Herkese söylenecek bir söze sahip olmak haddimize değil ama söz konusu olan sözler Allah ve Resulü’nün öğretileri olunca herkesi kapsayacak şekilde onları dile getirme cesaretini kendimizde bulabiliyoruz.

Allah-u Teâlâ’nın lutfuyla hayat kaydına bağlı olan her insanın farklı farklı durumları vardır. Perde arkasından haberdar olmayan/olamayan insanlardan kimi durumundan memnun, kimi şikayetçi ve kimi yüce Allah’ın daha iyisini vermeye kadir olduğunu bilerek daha iyisini talep edici ama hangisinin kendileri için daha hayırlı olduğunu bilmezler.

İsmimizden şüphe etsek bile şüpheye düşmeyeceğimiz bir şey var: Yüce Allah’ın adaleti.

O (c.c.), kullarına karşı adeletsiz olmaktan pak ve münezzehtir. Adaletten başka bir şey O’nun şanına yakışmaz. Öyleyse, insanların farklı durumlara sahip oluşunda bizim bilmediğimiz bir şeyler olmalıdır. Esrarını çözemediğimiz, künhünden haberdar olamadığımız bir şeyler… İnsanların farklı durumlarda olmasını bize kavratacak bir mana olmalı.

Kiminin dünyayı tanıyacak, etrafındakileri algılayacak, toplumsal hayata uyum sağlayacak, yaratıcısını tanıyıp O’na ibadet edecek bir aklı bile yoktur. Kimi insanlar yakalandığı kronik bir hastalığın pençesinde her an ölümü yaşar, hayatı gözlerinin önünde kapkara bir sayfa gibi durur, etrafına verdiği rahatsızlıktan dolayı yok olmayı hayata tercih eder. Kimi insanlar sevdiklerinden uzakta yaşar, yakından geçer, hasretle yaşar, sıkıntılarla yaşar, tutsak yaşar, özgür yaşar, vs.

Diğer taraftan kimi insanlar refah ve bolluk içinde yaşar, bir eli yağda bir eli balda misali dünya namına istediğini elde edebilir. Gönlüne göre yer-içer, giyinir -kuşanır, gezer-tozar, alır-satar, atar-tutar, vs.

Her şeyi yerli yerinde, çeşitli kabiliyetlere sahip, sağlık ve afiyet içinde, başarılı ve mutlu, sorumluluklarını yerine getirebilecek kapasiteye sahip, haddini bilir veya bilmez bir şekilde yaşar.

Tüm bu farklılıkları farklı insanlara veren Allah’tır. Öyle ise bize tuhaf gelen ama aslında öyle olmayan bu durum nasıl açıklığa kavuşur? Ancak ve ancak inançla, hayatı dünyadan ibaret saymamakla, öbür tarafa kesin inanmakla önce en önemlisi Allah’ın buyruklarına kayıtsız şartsız teslim olmakla açıklığa kavuşur. Bakınız Enes(r.a.)’in rivayet ettiği kudsi bir hadiste Resulullah (SAV) şöyle buyuruyor: ‘’Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: Bazı kullarım vardır ki sadece fakirlikle imanları düzelir. Eğer onlara zenginlik verirsem elbette bu onları bozar. Bazı kullarım vardır ki sadece zenginlik onların imanını düzeltir. Eğer onları fakirleştirirsem elbette bu onları bozar. Bazı kullarım vardır ki sadece sağlıklı olmak onların imanını düzeltir. Eğer onlara hastalık verirsem elbette bu onları bozar. Bazı kullarım vardır ki sadece hastalık onların imanını düzeltir. Eğer onları sağlıklı yaparsam elbette bu onları bozar. Bazı kullarım vardır ki(fazladan) bazı ibadet kapılarının kendilerine açılmasını ister. Ben onları vazgeçiriyorum ki kibirlenip kendini beğenmesin. Şüphesiz Ben her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olanım.’’(1)

Bu buyruk zihinlerdeki tüm bulutları dağıtmaya, her şeyi apaçık bir şekilde göz önüne sermeye yeter. Biz Müslümanlar her durumun Allah’tan geldiğine ve O’nun izni olmadan bir yaprağın bile düşmeyeceğine iman etmişiz. Öyleyse fakir-zengin, hasta-sağlıklı, sıkıntılı-rahat hepimiz bu kudsi hadisi ölçü alarak bulunduğumuz durumu bir daha değerlendirelim. Allah’ın bizim için uygun gördüğü durum hoşumuza gitmese de Allah uygun gördüğü için daha hayırlı ve akibetimiz için daha faydalıdır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyır: “Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, oysa o sizin için daha hayırlıdır. Yine olabilir ki siz bir şeyi seversiniz, oysa o sizin için daha kötüdür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara:216)
Bu birinci boyut idi, yani Allah’ın takdir boyutu.

Diğer boyut ise imtihan boyutudur. Bu boyut diğer boyuttan ayrı düşünülemez. Yüce Allah, kullarının yararına gördüğü durumu onlara vermiş. Kullar beğensin veya beğenmesin farketmez. Biz kullar hangi durumda olursak olalım hayat devam ettiği müddetçe imtihan da devam edecektir. Sabredenlerle isyan edenler, şükredenlerle nankörlük edenler ve kazananlarla kaybedenler birbirinden ayrılacak. Hepimizin ahiret hayatı bu imtihanların neticesine göre şekillenecek. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Elbette biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!”(Bakara:155)

Tüm bunlarla beraber aciz ve zayıf birer beşer olan bizler durumumuzdan memnun değilsek Rabbimizden isteme yolu devamlı olarak açıktır. Daha iyi gördüğümüz bir durumun önce bizim için hayırlı kılınmasını sonra da bize verilmesini isteyebiliriz. Merhameti bol, ihsanı geniş olan yüce Allah her şeye kadirdir.

Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellikler ver, ahirette de güzellikler ver. Bizi cehennem azabından koru.

Ey hâlleri değiştiren Allahım, halimizi en güzel hâle çevir.

Cami’ul-Ulumi ve’l-Hikem, İbn-i Receb, S.233. Daru ibn-i Hazm

İdris Şimşek
Sivas E Tipi Kapalı Cezaevi D:13