Dış Haberler Servisi

2011’deki Arap Baharı’nın ardından Arap ülkelerindeki milletlerin uyanışı ve diktatörlüklere son verip İslami partileri iktidara getirişinin üzerinden geçen 10 yılda, Batı ve bölgedeki kukla rejimleri, sonlarının geleceği korkusuyla bu devrimleri hedef aldı. Mısır’daki Müslüman Kardeşler hükümetini kanlı bir şekilde deviren orduya ABD, Suudi rejimi ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tam destek vermişti. Mısır’ın ardından Yemen, Libya ve Sudan’da da Batı ve kukla rejimleri, İslami iktidarları hedef alarak yerine başka kukla rejimleri getirmeye çalıştı. Batının yeni hedefi ise Tunus… Tunus, geçtiğimiz günlerde postmodern bir darbeye şahitlik etti. Cumhurbaşkanı Kays Said, ülkede kaos olduğunu öne sürerek başbakanı görevden aldı ve meclisin tüm yetkilerini dondurdu.

Darbeden sonra yapılan açıklamalar ise darbeye destek verenlerin yüzünü ortaya çıkardı.

ABD’DEN DARBECİYE TAM DESTEK

Darbenin ardından ABD Dışişleri Bakanı, darbenin başındaki isim olan Kays Said ile telefonda görüştü.

Görüşmeye ilişkin Twitter hesabından açıklama yapan Blinken, Cumhurbaşkanı Said'le "iyi bir telefon görüşmesi" yaptıklarını ve kendisini “insan haklarına ve demokratik teamüllere bağlı kalması konusunda teşvik ettiğini” kaydetti. Blinken ayrıca ABD’nin Tunus’un yanında olduğunu bildirdiğini söyledi.

Darbenin ardından ABD tarafından ilk açıklama, Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki’den gelmişti. Psaki, basın toplantısında, "Tunus’taki gelişmelerden dolayı endişeli” olduklarını belirtmiş ve Tunuslu liderlerle temas halinde olduklarını kaydetmişti. Psaki, Tunus’ta yaşananları darbe olarak nitelemekten kaçınmıştı.

DARBELERİN VAZGEÇİLMEZ İKİ DESTEKÇİSİ: BAE VE SUUDİ

Suudi ve BAE rejimleri, Tunus’taki darbeye destek veren ülkelerin başında geldi. Tunus’taki darbenin iki ülkenin medya kuruluşları tarafından desteklendiği ve sosyal medya hesaplarından kutlandığı görüldü.

Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan da Tunus Dışişleri Bakanı Osman el-Cerendi ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde ülkesinin "Tunus'un güvenliği, istikrarı ve refahını istediğini, bunu gerçekleştirmek konusunda her türlü desteği verdiğini" söyleyerek darbeci yönetime destek verdi.

FRANSA DARBEYİ “BÜYÜK BİR DİKKATLE İZLEDİ”

Tunus’ta darbenin yaşandığı saatlerde Fransa’dan ilginç bir açıklama geldi. Fransa Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Fransa'nın Tunus Cumhurbaşkanının pazar akşamı açıkladığı kararları not ettiği belirtildi. "Fransa, Tunus'taki siyasi duruma dair gelişmeleri büyük bir dikkatle izliyor." ifadesini kullanılan açıklamada, hukukun egemenliğine saygı duyulmasını ve sağlık, ekonomi ve sosyal krize odaklanması gereken kurumların işlevlerinin bir an önce normal dönmesini istediği paylaşıldı.

AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN YUMUŞAK AÇIKLAMA

Avrupa Birliği’nden yapılan açıklamanın düşük tonda olması dikkat çekti. Birlikten yapılan yazılı açıklamada, Tunus'taki gelişmelerin büyük dikkatle takip edildiği bildirilerek, "Mümkün olan en kısa sürede kurumsal istikrarın yeniden sağlanması ve özellikle parlamentonun faaliyetinin yeniden başlatılması, temel haklara saygı gösterilmesi ve her türlü şiddetten kaçınılması çağrısında bulunuyoruz." değerlendirmesi yer aldı.

AB'nin Tunus'a Kovid-19 salgınıyla mücadele ve ekonomik kriz çerçevesinde verdiği desteğin hatırlatıldığı açıklamada, "Durumun gelişimini yakından takip etmeye devam edeceğiz. Öncelikler, demokrasinin ve ülkenin istikrarının korunmasıdır." ifadeleri kullanıldı.

ARAP LİGİ HER ZAMANKİ GİBİ

Arap Birliği ise darbelere karşı her zaman sergilediği utangaç açıklamasıyla dikkat çekti. Birliğin Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Tunus'un içinde bulunduğu "çalkantılı" süreçten hızlıca çıkması temennisinde bulundu.

Darbenin ardından Tunus Dışişleri Bakanı Osman el-Cerendi, Arap Birliği Genel Sekreteri Ebu Gayt'ı telefonla aradı. Görüşme sonrasında Arap Birliğinden yapılan yazılı açıklamada, Tunus Dışişleri Bakanı'nın, ülkesindeki siyasi durum ve Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan kararların alınmasına sebep olan gelişmelerle ilgili Ebu Gayt'a bilgi verdiği ifade edildi.

Ebu Gayt ise Tunus'ta yaşananların Arap Birliği ve tüm Arap dünyası kamuoyu tarafından büyük bir ilgiyle takip edildiğine işaret etti. Arap Birliğinin Tunus halkına tam destek verdiğini belirten Ebu Gayt, "Tunus'un mevcut çalkantılı süreçten hızlıca çıkması, ülkenin sükunet ve istikrarını, devletin de halkın taleplerine karşılık verecek şekilde çalışma gücünü yeniden kazanması" temennisinde bulundu.

GANNUŞİ: OLAYLARIN ARKASINDA BAE MEDYASI VAR

Öte yandan darbenin hedefinde olan Tunus Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, darbe girişiminin ve Nahda'nın binalarının hedef alınmasının arkasında BAE medyasının olduğunu söyledi.

TRT Arapça kanalına açıklamalarda bulunan Gannuşi, "Darbenin, kargaşanın ve Nahda'nın binalarının hedef alınmasının arkasında BAE medyası var." dedi ve "söz konusu medyanın sosyal ve ekonomik sebeplerden ötürü yapılan gösterilere katılımı yüksek göstermeye ve darbeyi meşrulaştırmaya çalıştığını" ifade etti.

Meclisin feshedilmesini, yasama, yargı ve yürütme organlarının tek bir çatı altında toplanmasını; meşruiyet, devrim ve Anayasa'ya karşı "darbe" olarak nitelendiren Gannuşi, ilk andan itibaren "darbeye karşı çıkma" konusunda net bir tavır sergilediklerini kaydetti.

"TÜRKİYE, SOKAĞA ÇIKMADA BİZE ÖRNEK OLDU"

Gannuşi, haberi duydukları andan itibaren Meclis binası önünde beklediklerini ve Meclis Başkanı olmasına rağmen kendisinin ve yardımcısının içeri girmesine izin verilmediğini belirtti. Gannuşi, "Darbe olduğunda sokağa çıkılması gerektiğini öğrendik. Türkiye'den aldığımız ders bu. Haberi duyar duymaz dışarı çıktık, önce parti genel merkezine sonra da Meclis binasına gittik ama kapılar yüzümüze kapandı." diye konuştu.

ÖZCAN: BATININ TÜM ENDİŞESİ MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Gazetemizin Genel Müdürü Mehmet Sait Özcan konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Evet, Batı’lın’ tüm endişesi Müslüman Kardeşler, Müslümanların kardeşliği, birliği, birleşebilme olasılığı... Tunus’ta yapılmak istenen postmodern darbenin arkasındaki sebep, hükümet ortağı Müslüman parti Nahda’nın yavaş yavaş ülkenin bürakrasisinde, askeriyede ve devletin tüm alanlarında söz sahibi olabileceği endişesinden kaynaklanıyor.”

Kays Said’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda yüzde 18.40 gibi düşük bir oy aldığına ve sonrasında NAHDA hareketinin de desteğiyle cumhurbaşkanlığına seçildiğini hatırlatan Özcan, Said’in haçlı siyonistlerin planlarını uyguladığına dikkat çekti ve “Bu planı Kays said’e sunup destek verenler de Batının bir parçası ahlaksız Fransa, batının bölgedeki taşeronluğunu üstlenen BAE, haçlı-siyonistlerin desteğiyle ayakta duran Mısır cuntacısı Sisi ve siyonist rejim bileşenlerinden oluşuyor.” İfadelerine yer verdi.

Özcan, Nahda’nın Tunus’a dayattığı bir İslami modelin henüz söz konusu olmadığını ve devrimin akamete uğramaması için tavizler verdiğini ancak bütün bunlara rağmen Batı ve taşeronlarının Nahda hareketinden rahatsız olduğunu belirtti.

“BATININ TEK KORKUSU, YÖNETİMLERİN MÜSLÜMANLARIN ELİNE GEÇMESİDİR”

Batının tek korkusunun, boyunduruğu altına aldığı ülke yönetimlerinin Müslümanların eline geçmesi olduğuna dikkat çeken Özcan, “Bunun gerçekleşmemesi için her türlü işgali, katliamı yapmaktan çekinmez. Nitekim Mısır’da meşru bir şekilde halkın yüksek oylarıyla Cumhurbaşkanlığına seçilen Muhammed Mursi, Sisi gibi batı beslemesi bir hainin darbesiyle yönetimden indirildi, yıllarca zindanda tutuldu ve nihayetinde şehid edildi. Sisi’nin darbe ve ardından vahşi katliamlara imza attığı günler içerisinde başta ABD ve AB ülkeleri Sisi’ye destek açıklamaları yaparken Batının dört bir koldan sarmaladığı Suudi rejimi finansal, siyonist işgal rejimi ise arka planda direk işin içerisindeydi.”

Özcan sözlerini şöyle sürdürdü: “Batının Mısır’da darbeye açıktan destek vermek zorunda kalmasının sebebi; Mısır’da yönetime gelen İhvan hareketinin kalması halinde dünya ölçeğinde batının arka planda destekleyerek yönetimde tuttuğu dikta kuklalarının sonunu getirecek yönetim örneği sergileyecek bir İslami yönetim modeli inşa edecek olmasından kaynaklı bir endişeydi. Nitekim Arap Baharı döneminde Batının Libya, Yemen, Cezayir ve daha birçok ülkedeki olaylara direkt ya da arka planda dahil olup gidişatı kendi lehine çevirme çabalarının tüm sebebi Müslümanları ülke yönetimlerinden uzak tutma çabasıydı.”

“HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL”

Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in, Batı ve uşaklarının kontrolünde hareket ederek bir darbe gerçekleştirdiğini belirten Özcan, “Ancak hiçbir şey için geç değil. Raşid Gannuşi’nin de açıklamalarında ifade ettiği üzere Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da yaşanan hain darbe karşısında halkın meydanlara inerek darbeyi püskürttüğü gibi Tunus halkı da darbecilere büyük bir ders verebilir.  Batının büyük bir endişeyle engellediği tüm dünya Müslümanlarının yapması gereken, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde hareket etmeleri, farklı fikirlere sahip olsalar bile fikirlerini İslami hizmetin önüne geçirmemeleri ve vasat bir çizgide kardeş olmanın bilinciyle hareket ederek elde ettikleri kazanımları kaybetmeyebilir, ülkelerini adaletle yönetebilirler.” Diyerek sözlerini noktaladı