TALHA b. UBEYDULLAH
طلحة بن عبيد الله
Ebû Muhammed Talha b. Ubeydillâh b. Osmân et-Teymî el-Kureşî (ö. 36/656)

Müellif:
BÜNYAMİN ERUL
Nesebi Hz. Peygamber ile Mürre’de, Hz. Ebû Bekir ile Amr b. Kâ‘b’da birleşir. Annesi Sa‘be bint Abdullah sahâbeden Alâ b. Hadramî’nin kız kardeşidir. Hz. Ali ile aynı yıl doğduğu zikredilmekteyse de öldüğünde en az altmış yaşında olduğuna göre daha önce doğmuş olmalıdır. İki erkek kardeşinden Osman müslüman olmuş, diğeri ise Bedir Gazvesi’nde müşrik saflarında ölmüştür. İslâm öncesi Mekke’nin önemli tüccarlarından biri olan Talha ticaret için bulunduğu Busrâ’da karşılaştığı bir rahipten Hz. Muhammed’in peygamberliğini öğrenince hemen Mekke’ye döndü ve Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla İslâmiyet’i kabul edip ilk müslümanlar arasında yer aldı. Vahiy kâtipliği de yapan Talha hem cennetle müjdelenen on sahâbîden hem de Resûlullah’ın havârisi diye bilinen on iki kişiden biridir. Müslüman olduğu günlerde Hz. Ebû Bekir ile aynı ipe bağlanarak işkence gördüğünden her ikisi “Karîneyn” (yakın dost) diye anılır. Suriye’de bulunduğu dönemde gerçekleşen Habeşistan hicretine katılamadı. Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret ettikten sonra Hz. Ebû Bekir’in ailesini Medine’ye o götürdü. Mekke’de iken Zübeyr b. Avvâm ile, Medine’de Kâ‘b b. Mâlik ile (bazı rivayetlere göre Ebû Eyyûb el-Ensârî, Sa‘d b. Ebû Vakkās veya Saîd b. Zeyd) ile kardeş ilân edildi. Yine Şam’da olduğu sırada meydana gelen Bedir Gazvesi’ne katılamadığı zikredilmekteyse de birçok kaynakta Hz. Peygamber’in onu ve Saîd b. Zeyd’i Şam yoluna istihbarat için gönderdiği ve Medine’ye ancak savaş bittikten sonra dönebildikleri belirtilmektedir. Bu sebeple kendisine ganimetten pay verildi. Uhud Gazvesi’nden itibaren bütün savaşlarda yer aldı. Kahramanca savaştığı Uhud Gazvesi’nde Resûlullah’ı korurken birçok yerinden yaralandı ve eli çolak kaldı. O gün üzerinde iki zırh bulunduğu için Uhud kayalığına çıkamayan Resûl-i Ekrem Talha’nın sırtına basarak oraya çıktı bu sebeple de “Talha’ya -cennet- vâcip oldu” buyurdu (Tirmizî, “Menâḳıb”, 21). Talha’nın faziletine dair birçok hadis nakledilmiştir. Hz. Peygamber’in hanımlarından dördünün kız kardeşleriyle evlenen Talha’nın on beş çocuğu oldu. Bunlar arasında Seccâd lakabıyla tanınan Muhammed ile Mûsâ, İmrân ve Âişe meşhurdur.

Halife seçilmesinin ardından Hz. Ebû Bekir’e hemen biat eden Talha onun zamanında yaşanan ridde olaylarının bastırılmasında aktif rol oynadı. Ancak Ebû Bekir’in kendisinden sonra Ömer’i halife tayin etmesini sorguladı. Hz. Ömer’in üçüncü halifeyi seçmeleri için belirlediği altı kişilik heyette yer almasına rağmen o günlerde Medine’de bulunmadığından seçimde yer almadı. Medine’ye döndüğünde herkesin Osman’a biat ettiğini görünce o da biat etti. Fakat Hz. Osman’ın hilâfetinin ikinci döneminde görülen yönetim zaafları yüzünden onu eleştirenler arasında Talha da vardı. Osman’ın öldürülmesinden sonra Ali’ye biat ettiyse de bu biatın kendisinden zorla alındığını söyledi. Hz. Ali’nin yeni valiler tayin edeceğini öğrenince kendisine ait geniş toprakların ve taraftarlarının bulunduğu Basra valiliğini istedi, fakat halife bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Zübeyr b. Avvâm ile birlikte hareket ederek Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını isteyen Hz. Âişe’nin safına katıldı ve Mekke’ye gitti. Onun ve Zübeyr’in bu tutumunda Osman’a karşı yaptıkları şiddetli muhalefetten duydukları pişmanlığın etkili olduğuna dair rivayetler vardır. Basra Valisi Abdullah b. Âmir’in ısrarı üzerine gittikleri Basra yakınlarında Hz. Ali’nin ordusuyla karşılaştılar. Burada Ali ile görüşen Talha savaşmaktan vazgeçti ve geri safta durdu. O sırada genellikle bir çarpışmanın gerçekleşmeyeceği düşünülüyordu. Ancak umulanın aksine iki ordu arasında Cemel Vak‘ası olarak bilinen çarpışma meydana geldi ve Talha bu sırada kendisini Hz. Osman’ı öldürenler arasında yer almakla suçlayan Mervân b. Hakem tarafından öldürüldü (Cemâziyelâhir 36 / Aralık 656). Kabri Basra’nın dışındadır. İyi bir hatip olan, zenginliği ve cömertliğiyle tanınan Talha’nın Hz. Peygamber tarafından “hayr, feyyâz, cûd” sıfatlarıyla anıldığı rivayet edilmiştir. Sahâbenin en zenginlerinden biri olduğu için geriye büyük bir miras bıraktı. Cemel Vak‘ası sırasında el konulan bazı gayri menkulleri Hz. Ali tarafından çocuklarına geri verildi. Resûl-i Ekrem ile Hz. Ebû Bekir ve Ömer’den rivayetleri olan Talha’dan başta oğulları Yahyâ, Mûsâ ve Îsâ olmak üzere Seleme b. Ekva‘, Saîd b. Zeyd, Mâlik b. Evs, Kusem b. Abbas, Saîd b. Osman b. Affân, Ahnef b. Kays, Ebû Seleme b. Abdurrahman hadis nakletmiştir.

Kaynak; TDV

Hz Talha b. Ubeydullah'ın Hayatı ve Menkıbeleri

Hz. Talha (ra), miladî 590 yılında, nübüvvetten 20 yıl önce Mekke’de dünyaya geldi. Babası Ubeydullah b. Osman, annesi Sa’lebebt. Abdullah’tır. Künyesi Ebû Muhammed, lakapları ise Talhatü’l-Hayr, Talhatü’l-Feyyad ve Talhatü’l-Cevvad’dır. Hz. Ebû Bekir gibi o da Teymoğulları kabilesindendir.

Cesur, cömert ve zeki bir tüccar olan Hz. Talha Mekke’nin de sayılı okur-yazarlarından idi. Hamnebt. Cahş, Ümmü Gülsüm bt. Ebû Bekir başta olmak üzere birçok evlilik yapan Hz. Talha’nın bu evliliklerden on erkek çocuğu, üç de kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Medine’ye hicret ettiğinde Allah Resûlü (sas), onu Ubey b. Ka’b (ra) veya Ka’b b. Malik ile kardeş kılmıştır. Hz. Peygamber (sas) ile tüm gazvelere katılmış ayrıca birkaç seriyyede de yer almıştır. Peygamber Efendimiz’den (sas) bize tam 38 hadis rivayet etmiştir.

Ticaretin hakkını ve ahlakını öğreten bir tüccar, savaşlarda Allah Resulü’ne (sas) kalkan misali yiğit bir asker olan Hz. Talha Miladi, Aralık 656/Hicrî, Cemaziyelâhir 36 yılında Cemel Vakası’nda şehit edilmiştir.[1]

YOLUNA YOLDAŞ, SIRRINA SIRDAŞ!
Mekke’de İslam güneşi doğmuş ve o güneşten herkesin istifade etmesi için önce Hz. Peygamber Efendimiz (sas) sonra da O’nun en sadık dostu Hz. Ebû Bekir (ra) büyük gayret gösteriyordu. İşte o ilk günlerde yedi kişi imana taşınmış ve sekizinci yıldız da semadaki yerini almayı bekliyordu. İman halkasının sekizinci yıldızı olacak Talha b. Ubeydullah o sıralarda ticaret için Busrâ’da bulunuyordu. Busrâ’nın rahibi ile karşılaşan Talha’ya rahip Mekke’ye son peygamberin geldiğine dair işaretleri sormuş ve ardından şöyle söylemişti: “Ey genç! Sakın O’nu kaçırma! Sakın bu fırsatı yani onula birlikte olma, ona dost olma, yoluna yoldaş olma, sırrına sırdaş olma, canına canan olma fırsatını kaçır­ma! Sakın ayağına kadar gelen bu fırsatı kaçırma!”[2]

Busrâ’dan kafasındaki soru işaretleri ile dönen Talha (ra), önce annesine Mekke’de ilginç şeylerin olup olmadığını sordu. Annesi ise Abdulmuttalib’in torunu Muhammed’in (sas) peygamberliğini ilan ettiğini söyleyince Talha tebessüm etti; ancak annesi bunun onu neden ilgilendirdiğine kızarak tepkisini gösterdi. Annesinden hemen sonra Hz. Ebû Bekir’in yanına giden Talha durumu ondan öğrendi ve kendisini bir anda Huzur-ı Saâdet’te buldu. Önce Hz. Peygamber Efendimiz’e (sas) ardından Hz. Ebû Bekir’e (ra) baktı ve içinde şu cümleleri geçirdi: “Bu iki insan asla dalalet üzere birleşmez, bir araya gelemez.” Bu düşüncelerden sonra kelime-i şehadet getiren Hz. Talha (ra), gökyüzünün sekizinci yıldızı olmuştu.[3]

İSTERSENİZ ÖLDÜRÜN
Mekke’de o dönemde iman etmek demek, işkence göremeye razıyım demekti. Talha b. Ubeydullah da buna rıza göstermişti iman ederek. Ona en çok karşı çıkan tıpkı Hz. Musab’da olduğu gibi annesi Sa’be olacaktı. Mekke’de ona yapılan işkenceye şahit olan Mes’ud b. Hıraş vakıayı bize şöyle aktaracaktı: “Ben Safa ile Merve arasında dolaşırken kalabalık bir grubun bana doğru geldiklerini gördüm. Kenara çekildim ve gelenlerin kimler olduklarını görmek için beklemeye başladım. Baktım ki en ön­de elleri boynuna bağlanmış bir genç ve arkasında ellerindeki kamçılarla o gence vuran adamlar var. En arkada ise yaşlı bir kadın, o da eli kamçılı adam­lara sürekli emirler yağdırıyor, onlara gence sürekli vurmaları için emirler veriyordu. Çok merak ettim, kendi kendime dedim ki: ‘Kim bunlar? Bu genç nasıl bir suç işlemiş ki böyle bir cezayı hak etmiş olabilir?’ Etraftaki insanlara bu gencin kim olduğunu sordu­ğumda dediler ki: ‘Bu genç Talha b. Ubeydullah’tır’. Ben, ‘Onu döven, ellerindeki kamçılarla ona kırbaçlar vuran kimlerdir?’ diye sordum. Oradakiler: ‘Bunlar Teymoğulları mensuplarıdır. Yani Talha’nın akrabalarıdır.’ dediler. Bu­nun üzerine ben de tekrar sordum: ‘Peki şu bağırıp çağıran kadın kimdir?’ Onlar dediler ki: ‘O da Talha’nın annesi Sa’be’dir.’ Ben, ‘Peki, ne istiyorlar ondan?’ diye sordum. Onlar, ‘Talha babaları­nın dininden yüz çevirip Muhammed’in dinine tabi olmuş. Akrabaları da ona işkence ederek onu yeni­den atalarının dinine çevirmeye çalışıyorlar.’ diye cevap verdiler. Ardından bir müddet bu genci takip ettim. Akrabaları ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar o gencin ağzından çıkan cümle şu idi: “İsterseniz beni öldürün, ama ben asla dinimden dönmeyeceğim.”[4]

İKİ DOST
İşkence bununla da sınırlı kalmıyordu. Esedü’l-Kureyş/Kureyş’in Aslanı lakaplı Nevfel b. Huveylid, Talha’nın ağabeyi Osman ile beraber Hz. Ebû Bekir ve Hz. Talha’yı yüzyüze iplerle sıkıca birbirlerine bağlamıştı. Onları böyle görenler ikisi için “Karneyn/İki yakın dost” derlerdi. İşkence günlerinden sonra da Hz. Talha bu sözü çok sevdiği için kendisini her zaman böyle tanıtırdı.[5]

Mekke’de zorluklar, şiddet en üst seviyeye ulaşmıştı. Allah Resûlü’ne (sas) Medine yolu görünmüştü. O kutlu hicrette Hz. Talha da yer aldı. Hz. Ebû Bekir’in ailesini de alıp Medine’ye hicret etmişti Hz. Talha. Medine’ye hicretten sonra müşrikler yine onları rahat bırakmamıştı. Müminlere Bedir’in meydanı görünmüştü. Ancak bu savaşta Hz. Talha, EbûSüfyan’ın kervanına istihbarat için gönderildiği için katılamamış ve ayrıca kervanı da kaçırdığı için Allah Resûlü’nün (sas) yanına üzgün bir şekilde gelmişti. Onun bu halini gören Hz. Peygamber (sas) tebessüm etti ve Bedir’de muzaffer olduklarını anlattı. Ancakbu kez de o savaşta yer alamadığı için üzülünce Resûl-i Ekrem (sas) onu Bedir ashâbından saymış ve ganimetten ona da pay vermişti.[6]

SOLUMDA TALHA VARDI!
Bu yol her zaman zaferlerin, sevinçlerin yolu değildi bilakis meşakkat yolu idi. Takvimler Uhud’u gösteriyordu. Uhud demek Talha (ra) demekti. Uhud’un seyri mü’minlerin aleyhine dönünce, sahneye Talha b. Ubeydullah ve onun gibi birkaç yiğit çıkmıştı. Hz. Peygamber Efendimiz (sas) korumasız kalmış, mübarek yüzü kanlar içinde oldu halde orduyu toplamak için çırpınıyordu. O’nu (sas) bu halde yalnız bırakmak olmazdı. Allah Resûlü’nün (sas) sağı dolu olduğu için Talha (ra), O’nun (sas) soluna geçecekti. Âlemlere Rahmet Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştu: “Uhud’da sağımda Cebrail, solumda ise Talha vardı.”[7]Allah Resûlü’nü (sas) bir an olsun bırakmadığı için lisan-ı Nebi’de (sas) böyle anılacaktı.

UHUD DEMEK TALHA DEMEK
Allah Resulü’nün (sas) Uhud’da solunda yer alan Talha için ne zaman Uhud bahsi açılsa Hz. Ebû Bekir şunu söyleyecekti: “Uhud, Talha’nın günüydü.”[8] Sözü Sa’d b. EbûVakkas aldığında ise: “Uhud gü­nü Talha hepimizden daha cesur ve cömert davra­nıyordu. O, Allah Resûlü’nü koruma adına elinden geleni yapıyor, Efendimiz’in (sas) önünde kendini korkusuzca siper ediyordu.”[9]diyecekti.

CENNET VACİP OLDU
Uhud’da öyle bir sahne vardı ki o sahnede ancak Talha b. Ubeydullah bunu yapabilirdi dedirtecek kadar cesaret isterdi. Müşrik saflarından bir ok atılmış ve ok Allah Resûlü’ne (sas) doğru geliyordu. Hz. Talha bunu fark etti ve bir an bile tereddüt etmeden sağ elini o şer okuna doğru uzattı. Hz. Peygamber’e (sas) siper olan o el paramparça oldu ama Resûl-i Ekrem’e (sas) zarar gelmemişti hamd olsun. Vücudunun çeşitli yerlerinden de yaralar alan Talha (ra) yığılıp kalmıştı. Allah Resûlü (sas) onun için feryat ediyordu: “Koş Ey Ebû Bekir! Gel kardeşin Talha’ya yardım et, ona sahip çık!”[10]Uhud kan rengine bürünmüştü. Allah Resûlü (sas) yanında ensardan iki sahabî ile onlara yaslanarak yüksekçe bir yere çıkmaya çalışıyordu. Ancak takati yetmiyordu. Bunu farkeden Hz. Talha kendisi de kanlar içinde olmasına rağmen güçlükle geldi ve: “Bas Ey Allah’ın Resûlü! Sırtıma bas da öyle çık” dedi. Hz. Peygamber (sas) onun bu hareketine duygulandı ve memnun oldu. Talha’ya (sas) şu müjdeyi vermeyi de ihmal etmedi Hz. Peygamber (sas): “Talha’ya cennet vacip oldu!”[11]Hz. Talha bu müjdeye sevindi ve çok şaşırdı. Küçük bir amel olarak gördüğü bu davranışı Allah katında cennet kazandıran bir amel olarak karşılık bulmuştu.

YAŞAYAN ŞEHİT!
Hz. Peygamber (sas) bir gün kutlu mescidinde hutbede şu ayeti kerimeyi okudu: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır…”[12]Bu ayet okununca orada bulunan sahâbîlerden biri ayağa kalktı ve: “Sözlerini değiştirmeden bekleyenler kimlerdir? Bunlara örnek verir misin Ya Resûlullah!” dedi. Allah Resûlü (sas) soruya cevap vermeyince o sahabî efendimiz soruyu tekrarladı. Az sonra mescide üzerinde yeşil elbiseleriyle Talha b. Ubeydullah (ra) girdi. Hz. Peygamber (sas) onu görünce tebessüm etti ve soruyu sorana yönelerek: “İşte! Bana sorduğun sorunun cevabı…Şu yeşil elbise giymiş insana bak! İşte o, Allah yolunda şehadeti isteyip ve o yolda verdiği ahdi değiştirmeden duran birisidir.” Sahabîler gıpta ile ona bakarken Allah Resûlü (sas) bununla da yetinmemiş ve Asr-ı Saâdet’ten günümüze kadar Hz. Talha’nın anılacağı o müthiş sözünü de söylemişti: “Yeryüzünde yaşayan bir şehit görmek isteyen Talha b. Ubeydullah’a baksın.”[13]Yaşayan bir şehit idi o…

            Hz. Talha, lisan-ı Nebî’de (sas) sadece “Şehîdü’l-Hayy/ Yaşayan Şehit” değildi. Dürüst bir tüccar olan Talhatü’l-Hayr idi. İnfakı etmeyi, mü’min kardeşlerine yardımda denizler gibi engin olan Talhatü’l-Cûd idi. Feyizde, berekette Allah’ın ihsanını kazanan ve Numan kuyusunu kardeşlerine infak ettiği için Talhatü’l-Feyyad idi.[14] Kısacası yine Hz. Peygamber’in (sas) ifadesi ile tün dünyadaki Talhaların Talhası/Talhatü’t-Talha[15] idi o…

AĞLATAN ZENGİNLİK
Günlerden bir gün Talha (ra) evinde mahzun bir şekilde oturmuş, bir şeyler düşünüyordu. Onun bu halini gören hanımı Su’dâ hatun yanına gelmiş ve neden bu halde olduğunu sormuştu. Hz. Talha bu soruya: “Ey Su’dâ! Biliyorsun dün bir arazi sattım ve karşılığında yedi yüz bin dirhem aldım. Onu alıp evin bir köşesine koydum ancak şimdi ben ölsem ve Allah’ın karşısına çıkarılsam nasıl hesap vereceğim?” diye cevap verdi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Hanımı ona: “Üzülmene gerek yok! Şimdi çağırırız ihtiyaç sahibi olan dostlarımızı, akrabalarımızı onlara dağıtırız.” dedi. Talha (ra): “Bunu gerçekten yapar mısın?” diye şaşkınlık ve sevinçle hanımına baktı. Hanımı hiç beklemeden gitti ve eşe-dosta haber verdi. Tüm ihtiyaç sahiplerinin o gün yüzü güldü. Ancak yüzü onlardan daha fazla gülen biri vardı. O da o malı infak ederek gönül huzuruna kavuşan Talha b. Ubeydullah idi.[16] Fazla zenginlik göz yaşartıyordu onun gibi yiğit insanların dünyasında. O günlerde Allah Resûlü (sas) vefat ettiği için onun kabrine bakarak Hz. Talha iç geçiriyordu. Hayatta olsa ne de çok sevinirdi bu davranışına…

SON SAYFA
Hayat bir defter ise her defterin son yaprağı gelirdi. Hz. Talha bugüne kadar o deftere cesareti, cömertliği, sadakati, teslimiyeti yazmıştı. Son söz, son an, son sayfa önemliydi. Oraya tüm hayatın özeti yazılmalıydı; ama bu özet diğerlerinin de üzerinde olmalıydı. Kalem o sayfaya geldi ve başlık Cemel idi. İslam ümmetinin zor günleri kaleme alınıyordu. İki mü’min taife karşı karşıya gelmişti. Kardeşin, kardeşine kılıç çekeceği acı günlerdi. Hz. Aişe yanında Allah Resûlü’nün (sas) cennette komşularım[17] dediği Talha (ra) ve Zübeyr (ra) ile bir cephede, öteki cephede ise yine Allah Resûlü’nün (sas) amcasının oğlu, İslam’ın dördüncü Raşid Halifesi Hz. Ali… Müminlerin Emiri Hz. Ali, Talha (ra) ve Zübeyr (ra) ile savaş olmadan önce görüşmüş, onların yanlış yaptığını onlara hatırlatmıştı. Bu konuşmanın ardından Hz. Talha savaş başlamasına rağmen geride durmuş ve eli kılıcını taşımaya güç yetirememişti. Ancak onu böyle gören Mervan b. Hakem ona ucu zehirli bir mızrak atmış ve yiğit insanı ayağından yaralamıştı. Talha acılar içinde yerde kalmıştı.[18]

            ŞEHADET
O güne kadar Allah’a, Resûlü’ne (sas), onun halifelerine tereddütsüz biat eden Hz. Talha,biatını bozarak gitmek istemiyordu. Bir asker onun yakınlarına geldi. Talha (ra) ona kimin askeri olduğunu sorunca Hz. Ali’nin askeri olduğunu öğrenince: “Uzat elini Ali’nin adına sana biat edeyim. Ben şu an ölüm yolundayım. Allah’ın huzuruna biatını bozmuş biri olarak gitmek istemiyorum.” dedi.[19]Asker durumu geldi Hz. Ali’ye haber verdi. Hz. Ali koşarak onun yanına geldiğinde o güzel insan ruhunu Rahman’a teslim etmişti. Dakikalarca başında gözyaşı döktü. Hz. Hasan babasına üzülüyordu derin üzüntüsünden ötürü bir şey olacağından korktuğu için. Hz. Ali hem ağlıyor hem de şu sözleri söylüyordu: “Ey Talha! Yıldız dolu şu semanın altında seni toprağa serili görmek bana çok ağır geldi.”[20] Talha’nın (ra) elini, yüzünü temizleyen Hz. Ali, oğlu Hasan’a (ra) dönerek: “Keşke baban yirmi yıl önce ölseydi de bu günleri görmeseydi.”[21] diyordu.

            Müminlerin Emiri Hz. Ali onu kefenledi, namazını kıldı ve Basra’da el-Kelâ’ya defnetti.[22] Daha sonra Hz. Talha kızı Aişe’nin gördüğü bir rüya ile defnedildiği yerden Irak/Basra’ya nakledildi.[23]Hayat defterinin son yaprağına kırmızı kan ile “Şehadet” yazdı Hz. Talha. Sözünde sadık kaldı, şehit olarak yaşadı ve şehit olarak bu dünyaya veda etti. Allah o yiğit insandan razı, o da Allah’tan razı idi…

“İsterseniz beni öldürün, ama ben asla dinimden dönmeyeceğim.”

“Yeryüzünde yaşayan bir şehit görmek isteyen Talha b. Ubeydullah’a baksın.”

“Ey Talha! Yıldız dolu şu semanın altında seni toprağa serili görmek bana çok ağır geldi.”

Hayat defterinin son yaprağına kırmızı kan ile “Şehadet” yazdı Hz. Talha. Sözünde sadık kaldı, şehit olarak yaşadı ve şehit olarak bu dünyaya veda etti.

Kaynak; siyer