Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Bulgaristan ve Makedonya programlarının ardından beraberindeki heyetle Kosova’ya geçti.

Erbaş’ı, Kosova İslam Birliği Başkanı Naim Terneva, Diyanet İşleri Başkanlığı Priştine Din Hizmetleri Müşaviri Nevzat Sabri Akın ve beraberlerindeki heyet karşıladı.

Erbaş, Tarihi Sinan Paşa Camii’nde kıldırdığı Cuma namazı ile Kosova programlarına başladı.

Kosova'da hutbe irad eden Erbaş, şu ifadeleri kullandı:

"Bizleri yoktan var eden, varlığından haberdar eden, tevhid ve vahdet şuuruyla kalplerimizi birleştiren, bir Cuma vakti Evlâd-ı Fatihân yurdu Kosova’da Prizren Sinan Paşa Camiinde aynı safta buluşturan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar olsun.

Birlik ve beraberliğin en güzel örneklerini insanlığa öğreten, ümmeti olmakla şerefyap olduğumuz Habib-i Hüdâ Hazreti Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. Cumamız mübarek olsun.

Öncelikle sizleri Allah’ın selamı İle selamlıyorum, Esselamu aleyküm ve rahemtullahi ve berakatuh. Sizlere Türkiye’mizden, Anadolu’muzdan, tüm kardeşlerinizden en kalbi selam ve hasret dolu muhabbetler getirdim.

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki geçmişte ecdadımız, şimdi de Türkiye olarak bizler, daima sizinle bir ve beraber olduk, bir ve beraberiz. Bir ve beraber olmaya da ilelebet devam edeceğiz inşallah!

Nitekim bizler, aynı secdede Rabbimize kul olduk, aynı kıbleye yönelip istikametimizi bulduk, birbirimize verdiğimiz değer ve beslediğimiz muhabbetle kardeşler topluluğu olduk.

Bir daha vurgulamak isterim ki, birliğimiz, dirliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz sadece bu dünyada değildir. Sadece bu dünya için değildir. Birlikteliğimiz cennette de devam edecektir inşallah! Bunu bozmak isteyenler geçmişte olduğu gibi bugün de gelecekte de muvaffak olamayacaklardır Allah’ın izniyle.

Cenâb-ı Hak, kullarının daima tevhid mücadelesini sürdürmelerini, vahdeti kuşanarak dünyalarını huzura, ahiretlerini cennete dönüştürmelerini murad etmiştir. Bu sebepledir ki insanlığın yolunu aydınlatmak üzere peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiştir. Nihayetinde kıyamete kadar insanlık için din olarak İslam’ı seçmiş, hayat rehberi Kur’an-ı Kerim’i ve en güzel örnek Hz. Muhammed Mustafa aleyhissaletü vesselamı  göndermiştir.

Şunu unutmayalım ki, Allah katında tek din olan İslam’ın yegâne gayesi, insan için dünyada huzuru ahirette kurtuluşu temin etmektir. Bunun yolu ise Allah’a gönülden iman etmek, Kur’an’ın yolundan gitmek ve Resul-i Ekrem (s.a.s)’in sünnetine tabi olmaktan geçmektedir. Müminler olarak vahdeti yani kardeşliği, sevgi ve saygıyı, birlik ve dirliği, yardımlaşma ve dayanışmayı hâkim kılmaktan geçmektedir. Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle buyrulmaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine, İslâm’a sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın…”

Ecdadı bu topraklarda doğup büyüyen ve evladı fatihandan olan İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy, bu ayeti şöyle tefsir etmektedir:

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

Bunun için Müslümanları iyilikte yardımlaşmaya davet ediyor, Rabbimiz, “İyilikte ve takvada yardımlaşınız; günahta, kötülükte ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız.”

Mezhebi, meşrebi ve anlayışı ne olursa olsun bütün müminler kardeştir. Rabbimiz böyle buyurmaktadır. Kardeşler arasında olması gereken ise vahdettir, birliktir, beraberliktir. Vahdet sancağı altında kenetlenmektir.

İman kardeşliği ile gönüllerimizi birbirine sımsıkı bağlamaktır. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimesinde bunu şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak kardeştir, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” Yüce Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde müminlerin birbirine olan sevgi ve muhabbetini şöyle dile getirmektedir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.”

Bunun içindir ki, Kosova’da bir müminin ayağına diken batsa İstanbul’daki Mümin kardeşi onun acısını duyar. Balkanlar’da bir mümin mahzun olsa Anadolu’da müminlerin kalbi sızlar, Kudüs’te, Myanmar’da, Yemen’de, Doğu Türkistan’da ve diğer mazlum coğrafyalarda müminlerin acısı, yeryüzünde kalbinde iman olan herkesin yüreklerini dağlar. Müslüman kardeşliği böyle bir şeydir.

Kabul edelim ki zor bir çağda yaşıyoruz. İnsanlığın büyük sorunları var. Müslüman coğrafyanın sıkıntıları, acıları, ıstırapları var. Ancak bütün bunların üstesinden gelebilecek imkanlarımız var. Peygamber Efendimizin yaptığı gibi; tevhidin, adaletin, merhametin, güzel ahlakın mücadelesiyle dünyamızı, coğrafyamızı yeniden daha güzel hale getirebiliriz. İslam’ın hakikatlerini, kalbimizde, ailemizde, toplumumuzda, gençlerimiz, çocuklarımız arasında hakim kılarak hayatı daha yaşanabilir hale getirebiliriz. Çocuklarımıza, nesillerimize Peygamberimizi ve yüce dinimizi en güzel şekilde anlatarak geleceğimizi daha emin hale getirebiliriz. Birbirimize dua ederek umudumuzu daha güçlü kılabiliriz.

Öyleyse geliniz, kardeşliğimizden asla ödün vermeyelim. Aramıza ayrılık tohumları ekmek isteyenlere karşı uyanık olalım.

Her hâlükârda birbirimizden desteğimizi asla esirgemeyelim. Nesillerimizin daha iyi yetişmeleri için beraberce çalışalım.

Hutbemi Yüce Rabbime niyaz ederek bitiriyorum: İlâhi Ya Rabbi! ümmet-i Muhammed’in, tevhit ve vahdet pınarından içerek el ele, gönül gönüle vermesini nasip eyle! Birliğimizi ve dirliğimizi daim eyle! Bizi kardeşlikten, iyilikten, adaletten, hak ve hakikatten ayırma Allah’ım! Âmin! Ve’l-hamdü lillah-i Rabbi’l-âlemin." (İLKHA)