İtidal üzere olmak, istenen bir şeydir. Hanefiler ertesi günün orucunu tutabilmek için güç kazanmak yahut da misafirin utanmamasını sağlamak vb. maksatlar ile ve zarardan korkmuyor ise itidalden fazla yemeyi istisna ederek bunların haram olmadığını söylemişlerdir.
Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Ey Adem oğulları! Her mescitte ziynetlerinizi alın, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O israf edenleri sevmez.” (Araf / 31)
Yenilen şeyler helal ve temiz olan şeylerdir. Allah yeryüzünde faydalı olan her şeyi insanlar için helal kılmıştır. “Yerde her ne varsa sizin için yarattı.” (Bakara / 29)
Diğer bir ayette de “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti hoş ve temiz rızkları kim haram kılmıştır?” (Araf / 32)
Bunların mubah olduğunu vurgulamak için Kur’an-ı Kerim ayetleri ve hadis-i şerifler oldukça çoktur. Mesela Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helal ve temiz şeylerden yiyiniz.” (Bakara / 168)
Bir başka ayette şöyle buyurulmaktadır: “ (O Peygamber) onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılıyor.” (A’raf / 157)
İlim ve amelde devamlılık imkânı ancak bedenin selametiyle mümkündür. Bedenin selameti ise ancak gıdalarla mümkün ve vakitlerin tekerrür etmesiyle ihtiyaç kadarını o gıdalardan almakla kaimdir. Söyleyenlerin en doğrusu olan Âlemlerin Rabbi, bu hususları belirtmekte ve dikkatleri çekmektedir. “Ey Resuller! Helal şeylerden yiyiniz ve salih ameller işleyiniz.” (Mü’minun / 51)
İlim ve takvaya yardımcı olsun ve takvaya doğru adım atmasına imkân versin diye yiyen bir kimseye, nefsini başıboş ve murakabesiz terk etmesi uygun bir hareket değildir. Çünkü böyle yaptığı takdirde nefis meraya dalan hayvanlar gibi yiyişe dalacaktır. Hâlbuki dini ayakta tutan ve icrasına vesile olan yiyişin üzerinde dinin nurlarının parlaması gerekir. Dinin nurları ise kulu frenleyen dinin adab ve sünnetleridir. (İhya-ı Ulumuddin cilt 3)
Muttaki bir kimse nefsini bu adap ve sünnetle gemlemeli ki ilahi nizamın hassas ve şaşmaz terazisiyle taama karşı olan şehvetinin işleyiş veya işlemeyişini tartabilsin. Dolayısıyla günahları def’e ve ecri celbetmeye vesile olsun. Her ne kadar yemekte nefsin en yüksek zevki varsa da (yine günahı def edici ve ecri celbedicidir) Allah’ın Resulü aleyhissalatu vesselam buyurdular: “Kişi ağzına ve hanımının ağzına uzattığı lokmadan bile ecir alıyor” (Buhari-Sa’d b.Ebi Vakkas’tan)
Yemeğe başlamadan önce gıdanın haddi zatında helal olduktan sonra kesb edildiği yönünden de helal ve tayyip olması, takva ve sünnete muvafık bulunmasıdır. Diğer bir husus yemekten önce elin yıkanmasıdır.
Hadiste “Yemekten önce abdest almak (el yıkamak) fakirliği; yemekten sonra yıkamak ise deliliği giderir,” buyrulmuştur.
Diğer bir adap ise yemeğin, yere serilmiş sofranın üzerine konulmasıdır. Zira böyle yapmak, masa üzerinde yemekten Allah Resulü(SAV)’in fiiline daha yakındır. Çünkü Allah’ın Resulü, İmam Ahmet b. Hanbel’den gelen rivayete göre kendisine bir taam getirildiği vakit yere koyarak yerdi. Bunu belirtirken masa üzerinde yemek yeme hususunda tenzihin veya tahrimin bir şekilde mekruh olduğu söylenemez. Çünkü masa üzerinde yemenin hakkında herhangi bir yasak sabit olmuş değildir. Masa üzerinde yemek Resulullah’tan sonra ihdas edilmiş ise de bunun manası yasaktır şeklinde algılanmamalıdır. Zira Resulullah’tan sonra ihdas (sonra oluşan) edilen her şeyin kullanılması yasak değildir. Yemeği masada yemek, onu kolaylaştırmak içindir. Bu da büyüklük ve kibir taslamaya sebep olmazsa mubahtır. Sofraya ilk oturduğu vakit sofrada güzel oturmalı ve oturuşu yemeğin sonuna kadar devam ettirmelidir. Çünkü Resulullah (SAV) çoğu zaman dizlerini çekerek ayaklarının sırtları üzerinde otururdu. Bazen de sağ ayağını diker sol ayağının üzerinde otururdu ve şöyle buyururdu: “Ben yaslanarak yemem, çünkü ben kulum. Kölenin yiyişi gibi yer, kölenin oturuşu gibi otururum.” (Ebu Davud-Buhari)
Yaslanarak su içmek mekruhtur. Çünkü mideye zararı vardır. Uzanarak, yaslanarak yemek yemek mekruhtur. Ancak çerez olarak yenen taneler bu hükmün dışındadır. Yemeği sadece lezzet alma ve zevklenme gayesi ile yememelidir. Zira bu yiyiş hayvanidir.
Resulullah (SAV) şöyle buyurmuşlardır: “Hiçbir insan karnından daha şerli bir kabı doldurmuş değildir. Âdemoğluna belini doğrultabilecek kadar birkaç lokmalık yeter. Eğer bu kadarla iktifa etmezse midesini üç kısma taksim etmelidir. Üçte birini yemeğe, birini suya, birini de nefes almaya ayırmalıdır.” (Tırmizi, Nesai ve İbni Mace, El Miktad b. Keribden)
Kişi mevcut olan rızka ve hazır olan yemeğe razı olmalıdır. Namaz vakti gelmişse dahi yemek yemeği namazdan ötürü beklemek de uygun değildir. Bir şartla ki namaz vakti daralmamışsa. Nitekim Peygamber aleyhissalatu vesselam buyurdular: “Yatsı namazı ile akşam yemeği aynı anda hazır olduğu zaman evvela yemekten başlayınız. Yani yemeği namazdan önce yiyiniz.” Kişinin ne zaman ki nefsi yemeği çekiyor ve yemeğin tehirinde herhangi bir zarar yoksa işte o zaman en evlası namazı daha önce kılmaktır.
Su İçme Anındaki Adaplar
Su kabını sağ eline alıp Bismillah deyip suyu yuvarlatmadan emmek suretiyle içmek.
Hz.Peygamber (SAV) “Suyu emerek yavaş yavaş içiniz. Onu bolca nefes almadan içmeyiniz. Zira ciğer hastalığı bu şekilde neşet eder.” (Deylemi, Müsnedil Firdevs’ten)
Ayakta iken ve uzanmış iken içmemelidir. (Özürlü hariç) Suyu içerken su kabının altının üzerine damlamamasına dikkat etmek gerekir.
İçmeden evvel kabın içi kontrol edilmelidir.
Cemaatin oturduğu yerde su ikram edildiğinde sağdan ikram etmeye başlamak.
Su içilirken su kabı ağızda bekletilip nefes almamalı, kap ağızdan çekilip nefes alarak tekrar içilmelidir.
Üç nefesle suyu içmek.
Başlarken besmele çekip, bitirince Allah’a hamd etmek.