Geçmişten günümüze Şeyh Said kıyamını değerlendiren Tanrıkulu, Osmanlı Devleti'nin Kürtlere yönelik olumlu tutumu ile Cumhuriyet döneminin olumsuz tutumunu irdeledi.

Şehadetlerinin yıldönümünde Şeyh Said'i ve dava arkadaşlarını rahmetle anan Tanrıkulu, Şeyh Said'i zalimlere başkaldırışıyla tanıdıklarını belirterek, Şeyh Said'in İslam ümmetinin örnek şahsiyetlerinden biri olduğunu vurguladı.

Tanrıkulu,"Fakat ne yazık ki Kürtlerin bugüne kadar devlet olamamasından kaynaklı kendi tarihlerini, âlimlerini, ulemalarını ve şeyhlerini tanıyamadıkları gibi aynı zamanda İslam ümmeti de maalesef bu büyük değerlerden mahrum kalmıştır. Bireysel çalışmalarla inşallah bu eksiklikler kapanacaktır." dedi.

"Kürdistan tarihinden bu zamana kadar en etkin olan liderler; ulemalar, âlimler ve şeyhlerdir"

Şeyh Said'i ve dava arkadaşlarını anlayabilmek için geçmişe gidilmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, "1514 yılında Çaldıran savaşında Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında bir savaş meydana geldi.  O savaştan sonra galip çıkan Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi arasında Kürtler adına bir müttefiklik antlaşması yapıldı. Yaklaşık 23 Kürt beyi yerel özerkliklerini korumaları ve devlete kısmen  vergi vermek ve savaşlarda asker yardımında bulunmak gibi şartlarla Yavuz Sultan Selim’e biat etti. Bir kısım Kürtler ise Şah İsmail ile anlaşma yaparak bugünkü Türkiye ve İran arasındaki Kürtlerin olduğu bölgelerde kaldı. 1839 yılına gelinceye kadar bu Kürt beylikleri kendi aralarında yaşamlarını devam ettirdiler ve toplumsal hayata da Şeyh Said Hazretleri gibi ulemalar ve şeyhlerle önderlik etti. Kürdistan'ın tarihinden bu zamana kadar da en etkin olan liderler; ulemalar, alimler ve şeyhlerdir." ifadelerini kullandı.

"Beylikleri ellerinden alınan beylerin bir kısmı isyan etti"

Osmanlı Devleti'nin Kürtlere yönelik tutumunu değerlendiren Tanrıkulu, “Osmanlı Devleti 400-500 yıl boyunca farklı etnik kimlikleri ve farklı dini inançlara sahip milletleri bir arada tutmayı başarmıştır. Fakat Batı’yı taklit etmekle birlikte ulusçuluk, milliyetçilik ve ırkçılık fikirleri ortaya çıkmaya başlayınca devleti daha da güçleştirme adına merkezi otoriterleştirmeye gidildi. Bu böyle olunca Kürtler ve Yavuz Sultan Selim ile daha önce yapılan antlaşma ve daha sonra Kanuni Sultan Süleyman ile teyit edilen antlaşmanın bazı maddelerinden vazgeçilmeye başlandı. Kürtlerin beylikleri, özerklikleri ellerinden alınmaya başlandı. Bundan dolayı beylikleri ellerinden alınan beylerin bir kısmı isyan etti. Biz bu konuları bilmezsek Şeyh Said Efendi'nin neden kıyam ettiğini de bilemeyiz." şeklinde konuştu.

"Kürtler, tarihin hiçbir döneminde hilafet varken hilafete karşı gelmemiştir"

Osmanlı, İslam hukukuyla idare edilen bir devletti. Yavaş yavaş İslam hukukundan uzaklaşılmaya ve 2. Abdülhamid'in görevden alınmasıyla birlikte daha önce gizli olan İttihat ve Terakki zihniyeti yani Türk milliyetçiliği ve Turancı fikirlerine sahip olan İttihat ve Terakki Partisi, idareyi ele geçirmeye başladılar. Bunlar idareyi ele geçirmeye başladıktan sonra çok dilli ve çok uluslu olan Osmanlı imparatorluğu'nda çözülmeler başladı. Balkanlar'da Müslümanlar ve gayr Müslimler isyan etmeye başladı. Arabistan yarımadasında Araplar isyan etmeye başladı. Buralara giden valiler, Araplara, Rumelilere ve Irak’taki Kürtlere yaptıkları zulümler neticesinde isyanlar söz konusu oldu. Dolayısıyla Kürtler, tarihin hiçbir döneminde hilafet varken hilafete karşı gelmemişlerdir." dedi.

"Şeyh Said'in kıyamı dışında Irak, İran ve Türkiye Kürdistan’ındaki kıyamlar mevcut otoritenin İslam'dan sapmasına yöneliktir"

Şeyh Abdüsselam Barzani'nin Sultan Reşat’a göndermiş olduğu bir mektuba değinen Tanrıkulu, "Şeyh Mahmut Berzenci Hazretlerinden önce Molla Mustafa Barzani'nin babası Şeyh Abdüsselam Barzani, Sultan Reşat’a göndermiş olduğu bir mektup var. O mektupta İslam hukukunun tamamen icra edilmesi, Kürtlere yapılan zulümlere son verilmesi, Kürtçe anadilde eğitim ve öğretime kısıtlama getirilmemesi gibi talepler var. Burada şunu anlıyoruz. Şeyh Sait Hazretlerinin kıyamına kadar Irak, İran ve Türkiye Kürdistan’ındaki bütün kıyamlar mevcut otoritenin İslam'dan sapmasına yönelik  olmuştur." ifadelerine yer verdi.

"Şeyh Said Hazretleri Müslümanlar adına zulme karşı kıyam etmenin vacip olduğuna inandı"

Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte 2 milyar Müslüman'ın lidersiz bırakıldığına dikkatleri çeken Tanrıkulu, "Hilafetin kaldırılması 2 milyar Müslüman'ın siyasi anlamda lidersiz bırakılması anlamına geliyor. En büyük darbe buydu. 7 asra yakın Müslümanların büyük çoğunluğunu bir arada tutmayı başaran Osmanlı hilafetinin yıkılmasıyla Şeyh Said Hazretleri, 1514 yılından sonra Yavuz Sultan Selim ile yapılan müttefiklik anlaşmasına dikkat çekiyor ve diyor ki ‘Bizim ile onlar arasındaki şey hilafetti. Siz hilafeti kaldırdınız bizimle sizler arasında bir bağ kalmadı. O zaman herkes kendi yoluna gidecektir.’ Niçin? Çünkü Araplar baktılar ki Türkler -İttihat ve Terakki zihniyeti- koskocaman imparatorluğu parçaladılar. Parçalanması için her türlü çabayı sarf ettiler. Bundan dolayı Araplar isyan etmeye başladı. Dolayısıyla 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesi üzerinde bağımsız kalan iki toprak vardı, biri Anadolu diğeri de Kürdistan'dı." diye konuştu.

"Şeyh Said, Müslümanlar adına kıyam etmenin vacip olduğuna inandı"

Kürtlerin 16. Yüzyılın başlarından itibaren yarı bağımsız bir şekilde varlıklarını devam ettirdiğini vurgulayan Tanrıkulu, " Yeni gelen Cumhuriyetin idarecileri yapılan müttefiklik anlaşmasını tamamen askıya almaları, vermiş oldukları sözlerden dönmeleri, Kürtleri artık inkâr etmeye başlamaları, İslam’ın şiarlarına savaş açmaları ve bütün bunları yan yana getirdiğimiz zaman Şeyh Said Hazretleri Müslümanlar adına kıyam etmenin vacip olduğuna inandı ve zulme, haksızlıklara karşı bir kıyam yaptı." dedi.

"Araplara, Türklere, Rumeli’de devletçilikler kuruldu fakat Kürtlere gelince kurdurulmadı"

İttihat ve Terakki zihniyetinin hedefinin, Türklerin tamamen Türk ırkına, Türk ulusalcılığına dayalı bir devletin oluşması olduğunu söyleyen Tanrıkulu, "Sevr anlaşmasında şöyle bir anlamlaşma vardı; ‘Osmanlı bakiyesinde Türklerin çoğunlukta yaşadığı bir Türk devleti kurulacak. Diğer milletler ise referandum yapacak. Yani bağımsız olmak isteyen kendi devletini kurar.’ diye bir madde var. Fakat bu hiçbir zaman Kürtlerin lehine uygulanmadı. Araplara, Türklere, Rumeli’de devletçilikler kuruldu fakat Kürtlere gelince kurdurulmadı." ifadelerini kullandı.

"Muhafazakâr oldukları için Kazım Karabekir Paşa ve Ali Fuat Paşa siyaset dışına itildi"

Mustafa Kemal'i Mustafa Kemal yapan iki kişi olduğunu belirten Tanrıkulu, "Bunlardan biri Kazım Karabekir Paşa, diğeri ise Ali Fuat Paşa'dır. Bu kişilerin desteği olmasa kesinlikle Mustafa Kemal, Mustafa Kemal olamazdı. Mustafa Kemal, 1924 yılında kurulan Terakki Perver Cumhuriyet Fıkrasını kapattı. Çünkü bunlar dindar olduğu ve ona karşı geldiği için. Oysaki bunlar cephe arkadaşı ve Kurtuluş Savaşı'nı beraber yapanlardı. Bakıyoruz ki bunları muhafazakâr oldukları için tamamen siyaset dışına itti." dedi.

"İstanbul'u işgal eden İngilizlere karşı bir kurşun dahi atılmamıştır"

1922’de Saltanat kaldırıldığına değinen Tanrıkulu, "Saltanatın kaldırılması demek 7 asırlık Osmanlı imparatorluğunun gömülmesi demektir. Bundan dolayı 1. Meclis'te çok ciddi tartışmalar oluyor. 5 yıla yakın İstanbul'u işgal eden İngilizlere karşı bir kurşun dahi atılmamıştır. Daha sonra İngilizler orayı terk edip gitmişlerdir. Neden Yunanlarla ve Fransızlarla mücadele edildi de İngilizlerle edilmedi. 1924 yılında Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte mecliste tepkiler oluşuyor ve sonuç itibariyle Sultan Abdülmecid’i, meclisin kararıyla Halife ilan ediyorlar. Daha sonra Abdülmecid’i görevden alıyorlar. Hilafetin vazifesini de meclise veriyorlar. Şer’i Mahkemeler ve vakıflar kapatılıyor." ifadelerini kullandı.

"Bir yerde ihanet ve işbirlikçiler var ise bundan faydalananlar olduğu bir gerçektir"

Erzurum Kongresinde verilen sözler yerine getirilmediğine işaret eden Tanrıkulu, "Adalar, Kerkük, Batum neyin karşılığında kime verildi. Bunların hepsinin masaya yatırılması gerekir. Dolayısıyla bir yerde ihanet ve işbirlikçiler var ise bundan faydalananlar olduğu bir gerçektir. Şeyh Said Hazretleri üzerine düşenleri yaptı. Fakat şunu unutmayalım eğer bir insan hilafet, saltanat, İslam ve emperyalist güçlere karşı mücadele adına ön ayak oluyorsa ve hâkimiyeti ele geçirdikten sonra bunların tam tersini yapıyor ise herkes Allah’ın karşısında hesap verecektir." ifadelerine yer verdi.

"Türkiye Cumhuriyeti  Laiklik ve Türkçülük esası üzerine kuruldu"

Şeyh Said kıyamının amacına da değinen Tanrıkulu, "Şeyh Said Efendi'nin kıyamı da İslami sistemden laik bir sisteme yine İslam kardeşliğini esas alan bir sistemden Türk ırkçılığını esas alan bir sistem üzerine olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman iki temel esas üzerine kuruluyor. Laiklik ve Türkçülük. Laiklik ilkesiyle bu ülkede bütün Müslümanlara zulmedildi ve İslam'ın şiarları ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Kurulan yeni devlet ise Türkçülük vurgusu üzerine kuruldu. Türkler dışında olan Kürtlerin varlığı inkâr edildi. Böyle bir durumda İslam ûlemasının kıyam etmesi sürpriz bir şey değil.  Âlimlerin birçoğu zalim sultana kıyam edilmesini vacip görmüştür." şeklinde konuştu. (İLKHA)