlar da vardır, dediğimde Ali:

-Tabi, onlar da olur, onlar da. Ben sorumu:

-Peki, Ali, bu kirli, şerefsiz bakışları gelin veya damadın anne babası, ne bileyim kardeş ya da bacısı fark etmiyorlar mı? şeklinde sürdürdüğümde Ali’nin cevabı gerçekten kahrediciydi.
-Eeee ne yaparsın, başlarını eğecekler!

Ve başlarını eğiyorlar… Ana başını eğiyor, baba başını eğiyor, kardeş eğiyor, bacı başını eğiyor. Sonra amca-hala, dayı-teyze bir bütün aile iyal… Şehvetli gözler parlayıp gülerken ve başlar gelini görmek için birbirinin arkasından yükselip dururken onların yüzünde ağlayan gülücükler vardır.

Şimdi soruyorum size gençler! Ananızın, babanızın, kardeş veya bacılarınızın başlarını eğdirecek misiniz? O her şeyden öte, o hiçbir şeye benzemeyen şerefsizliği onlara yaşatacak mısınız? Üstelik de damat koltuğundayken…

Ancak Sen

Toprağa cemre düşürensin, rahme cenin
Lâ mekânsın, hâşâ yoktur gıyabın Senin

Huzurunda yalvarıyorum yâ Rab, yaram derin!
Boynumdan kulluk, ayağımdan aşk

tasman ve prangalarını çıkarmayasın
Huzurunda yalvarıyorum yâ Rab, yaram derin!

Boynumdan kulluk, ayağımdan aşk tasman ve
prangalarını çıkarmayasın
 
Bir kemendir lütfet, av alayına çıkayım
Kırda bayırda aşkını avlayayım

Kuşların alnına aşkını yazıp semaya salayım
Aşkını avlayıp aşkına av olayım Allah’ım
 
Kuşların alnına aşkını yazıp semaya salayım
Aşkını avlayıp aşkına av olayım Allah’ım

Sana yolcu atların nalları altında
Ah! Bir olsam lime lime, pare pare

Aşkımın büyüklüğünü yükleyemiyorsam kelimelere
Affet, kerem eyle; günahkâr bir kulum işte
 
Aşkımın büyüklüğünü yükleyemiyorsam kelimelere
Affet, kerem eyle; günahkâr bir kulum işte
 
Seni medh eder dururum da bi-had günahkârım
Masiyetlerim dilimi bağlamış, bak işte lâlım

Amel mecrasında da ne adım var ne şanım
Ne diyeyim, Allah seni affetsin be fakirim
 
Amel mecrasında da ne adım var ne şanım
Ne diyeyim, Allah seni affetsin be fakirim
 
Sait Burak
Kocaeli 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi