Partisinin 4'üncü Olağan Kongresi sonrasında HÜDA PAR Genel Başkanı olarak seçilen Zekeriya Yapıcıoğlu, kongre sonrasında ilk defa basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Yapıcıoğlu; aile kurumu, genç evlilik mağdurları, yeni anayasa, Kürt meselesi art arda gelen zamlar ve daha birçok konu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Toplantıya iştirak eden basın mensuplarına teşekkür ederek konuşmasına başlayan Yapıcıoğlu, ülke gündeminin hızla değiştiğini, siyasetin gündemi ile halkın gündeminin örtüşmediğini söyledi.
"Türkiye'de hâlâ bir darbe anayasası yürürlükte"
Gündemden düşen veya önem verilmeyen konulardan birisinin de yeni anayasa yapımı olduğunu kaydeden Yapıcıoğlu, "Malumunuz 12 Eylül cuntasının hazırlamış olduğu 1982 Anayasası halen yürürlükte. Aşağı yukarı 3'te 2'si değiştirilmiş olsa da Türkiye halen bir darbe anayasası ile yönetiliyor. Türkiye'nin gündeminde pek çok mesele var. Biz inanıyoruz ki tartışılan meselelerin pek çoğunun temelinde Türkiye'nin bu anayasa ile yönetiliyor olması var. Bu anayasanın değiştirilmesi konusunda neredeyse bütün siyasi partiler hemfikir. Hatta 2011 yılında yapılan seçimlerden sonra o dönem mecliste bulunan partilerin tamamı bu anayasanın değiştirilmesi gerektiği konusunda hemfikir oldukları için bir de Meclis'te, 'Anayasa Uzlaşma Komisyonu' kuruldu. Yeni bir anayasa yazımına başlandı. 59-60 madde üzerinde bir anlaşma sağlandı fakat bu değişiklikler de gerçekleşmedi." dedi.
"Yeni bir anayasa için söyleyecek sözü olan herkes bir masada oturup sözünü söylemeli"
Parti programlarında müstakil başlıklardan bir tanesinin 'Yeni Anayasa ve Millet İradesi' olduğunu hatırlatan Yapıcıoğlu, "Siyaset sahnesine çıktığımız günden beri mütemadiyen yeri geldiğinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu gündeme getiriyoruz. Diyoruz ki, Türkiye'nin yeni, adil ve sivil bir anayasaya ihtiyacı var. Bugün burada bu talebimiz ve çağrımızı yineliyoruz ve diyoruz ki, madem herkes bu anayasadan şikâyetçi ve bu anayasanın değişmesi gerektiğinde hemfikir, o zaman yeni bir anayasa yapım süreci ve tartışmaları bütün siyasi partiler için aynı zamanda bir samimiyet testidir. Yeni, sivil ve adil anayasa adıyla bastırdığımız kitapçığın içerisinde görüşlerimiz mevcuttur. Ben burada detaylara girmeyeceğim. Ama bu kitapçıkla ilgili sormak istediğiniz sorularınız varsa cevap veririz. Biz diyoruz ki, eğer yeni bir anayasa yapılacaksa ve anayasalar toplumsal mutabakat metinleri ise mutlaka bu metnin birlikte yazılması lazım. Herhangi bir partinin bir metin yazıp, 'buyurun gelin, benim metnim burada. Yanlışını ve eksiklerini konuşalım.' derse biz bu yöntemin doğru olmadığını düşünüyoruz. Diyoruz ki, madem hepimiz anayasanın değiştirilmesini istiyoruz, gelin bir yuvarlak masa kuralım anayasa ile ilgili söyleyecek sözü olan herkes bu masa etrafında toplansın ve sırayla madde madde ilerleyelim. Tamamen yeni bir anayasa olsun. Böyle bir yöntemin takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Elbette herkesin kırmızıçizgisi, olmazsa olmazı vardır ve itiraz edilen hususlar farklı olabilir ve gayet doğaldır. Şunu söylüyoruz, herkes kırmızıçizgilerini masaya koyup eğer bunlar olmazsa biz gelmiyoruz derse anayasayı değiştirmek mümkün olmayacaktır. Gelin ortak bir noktada uzlaşalım diyoruz. Bütün siyasi partilere sizler aracılığı ile yeniden seslenmiş olalım. Bizler inanıyoruz ki sağlıklı bir diyalog ortamı oluşturulursa Türkiye'nin hak ettiği sivil ve adil yeni anayasayı yapmak mümkündür." diye konuştu.
Belki birçok partinin gündeminde yeni anayasanın hiç olmadığını, bazı muhalefet partilerinin gündeminde ise sistemin değişmesi, yeniden parlamenter sisteme geri dönülmesi konusunun yer aldığını belirten Yapıcıoğlu, Cumhur İttifakının ise başkanlık sisteminden vazgeçmediğini, hatta sistemin daha da güçlendirilmesi taleplerinin olduğunu hatırlattı.
"En önemli konulardan birisi Kürt meselesidir"
Yapıcıoğlu, "Şu aralar ülke gündeminden düşmüş olabilir ama ülkenin en yakıcı gündemlerinden bir tanesi Kürt Meselesidir ve bunun da çözümü için yeni bir anayasa gereklidir. Sistem tartışmaları için de öyle. Yani siz anayasayı değiştirmeden parlamenter sisteme geçemezsiniz ya da başkanlık sisteminde muhalefetin itiraz ettiği konuları düzeltmek için yine anayasayı değiştirmek zorundasınız. Bu başlık çok geniş ve birçok konuyu bu başlık altında toplayabiliriz. Bu konuda ciddi ve samimi adım atılırsa memleketin diğer sorunları da çözüm mecrasına girmiş olacak." şeklinde konuştu.
"Çocuk istismarı iddiaları araştırılmalı, hak edilen ceza verilmelidir"
Birkaç gündür kamuoyunda yer alan 'çocuk istismarı' davasında verilen tahliye kararlarına da değinen Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:
Bu konu, medyanın, sosyal medyanın ve toplumun gündeminde yer ediniyor. Gerçekten bazı konular vardır ki, iddiası bile insanın midesini bulandırıyor. 6 yaşındaki 9 yaşındaki çocuklara istismar yapılmış olması, ben insanım diyen bir kimsenin kabul edebileceği bir durum değildir. Yürüyen bir yargılama var. Dosyanın içerisindeki bütün delilleri görmeden zan altındaki kişilerin bu suçu işleyip işlemediği konusunda kesin bir yargıya varıp burada bu şekilde bir cümle kurmak istemiyorum kurmayacağım da. Ama işin farklı birkaç noktasına değinmek istiyorum. Bahsettiğimiz ve birkaç gündür tartışılan somut olayda parçalanmış bir aile var. Yani o çocukların anne babaları birbirinden ayrılmış, anne daha sonra başka bir evlilik yapmış. Parçalanmış ailenin çocukları aile içerisinde istismara uğradılar diye çocukların babaanneleri tarafından ileri sürülen bir iddia var. Bu iddiaların doğru olup olmadığı adil bir yargılama sonucunda mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Bunun sorumluları kimse, mutlaka alabileceği en ağır cezayı almalıdır. Fakat parçalanmış ailelerin oluşturmuş olduğu diğer sorunları gözden kaçırmayalım.
Son dönemde tartışılan konulardan bir tanesinin de İstanbul Sözleşmesi ile ilgili Danıştay'a açılan iptal davası olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, İstanbul Sözleşmesinin kadını koruduğu ve kadınları korumak için İstanbul Sözleşmesi gibi bir sözleşmeye ihtiyaç olduğu şeklinde çok yoğun ve yaygın bir kanaat oluşturulduğunu ancak bu sözleşmenin kadını koruduğuna inanmadıklarını söyledi.
"İstanbul sözleşmesi kadınları korumadı, aileyi dağıttı"
Yapıcıoğlu, "İstanbul Sözleşmesinin yürürlükten kalkması ve o sözleşmedeki imzanın çekilmesi için çok yoğun çabalar gösterdik. İstanbul Sözleşmesi, olmaması gereken bir sözleşmeydi. Çünkü biz İstanbul Sözleşmesinin kadınları koruduğuna inanmadık. Kadınları koruma adı altında aileyi parçalama sözleşmesiydi. Aile kurumuna ciddi zararlar verdi ve kadını da korumadı. Şimdi kadına yönelik şiddeti durdurmak için diyebilirsiniz ki, kadına yönelik şiddeti durdurmak bir faydadır, bu faydayı elde etmek için bazı şeyleri feda edebiliriz. Bu bir tercihtir. 'Aileye gelebilecek zararları biz göze alabiliriz' diyebilirsiniz ama bu sözleşmede öyle bir şey yok. Kadına yönelik şiddeti durdurmadı, aileye çok ciddi zararlar verdi. Bundan dolayı inanıyoruz ki, Türkiye'deki aile yapısının çatırdamasının en önemli nedenlerinden bir tanesi İstanbul Sözleşmesidir. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesinden imza çekilmiş olsa da İstanbul Sözleşmesi ile Türkiye'nin altına girmiş olduğu bazı yükümlülükler vardı. O yükümlülüklerden dolayı uygulamada pek çok aileye zarar veren işlemler devam ediyor ve bunların da elden geçirilmesi gerekir. Yine çocuk istismarı derken gerçekten bir taraftan çocuklar istismar edilirken diğer taraftan da genç yaşta evlendiği için çocuk istismarcısı olarak isimlendirilen, yuva kurmuş, çoluk çocuk sahibi olmuş ve resmi nikâhı olan insanlar var." dedi.
"Hem kadınlarımızı hem de aile kurumumuzu korumalıyız"
Bundan 15 yıl önce evlenen bir bayanın 2 hafta önce partilerinin genel merkezine gelerek kocasının cezaevine atılması sonrasında yaşadığı mağduriyeti anlattığını belirten Yapıcıoğlu, "Kadıncağız resmi nikâhına kaymakamın dahi katıldığını söyledi. Resmi nikâhlı olmalarına rağmen eşine 18 yıl ceza verildiğini ve eşinin 8 yıldır cezaevinde olduğunu ifade etti. Sonradan resmi nikâh kıyıyorlar ve 3 tane çocukları var. Ancak şu anda eşi 'istismarcı' iddiasıyla cezaevinde yatıyor. Gerçekten istismarcı olmadığı halde kanun nazarında istismarcı gibi görünen ve mağdur olan aileler var. Bütün bunları üst üste koyarak şunu söylemek istiyorum. Türkiye, aile ile ilgili politikalarını gözden geçirmek zorundadır. Eğer aile kurumu yıkılırsa toplum ayakta kalamaz. Aileyi korumak ile kadını korumak birbirinin alternatifi değildir. Biz ikisini birden yapmak zorundayız. Hem kadınlarımızı hem de aile kurumumuzu korumalıyız. Bunun için Avrupa'nın bize başka şeyleri dayatma amacıyla perde olarak kullandığı kavramları veya sözleşmeleri kabul etmek veya kendi memleketimizde tatbik ederek aile kurumumuzu parçalamak zorunda değiliz." diye konuştu.
"Mısır'daki idam kararları cunta tarafından sipariş edilmiş ve üzerine hukuk kılıfı geçirilmiş siyasi cinayetlerdir"
Mısır'da Sisi cuntasının yapmış olduğu darbeden sonra kurulan askeri mahkemelerde pek çok sivilin yargılanarak ceza aldığını, kimileri için ise idam kararları verildiğini söyleyen Yapıcıoğlu, idam kararlarına karşı vicdan sahibi olan herkesi ses vermeye davet etti.
Yapıcıoğlu, "10 yıla yakın tutuklu kalan pek çok kişi var. Sorgusuz sualsiz düzmece suçlamalarla mağdur edilen on binler var. Bunlardan 91 kişi idam edildi. Geçtiğimiz günlerde Mısır Yargıtay'ı aralarında eski bakanlar ve milletvekillerinin de bulunduğu 12 kişinin idam kararlarını onadı. Bu kişilerin her an infaz edilme ihtimalleri var. Bu 12 kişi de eğer uluslararası kamuoyunda yeterli tepki olmazsa çok büyük bir ihtimalle idam edilecekler. Bize göre bu idam kararları cunta tarafından sipariş edilmiş ve üzerine hukuk kılıfı geçirilmiş siyasi cinayetlerdir. Acı olan ise bütün dünya sessiz. Özellikle de Batı dünyası. İnsan hakları konusunda kendisini pazarlayan ve o değerlerin koruyucusu olduğunu sürekli dile getiren ve bu değerler üzerinden dünyayı hizaya getirmeye çalışan Batı dünyası maalesef bazı ülkelerde uzun tutukluluğa gösterdiği tepkiyi bile siyasi idam kararlarına göstermiyor. Bir insanın uzun süre tutuklu kalması insan hakkı ihlalidir. Bir insan adil bir şekilde yargılanmıyorsa insan hakkı ihlalidir. Bu ihlallerin yanlışlığı bir gün görülüp bu yanlıştan vazgeçilebilir. Ama idam bu kararların hiçbiri gibi değildir ve idamın infazından sonra geri dönüş yoktur. Ölüm bir defadır. Bu hususta çifte standart uygulayanların ikiyüzlülüğüne hem de bu kadar acı sonuçları olan ve zulüm olduğu açık olan kararlara siyaset dünyasının ve basının sessizliğine itirazımı ve isyanımı yüksek sesle bildirmek istiyorum." şeklinde konuştu.
"Bölge partisi olarak görülmek bizim tercihimiz değildir"
Bir basın mensubunun, "HÜDA PAR Türkiye partisi olacak mı? Kürt meselesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusuna cevap veren Yapıcıoğlu, "Cümleyi gelecek zaman kipiyle kurmaya gerek yok. Biz tüm Türkiye'ye hitap ediyoruz. 7 bölgede teşkilatlanmamız var. Biz memleketin tüm meseleleriyle ilgiliyiz. Ancak belki mensuplarımızın önemli bir kısmının Kürt olmalarından dolayı veya daha çok Kürtlerden oy aldığımız için bölge partisi algısı oluşmuş olabilir. Bu bizim tercih ettiğimiz bir şey değildir. Hatta biz Türkiye dışında nerede bir insani sorun varsa onunla ilgiliyiz ve onunla ilgili kendi çözümlerimiz, çözüm reçetelerimiz var." dedi.
"Kürt meselesi bir zihniyet sorunudur"
Yapıcıoğlu, "Daha önce bir çözüm süreci vardı. O süreçte bu sorunların mutlaka çözüme kavuşturulması gerektiğini ancak takip edilen yol ve yöntemin yanlış olduğunu söyledik. Kürtlerin ve Türklerin ataları birlikte savaşıp şehit düştüler. Eğer bu ülke birlikte kurulmuşsa ve eğer bu ülke hepimizin ise o zaman devleti idare edenlerin masanın bir tarafına oturup karşılarına da 'siz de Kürtlerin temsilcisisiniz, buyurun oturun. Siz ne istiyorsunuz?' derlerse burada temel bir yanlışla başlanmış oluyor. Eğer hükümet o dönemde Kürtlerden en çok oy alan bir parti olmasına rağmen bunu yapıyorsa meselenin yanlış olduğunu söyleriz. Bu meseleyi Kürt sorunu olarak isimlendirmeyi doğru bulmuyoruz. Kürt meselesi, Kürtler den kaynaklı bir sorun değil bir zihniyet sorunudur." diye ekledi.
"İnsan hayatına saygısı olan tüm liderler Mısır'daki idam kararlarına tepki göstermeli
Mısır'daki idam kararlarıyla ilgili de sorulan soruya cevap veren Yapıcıoğlu, "Mısır'daki idamlara sadece hükümetin değil siyaset ve basının da yeteri kadar tepki vermediğini düşünüyorum. Muhtemelen hükümetin bugünkü durumu Mısır ile gelinen normalleşme ile ilgilidir. Ancak bize göre eğer herhangi birisi bariz bir zulme karşı sessiz kalırsa kendisine olan saygısını da kaybeder. İnsan hayatı her türlü siyasetin ve çıkarın üstündedir. Haksız yere bir kişinin öldürülmesi tüm insanlığın öldürülmesi gibidir. Elbette ki benim göstereceğim tepki ile Sayın Cumhurbaşkanının göstereceği tepki etki açısından bir olmaz. İnsan hayatına saygısı olan tüm liderlerin idam kararlarına tepki göstermesi gerekir. Eğer toplu bir tepki olursa etkisi de olacaktır." diye konuştu.
Yapıcıoğlu, yeni anayasa çalışmaları ile ilgili sorulan soruya ise şu şekilde cevapladı:
"Herkesin yüzde yüz mutabık olduğu bir anayasada bile değiştirilemez maddeler olmamalıdır"
Yeni anayasa çalışmalarında hiç kimsenin kırmızıçizgilerini masanın üzerine koymaması gerektiğini söyledik ve yine söylüyoruz. İlk 4 madde de kırmızıçizgi olmasın diyoruz. Birileri bu maddelerin Cumhuriyet ile yaşıt olduğunu zannediyor. 1920 yılında açılan Meclisin 1921 yılında yaptığı anayasada söz konusu ilk 4 madde yok. Daha sonra 1923'te Cumhuriyet ilan edildi ve 1924 yılında yeniden bir anayasa yapıldı. Bu anayasada devletin şeklinin cumhuriyet olduğuna dair madde ilk kez anayasaya girdi. Onun haricinde herhangi bir madde ile ilgili değiştirilemez kaydı yok. Biz de diyoruz ki o zaman gelin 'devletin şekli cumhuriyettir' maddesi değiştirilemez olsun. Onun haricinde 'değiştirilemez' hiçbir madde olmasın. Bu, başkenti veya resmi dili değiştirelim şeklindeki bir talep değildir. Ancak değiştirilemez şeklinde bir hüküm konulmasın diyoruz. Çünkü yazacağınız anayasa beşeri bir metindir. İnsan sözü eskiyebilir. 1924'te anayasa yapıldı, eskidi. 1960'da yapılan darbe sonrasında 1961'de ilerici diye bir anayasa yapıldı ve bu da başka bir darbe ile değiştirildi. 1982'den bu yana 20'den fazla değişiklik yapıldı. O gün çok mükemmel olarak görülen anayasa bugün birileri tarafından değiştirildi. Bu yasa adalet doğurmuyor, huzur getirmiyor denilerek değiştirildi. Bugün için herkesin yüzde yüz mutabık kaldığı bir metin yazılsa bile asla değiştirilemeyeceği şeklinde bir sınırlama koyma hakkına sahip değiliz.
"Türkiye'ye sığınan Suriyeli mültecilerin temel ihtiyaçları mutlaka karşılanmalı"
Suriye'de yaşanan iç savaş sonrasında milyonlarca mültecinin Türkiye'ye sığınması, Amerika'nın Suriye'ye girmesi meselesiyle ilgili sorulan soruya ilişkin değerlendirmede bulunan Yapıcıoğlu, "Suriye'de yaşananlar sonrasında çok ciddi kayıplar yaşandı. Milyonlarca insan Türkiye'ye sığındı. Bunların gelmesine karşı değilim. Allah korusun, bizim de başımıza böyle bir şey gelse kanatlanıp uçamayacağımıza göre komşumuza sığınacağız. Oradan kaçıp gelmek zorunda kalan insanların zaruri ihtiyaçlarının mutlak surette karşılanması gerekir." dedi..
"Amerika'nın tek dostu siyonist rejimdir"
Yapıcıoğlu, "Amerika Suriye'ye çağrıldığında hükümete çağrıda bulunarak bu yanlışa düşmemeleri gerektiğini söyledik. Amerika oraya gelirse sizin faydanıza, Suriye'nin faydasına bir şey yapmaz. Amerika'nın bir tek dostu var o da Filistin'i işgal eden siyonist rejimdir. Bir de tarihi bağları itibarıyla belki İngilizler olabilir. Bunların haricinde diğer batılı ülkeler de Amerika'nın dostu değillerdir. Amerika sadece kendi çıkarlarını düşünür. Suriye'ye geldiğinde de orayı karıştırmak, kendi siyasi çıkarlarını garanti altına almak, siyonist işgal rejiminin güvenliğini temin etmek için gelir. Amerika, kendi çıkarlarını temin etmek için ne gerekiyorsa onu yapıyor ve bundan sonra da yapmaya devam edecektir."
"Siyasi partilerin kapatılması Türkiye'nin gündeminden tamamen çıkarılmalıdır"
HDP'nin kapatılması ile ilgili açılan davaya ilişkin sorulan soruya da cevap veren Yapıcıoğlu, sadece HDP'nin değil hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun hiçbir partinin kapatılmasının doğru olmadığını, parti kapatma ile ilgili tartışmaların tamamen Türkiye gündeminden çıkarılması gerektiğini söyledi.
"6-8 Ekim Olaylarından sorumlu olan herkes hesap vermeli"
Yapıcıoğlu, "6-8 Ekim Olayları denilince ilk akla gelen Yasin Börü'dür. O süreçte canımız çok yandı. 25 binamıza saldırı gerçekleşti. 6 il ve 19 ilçe binamız saldırı altında kaldı. Bazıları tamamen kül oldu, bazıları kullanılamaz hale geldi. 10'dan fazla canımız gitti, kardeşlerimiz katledildi. Bir il başkanımız uğradığı saldırıda bir gözünü kaybetti. Çok sayıda kardeşlerimiz yaralandı. 6-8 Ekim Olaylarından sonra bu saldırıların planlı, organizeli ve tek merkezden kontrol edilen saldırılar olduğunu söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Bu olayları yönlendiren merkezlerden birisi Kandil'se birisi İmralı öteki de HDP Genel Merkezidir. HDP Genel merkezinin 'acil' koduyla yaptığı açıklamaların bu olayların çıkmasında çok büyük etkisi vardır. Dolayısıyla onların sorumluluğu var. O olaylarda sorumlu olan herkes bunun hesabını vermelidir. Sorumluluk sadece sokağa çıkıp vandallık yapanların değil onları sokağa salanların da sokağı onlara terk edenlerin de sorumluluğu var. İnsanların malını, canını, namusunu korumak için maaş alan güvenlik görevlileri eğer o gün sokağı onlara terk etmişse, bunda kusurları veya ihmalleri varsa onlar da bunun hesabını vermelidir. Buna rağmen diyoruz ki hukuk herkese lazımdır. Bir şeyin kanuna uygun olması hukuka da uygun olduğu anlamına gelmez. Şu anda Türkiye'de idam cezası yok. Bir partinin kapatılması onun idam edilmesidir. Biz diyoruz ki, bir partinin yöneticisi suç işlemiş olabilir ama hukukta suçun şahsilik ilkesi var. Onun için suçu işleyen kişinin ceza alması gerekiyor. 6-8 Ekim Olaylarında kimin kabahati varsa herkes hak ettiği cezayı almalı, adalet yerini bulmalıdır. Ancak parti kapatma tartışmalarının da Türkiye'nin gündeminden çıkarılması gerektiğini söylüyoruz." (İLKHA)
https://ilkha.com/siyaset/huda-par-genel-baskani-zekeriya-yapicioglu-medya-mensuplariyla-bir-araya-geldi-165920