İSTANBUL - Mustazaflar Cemiyeti İstanbul Şubesi "Dünya Mustazaflar Haftası" kapsamında Bağcılar Halk Sarayınada bir panel gerçekleştirdi. 24 Mart 2013 akşamı saat 20.00`da başlayan panele, konuşmacı olarak Doğruhaber Gazetesi Yazarlarından Sait Şahin, Suat Yaşasın ve Mehmet Yavuz`un ile beraber 19 yıl boyunca siyonist israil zindanlarında kaldıktan sonra esir takasıyla serbest bırakılan Musa Akkari katıldı. Kur`an-ı Kerim tilavetiyle başlayan panelin moderatörlüğünü Enes Can`ın yaptı.
 
Panelde ilk sözü alan Mehmet Yavuz, Cumhuriyetin ilk kuruluşundan 1980`lı yıllara kadar yapılan zulümlere dikkat çekti. İkinci konuşmacı Sait Şahin de 1980 sonrası darbeleri ve yaşanan zulümleri anlattı. Programa katılan diğer konuşmacı Suat Yaşasın ise İslam dünyasında yaşanan `İslam Baharı`nı değerlendirerek özellikle Suriye`de yaşanan zulme dikkat çekti. Programın sürpriz konuğu ise işgal zindanlarında 19 yıl kaldıktan sonra siyonist esir Gilad şalit karşılığında serbest bırakılan Filistinli Musa Akkari oldu. Akkari de Şehid Şeyh Ahmed Yasin`in hayatından kesitler sunarak onun mücadelesini anlattı.
 
Büyük zulümler yaşandı
Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye`de Müslüman halka yönelik gerçekleştirilen zulümleri anlatan Mehmet Yavuz, Türkiye`de yaşanan en büyük zulmün halkı dinsizleştirme çalışmaları olduğunu vurguladı. Yavuz, "Sistem Türkleri dinsizleştirmeye çalışırken, Kürdleri ise hem dinsizleştirmeye hem de Kürd kimliklerini unutturmaya çalıştı. Yani Küdlere iki türlü zulüm uguladı" dedi. Zalimlerin halkı dinsizleştirmek için harf inkılabı yaptığını anlatan Yavuz, Türkiye`de 18 yıl boyunca ezanın Türkçeleştirildiğini bunun da Müslüman bir halka yapılan en büyük zulüm olduğunu söyledi. Şapka kanunu, zorunlu ikamet ve Türkçe ezan gibi zulümleri hazmedemediği için sisteme karşı direnen müslümanların idam sehpalarına sallandırıldıklarını söyledi.
 
Siyonist rejim fikirleri dayatıldı
"Cumhuriyet döneminden önce ittahatçılar din elden gidiyor diye ayağa kalkıp halkı kandırdılar" diyen Yavuz, "Daha sora Cumhuriyet ile beraber İslam`a saldırmaya başladılar. Bu anlayış 1. Dünya savaşından sonra kayboldu, ilk anayasa maddesinde İslam ön plandaydı ama Lozan`dan sonra herşey değişti, tersine döndü. Yani 24 anayasasından bu yana yapılan anayasalara siyonist rejim fikirdaşları öncülük etti. Devletin dini yoktur dendi, zulüm bu zamanda da had safhaya yükselerek başladı. Müslümanlar sarık, cübbe ve örtü için idam edildi. Sadece bir cellat itirafında 5126 kişiyi sarık ve cübbe için astığını itiraf etmiştir. Rize`de sekiz alim sarık için başkaldırınca idam edildi ve daha bir çok zulümler yaşatıldı" şeklinde konuştu.
 
Kürd halkı iki ateş arasında kaldı
`12 Eylül`den günümüze kadar yaşanan zulümler`i anlatan Said Şahin, 12 Eylül 1980 darbesine gelinceye kadar her 10 yılda bir Türkiye`de darbelerin yapıldığı hatırlattı. Kürdlerin, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet zulmü yaşadıklarını, 90`lı yıllara gelindiğinde ise hem devlet hem de PKK`nin zulmü nedeniyle iki ateş ortasında kaldıklarını söyleyen Şahin, "Bir taraftan devlet köy basıyor köylüleri katlediyordu; öbür taraftan Kürtlerin hakkını savunduğunu iddia eden malum örgüt, masum köylüleri katlediyordu. Bu ülkede emniyet, askeriye gizli terör örgütleri kurdular. JİTEM bu örgütlerden bir tanesiydi. JİTEM bu ülkede toplumu terörize eden, toplumda çok sayıda cinayete imza atan bir örgüttü" ifadelerini kullandı.
 
25 Bin kişi gözaltına alındı
Konuşmasında Hizbullah operasyonu adı altında on binlerce masum insanın gözaltına alındığını dile getiren Şahin, "İslam`ı bu toplumda yaygınlaştırmaya çalışan insanlara operasyonlar yapıldı; 25 bin insan gözaltına alındı. Günlerce, aylarca işkenceye tabi tutuldular. 10 bin insan 4 yılla 10 yıl arasında hatta 1994`ten beri içerde olan insanlar var. Sonra geliyoruz AK Parti hükümetiyle birlikte 28 Şubat`ı gerçekleştirenler bu ülkede, `28 Şubat bin yıl sürecek` dediler. 28 Şubat`ın generalleri, firavunları belki bu ülkede gözaltına alınmış olabilir; ama gerçekten 28 Şubat sürmeye devam ediyor" ifadelerine yer verdi.
 
28 Şubat renk değiştirdi
28 Şubat zihniyetinin renk değiştirdiğini ifade eden Şahin, "Halen çocuklarımız okullarına başörtüsüyle gidemiyor. Kaç tane çocuğumuzun velisine başörtüsü mücadelesinden dolayı ceza verildi. Gaziantep`te Güllü Çevik bacımıza 2 yıl 6 ay; Bursa`da Mehmet Polat kardeşimize, Aziz Kayalı kardeşimize birer yılın üzerinde cezalar verildi. İhya-Der davasında, dernek faaliyetlerinden dolayı 19 kişi 150 yılla cezalandırıldı. Adıyaman`da Vahdet- Der, Kâhta`da Mustazaf- Der üyeleri 50 yıl ceza ile cezalandırıldı" diye konuştu.
 
Türkiye`de 33`ler kurban edildi
Roboski`de 34 sivilin TSK`ın savaş uçaklarıyla katledildiğini anımsatan Şahin, Bu ülkenin Müslüman Kürt halkının kaçakçılık adı altındaki bu sınır ticaretini, Cumhuriyetin bu bölge halklarını sefalete sürüklemesinden dolayı yapmak zorunda kaldığını ifade etti. Şahin, "Avrupa ve Batı, Kürdlerin bölgesini sınırlarla 4`e ayırdı. Bir kısmını Türkiye`de bıraktı. Bir kısmını Irak`ta, bir kısmını İran`da bir kısmını da Suriye`de bıraktı. Selahaddin Eyyubi`nin haçlılara karşı savaşıp Kudüs`ü kurtarmanın cezasıydı bu" dedi.
 
Yapılan katliamlarda 33 sayısına dikkat çeken Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu ülkede 33 sayısının yaşanan örneklerinden bir sonuç çıkarmaya çalışacağım. Roboski de 33 köylü öldürüldü. Mustafa Muğlalı 33 köylüyü kurşuna dizdi. Madımak`ta yaşanan ve bir komplo olan hadise sonrasında mahkeme, 33 Müslüman`a ceza verdi. Madımak`a karşılık PKK Başbağlar`ı bastı 33 köylüyü öldürdü. Bingöl`de terhis olan ve sivil arabaya bindirilip örgüte haber verilen, bu ülkenin mazlum halklarının çocuklarının 33 tanesi kurşuna dizildi. Ve biz bu ülkede bedenlerine Müslümanlığından dolayı, kurşun sıkılanların bedenlerinde 33 kurşun sayıldığını duyduk. 33`ün tesbihatından 33`ler bu Müslüman halka zulme dönüştürülüyor."
 
Biz Mustazaf Müslümanların yanındayız
Paneldeki bir diğer konuşmacı da Araştırmacı Yazar Suat Yaşasın`dı. Suat Yaşasın, `İslam Baharı ve Suriye` konulu sunumunda Suriye konusunda bir Müslüman`ın nasıl bir tavır takınması gerektiğini izah etti. Yaşasın, Mustazaflar Camiası`na Suriye üzerinden yöneltilen ithamlara da cevap verdi. Hakkın mücadelesinde Suriyeli direnişçi Müslümanların yanındayız" diyen Yaşasın, "Birileri diyor ki Suriye meselesinde nerede durmak lazım? Oluştuğu ilk günden beri biz camia olarak şunu diyor ve yazıyoruz. Biz Suriye`nin Hama meselesinde nerdeysek aynen oradayız. Haklı bir şekilde mücadelesini sürdürenlerin yanındayız. Kimse bizi başka tarafa götürme hakkına sahip değil. Bizim camia olarak Suriye meselesinde nasıl durduğumuzu görmek isteyenler geçmişte Hama katliamı sebebiyle Müslümanların başından geçmiş oyunlarla ilgili gösterdiğimiz tavır için tarihe baksın" ifadelerini kullandı.
 
Bizim yerimiz dün de belliydi bu gün de belli
Konuşmasında, "Biz tarih boyunca zulümden başka bir şey yaşamamış insanlar olarak hiçbir zaman zalimlerin yanında olmadık ve olmayacağız" diyen Suat Yaşasın, "Suriye meselesindeki haklının yanında durduğu halde burada batının istediği oyunların karşısında olduğunu deklare eden Mısır İhvan-ı Müslimin`i, HAMAS ve İslami Cihad gibi Filistinli İslami gruplar ve Türkiye`deki Hizbullahi cemaatin lideri Muhterem Edip Gümüş gibi insanların durdukları yerler, bizim bugün, o gün de gösterdiğimiz yerde olduğumuzu gösteriyor.
 
Ve biz bütün Müslümanları selameti için kardeşlik nazarıyla bakmakla birlikte Müslümanların haklarıyla alakalı ve mazlumiyetinden de uzak durmayan bir nazarla değerlendiriyoruz. Bizler zalim Esad`ın yanında olmadığımız gibi Amerikanın safında da değiliz. Bizler Suriye`de mazlumca kanı akıtılan zulme uğrayan Müslüman kardeşlerimizin yanındayız" şeklinde konuştu.
 
Müslümanların devrimi yakındır
Suat Yaşasın konuşmasını şöyle sürdürdü; "Suriye`deki devrim Allah`ın izniyle yakındır. Allah-u Teâlâ bunu kafirlerin, Batı`nın istemediği bir şekilde inşallah sona erdirecek. Buna kanaatimiz sonsuzdur. Rabbimiz Şam`ı bir imtihan vesilesi kılmış. Şam, eskiden beri bu hususu yaşamış. Hama katliamından sonra 30 sene boyunca İslamcıların kalmasına müsaade verilmemiş. İslam kelimesinin söylenmesine bile izin verilmemiş bu topraklarda 30 senenin telafisini Allah`ın izniyle bu insanların mübarek kanıyla bu Müslümanlar gösterecektir."
 
Şeyh Ahmed Yasin`in doğumuyla Filistin mücadelesi başladı
Programın son konuşmacısı ise işgal zindanlarında 19 yıl kaldıktan sonra siyonist esir Gilad Şalit`e karşılık serbest bırakılan Filistinli Musa Akkari oldu. Akkari de Şehid Şeyh Ahmed Yasin`in hayatından kesitler sunarak onun mücadelesini anlattı.
 
Atalarının Selahadin Eyub`i ile beraber Filistine yerleştiğini anlatan Filistinli Musa Akkari, kendisinin de aslen Hakkari`li olduğunu lakabının da buradan geldiğini ifade ederek, "Benim atalarım bundan bin yıl önce Hakkari`den çıkarak Selahaddin Eyyubi ile beraber Kudüs`ü fethettiler" dedi. Akkari "Ben bugün size Kur`an dili ile konuşuyorum ama biliyorumki kemalist rejim sizi bu dilden mahrum bıraktı. Bugün buraya kendimden bahsetmeye gelmedim, Şehit Şeyh Ahmet Yasin`den bahsetmeye geldim. Şehit Ahmet Yasin`in doğumu Filistin mücadelesinin başlamasıyla olmuştur" diyerek Şeyh Ahmed Yasin`in hayatından kesitler sundu.
Konuşmaların ardından program Abdübari Çelik Hocanın yaptığı dua ile sona erdi.
(Mehmet Erkan Yavuz - İLKHA)