Gül, yargı mensuplarının maddi hakikatin peşindeki çileli yürüyüşünün yegane amacının adaleti sağlamak, mağdurun hakkını teslim etmek, mazlumun gözyaşını silmek ve vicdanları teskin etmek olduğunu dile getirdi.
Yargı mensubunun gözünü ve kulağını her türlü harici etkiye kapatmak zorunda olduğuna işaret eden Gül, yargı mensuplarının gücünü hukuktan, hukuka bağlılıktan ve vicdanından aldığını söyledi.
Vicdani kanaatin ilahi bir lütufla insana bahşedilmiş bir akıl yargısı olduğunu belirten Gül, bu yargının isabetini ölçmenin ve değerlendirmenin ölçüsünün ise gerekçe olduğunu vurguladı.
"Gerekçe, hukuk devletinin alameti farikasıdır." ifadelerini kullanan Gül, gerekçeli karar hakkının, adil yargılama hakkının en önemli boyutunu oluşturduğunu bildirdi.
Gül, gerekçenin bir diğer fonksiyonunu, "etkili bir yargısal denetime zemin teşkil etmesi" olarak tanımlayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Böylece, kararın temelsiz önyargılar üzerinde değil, nesnel bir değerlendirme üzerinde yükseldiğini görmek mümkün olacaktır. Yargısal denetim kadar, demokratik denetim de yine gerekçeye bağlıdır. Toplumun yargıya güveni, gerekçe üzerinden kurulan ilişkiyle sağlanır. İki kişi arasındaki basit bir alacak davasında dahi, bu dava tüm toplumun huzurunda ve tanıklığında cereyan etmektedir. Muhakemenin kamusal niteliği ve yargılamanın aleniyeti, doğrudan veya dolaylı bir göz olarak, toplumun sürece refakati demektir."
Gerekçenin, yargı organının temel kamusal iletişim aracı olduğuna işaret eden Bakan Gül, "Yargı ancak kararıyla konuşur" sözünü hatırlatarak, "Yargı mensubu çıkıp adliye önünde basın açıklaması mı yapar, basın duyurusu mu yapar? Hayır. Kararıyla konuşur, iddianamesiyle konuşur. İlamıyla, verdiği kararla konuşur." ifadelerini kullandı.
Yargı kararlarının gücünü, üstünlüğünü ve bağlayıcılığını en başta Anayasa'dan aldığını belirten Gül, hukuk devletinde Anayasa ve yasaların bahşettiği bağlayıcılığın ötesine geçen bir değer ve üstünlük alanı bulunduğunu, bunun ise meşruiyet ve ahlaki üstünlük olduğunu vurguladı.
Gül, "meşruiyet ve ahlaki üstünlük, her türlü insani faaliyetin merkezindedir." ifadelerini kullanarak, şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğindeki değer merkezli siyasetimiz de toplumun müşterek değerlerinden beslenen bir ahlaki üstünlükle büyümüş, bugünlere gelmiştir. Bu değerlerin başında demokrasi inancı vardır, hak ve özgürlük tutkusu vardır. Türkiye'yi 28 Şubat döneminin karanlığından çekip çıkaran bu inanç, korkuların değil, umudun terennümüdür. Yargıyı ve bürokrasiyi FETÖ'nün hain tuzaklarından ve insan onurunu hiçe sayan haysiyet cellatlıklarından kurtaran da yine millet olarak yarınlara güvenle, özgürlükle ve hukukla bakma inancıdır. Bu inanç ve kararlılıkla vesayet engelleri aşılmış, darbe girişimleri hüsrana uğratılmış, terör örgütlerinin beli kırılmıştır. Geldiğimiz nokta, milletimizin hukuk ve demokrasiye bağlılığının bir sonucudur. Milletimizin daha özgür, daha güçlü ve daha huzurlu bir Türkiye kurma kararının sonucudur. Milletin karar ve tercihinden başka bir güç tanımayan demokrasimizin önünde bugün yeni ve sivil bir anayasa hedefi bulunmaktadır."
Yeni anayasa hedefine emin adımlarla ulaşacaklarına inandığını kaydeden Gül, "Ülke olarak hiçbir kazanımı, konjonktür ve pozisyon demokratlarının lütfuyla elde etmedik. Bu mücadeleyi yine biz vereceğiz." dedi.
Gül, Türkiye'nin yönünün geleceğe baktığını, insan haklarının geliştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliğinin reformların ana hedefi olduğunu, bu hedeflerin yargı paketleriyle somut hale getirildiğini söyledi.
Yargı reformlarının 2018'de ete kemiğe büründüğüne işaret eden Gül, reformların adım adım uygulandıkça somut meyvelerinin alındığını belirterek, Yargı Karalarında Gerekçelendirme Çalışmasının da bu kapsamda düzenlendiğini aktardı.
Gül, uygulamaya yansıyan reformları sonuna kadar takip edeceklerini bildirerek, "Daha fazla demokrasi demeye devam edeceğiz. Yeni sivil anayasa demeye devam edeceğiz. Özgür bireyle daha güçlü toplum demeye devam edeceğiz. Birileri 'statüko' dese bile biz daha fazla değişim, reform demeye devam edeceğiz. Bütün bunları söylerken de bağımsız ve tarafsız yargının daha da güçlenmesi ve bu program üzerinde titremeye devam edeceğiz." diye konuştu.
"Yürütme temsilcileri olarak bizlerin yargı adına vekaleten söz söyleme yetkimiz yoktur." diye konuşan Gül, yargı mensuplarının da toplumun adalet beklentisine yanıt vermek, toplumun destek ve inancını korumak gibi önemli bir ödevi olduğuna işaret etti.
Bu ödevi yerine getirmede bir gecikme, ihmal veya aksama olması halinde kamusal eleştirinin bir hak olacağını belirten Gül, "Eleştirilerin muhatabı olmamak için adil kararı makul sürede vermesi, yargı mensuplarının ve yargının temel görevidir. Milletimizin yargıdan beklentisi geç olmadan, geç gelmeden adaletin tecelli etmesidir, adaletin yerini bulmasıdır." diye konuştu.
Gül, Yargı Reformu Stratejisi ve İnsan Hakları Eylem Planı'nın temel zemininin kişilerin haklarını ve insan onurunu koruma anlayışı olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Yargıya güven, yargının etkin işleyişi ve yargı bağımsızlığı, işte bu zemin üzerinde yükselmektedir. Hak ve özgürlüklerimizi korumak da yargıyı sağlıklı biçimde işler kılmaktan geçmektedir. Çünkü yargı, hak ve özgürlüklerin en önde gelen kurumsal güvencesini oluşturmaktadır. Gerekçeli karar hakkının korunması da bu vizyonun bir parçasıdır ve eylem planımızın somut hedefleri arasındadır. Yargı kararlarında gerekçelendirme, sürekli olarak gündemimizde tuttuğumuz, fikri takibini yaptığımız bir konudur."
İnsan Hakları Eylem Planı'nda önemli hedefler olduğunu vurgulayan Gül, hakim ve savcıların terfi sisteminde kararların yeterli gerekçeyle yazılıp yazılmadığı konusunun da kriter olarak ortaya çıktığını bildirdi.
Bakan Gül, konuyla ilgili yasal düzenleme yapılacağını duyurarak, "Amacımız, adil kararın makul sürede verilmesinin sağlanması ve kararların gerekçeli olarak yazılması." dedi.