Yusuf Can - Haber Yorum

Bunu anlamak için sadece Amerika’nın keşfi ile ilgili objektif kitapları okumak yeterli.

Bunlardan biri de Kristof Colomb’un yanında ‘Yeni Dünyayı’ keşfe çıkan papaz Bartolomé de las Casas’ın kaleme aldığı ‘Hatıralarında’ anlattıklarıdır. Yapılan zulüm ve vahşete şahit olan Las Casas,  yerli halkın da insan olup doğuştan özgür olduklarını öne sürmek gereği duyar.

İspanya’ya geri döndüğünde yolculuğa katılan diğer bir Dominiken papaz  ve Batı’nın bazı ünlü filozofları bu düşünceye katılmıyorlardı.


Bu zevat bu konuyu İspanya’da kurulan Valladolid Konseyi’nde tartışırken AZTEK ve MAYA medeniyetlerinin muazzam hazineleri Avrupa’ya akıyordu, yani zorla gaspla çalınarak gemilerle Avrupa’ya taşınıyordu.
Öyle ki yerli halkın “El Dorado” dedikleri ‘Kayıp Altın Şehir’, yolları taşları vs. sökülerek Avrupa’ya taşındı.


Avrupa’nın ekonomik gücünün altında Latin Amerika'dan çalınan gemiler dolusu altın ve gümüşün olduğunu bilahare bu kıtanın (Büyük oranda halen de sömürülmesinin) etkili olduğu bilinen bir gerçek.


Batı Dünyası’nın zenginliği sömürge haline getirdikleri kıtalardan- halklardan çaldıkları üzerine kuruldu. Tabi sadece maddi zenginlik de değil.


Kültürel ve sanat yönüyle de ellerinde bulundurdukları materyalin temelinde yine hırsızlıkla elde ettikleri ürünler bulunuyor.


Mesela Amerika’nın, Irak’ı işgal ettiğinde özel birliklerini gönderdiği ilk yer niçin Irak Merkez bankası değil de Bağdat Müzesi oluyor kimse merak etti mi?

ABD’nin işgal ordusu evvela Irak’ın ve Ortadoğu’nun kadim ‘Kültür Hazinesine’ gözünü dikiyor, daha sonra altınlarını çalıyorlar, darphanesini talan ediyorlar.

Buna benzer hadiselere Türkiye’deki kayıp(!) tarihi eserlerin akıbetinde de rastlamak mümkün.

Haberlerde sık sık bazı tarihi eserlerin kayıp olduğu veya falan müzede izine rastlandığı anlatılır.

Çaldıklarını ünlü müzayede salonlarında sergileyip satıyorlar ya da dünyaca ünlü Louvre Müzesi gibi yerlerde sergileyerek şanlarına şan katıyorlar(!)

Hiç merak edilmeyen ya da basında açıkça değinilmeyen konu ise; Bu eserlerin bahsedilen yerlere nasıl götürüldüğü (yani çalındığı) konusudur.

Haberlerde “Bir arkeolog, bir turist, bir araştırmacı...tarafından yurt dışına çıkarıldığı...” söylenerek konu kapatılır.

Ardından anlatılan başarı hikayesi (yani bu eserin bulunarak Türkiye’ye getirilmesi) ile konu kapatılmış olunur.

Örneğin geçen gün Adana Ulu Camii'nden 19 yıl önce restorasyon sırasında çalınan, 500 yıllık 223 karo İznik çinileriyle ilgili haberde olduğu gibi.

Bu çinilerden 2'si ve 1 çini pano, Hollanda'da bulunuyor.

Oriental Art Auctions Müzayede Evi tarafından satışa sunulan 3 çini ile Konya'ya ait olduğu belirlenen 1 çini karo, Türkiye'nin yürüttüğü müzakereler sonucu Ankara'ya getiriliyor.

Haberlerde bu çinilerin ve panonun güzellikleri ve özellikleri ballandırılarak anlatılıyor ancak bunların kim(ler) tarafından nasıl götürüldüğü (çalındığı) yani Batı Dünyası’nın bir zenginliği haline getirildiği anlatılmıyor.

Daha ilginç olan bu konularla ilgili olarak devletin güvenlik birimlerinden hiçbir açıklama gelmemesidir.

Her zaman olduğu gibi konu sadece Kültür ve Sanat Bakanlığı’nın kapsamı alanında değerlendirilir.