Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium’da düzenlenen "1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu"na katıldı.

Programda konuşman Cumhurbaşkanı Erdoğan, sempozyumun hayırlara vesile olmasını dileyerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı’nın desteğiyle Türkiye Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, TRT, Erciyes Üniversitesi ve SETA tarafından düzenlenen bu toplantının icrasında emeği geçenleri tebrik etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, " Sözlerime, karşımızdaki meselenin İslamofobi yani 'İslam korkusu' değil, düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu belirterek başlamak istiyorum. "Evet, Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı, tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır." dedi.

"İslam düşmanlığı çok sinsi ve örtülü yöntemlerle sürüyor"

Tarih boyunca farklı dinlere mensup insanlar arasında rekabet, gerginlik, hatta çok kanlı çatışmaların hep olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Anadolu’yu ve Kudüs’ü ele geçirme hülyasıyla gerçekleştirilen ve uzunca bir süreye devam eden Haçlı Seferleri, yol açtığı yıkımlarla dünya tarihinin seyrini değiştirmiştir. Osmanlı’nın Viyana kapılarına kadar dayanan fetihleri sırasında, bu çerçevede ne ecdadı ne bizi ne de torunlarımızı zan altında bırakacak hiçbir müessif hadiseye rastlanamaz. Buna mukabil Batı, Türklerin şahsında somutlaştırdığı doğulu toplumlara karşı kibrini ve kinini ‘oryantalizm’ kavramı adı altında daima korumuştur." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, "Batının bu tavrına son örnek Avusturya Başbakanlık binasına  İsrail bayrağının çekilmesi oldu. Esasen, Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda girişilen geniş siyasi ve kültürel değişim hareketleri, Batının bu bölgedeki farklılıkları kendi formatı içinde eriterek yeniden kurgulama gayretinden ibarettir. Çevremize baktığımızda yer yer kısmi başarılarına rastlayabileceğimiz bu yaklaşım, içerdiği dini ve etnik ırkçılık sebebiyle, geniş bir taban tutmakta muvaffak olamamıştır. Bu başarısızlık, İslam dünyasında bitip tükenmek bilmeyen dış müdahaleler, iç çatışmalar, derin ve kanlı hadiseler şeklinde kendini göstermiştir." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, günümüzde de İslam düşmanlığının çok sinsi ve örtülü yöntemlerle sürdüğünü, yakın tarihte, İslam düşmanlığının yol açtığı acıların Bosna’daki katliamlardan Arakan’daki kıyımlara, Türkistan’dan Filistin’e kadar pek çok yerde yaşandığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD yönetiminin 11 Eylül saldırıları ardından başlattığı "Müslümanları şeytanlaştırma" stratejisinin, pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetikleyen bir işlev gördüğünü ifade etti.

Avrupa’da, Fransa’nın başını çektiği kimi ülkelerin de İslam’ı kendi meşreplerine göre şekillendirmek için yoğun çaba içinde olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı ülkelerinin, değişen küresel güç dengelerinin yol açtığı belirsizlikleri, kendi kamuoylarını faşist söylemlerle oyalayarak geçiştirmeye çalıştığını anlattı.

"İslam düşmanı saldırılar yüzde 250, saldırılarda hayatını kaybedenler yüzde 700 oranında arttı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, düne kadar marjinal kabul edilen kimi ırkçı akımların artık siyasetin merkezine yerleşmesinin, Batının, içine düştüğü bataklıktan kurtulmak yerine derine gömülmeyi tercih ettiğinin işareti olduğunu dile getirdi.

Uzunca bir süre dini özgürlüklerin kalesi olarak kendilerini dünyada seçkin bir konuma oturtanların bugün Müslümanlara ait her türlü sembolü yasaklama yarışına girdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber Efendimize, Müslüman kadınların ve erkeklerin kıyafetleri başta olmak üzere dini tercihlerini ifade eden sembollere yönelik saldırılar, bizzat devletler tarafından himaye edilmekte, dolayısıyla desteklenmektedir." açıklamasında bulundu.

Batı’daki ırkçı ve İslam düşmanı saldırılarının son beş yıl içinde yüzde 250, bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin oranının da yüzde 700 arttığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine son beş yıl içinde en büyük beş Avrupa Birliği ülkesinde, sivil toplum kuruluşlarına 15 binin üzerine İslam düşmanlığı hadisesinin bildirildiğini, Avrupa’da mukim vatandaşları hedef alan bu saldırıların oranının da geçen yıla göre yüzde 54 arttığını bildirdi.

İslam düşmanlığı faaliyetlerinin artık Anayasalar ve kanunlara derç edilmeye başlandığını, kamu otoritelerinin de adeta İslam düşmanlığı yarışına girdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Siyasetin ve kamu kurumlarının bu yönelimleri, Batı ülkelerinde yaşayan demokrat insanlar arasında da İslam’a ve Müslümanlara karşı temelsiz bir önyargının gelişmesine yol açmaktadır. Hâlbuki özgürlüklerin ortadan kalktığı bir yerde, refahın da uzun süre varlığını sürdüremeyeceği gerçeğine sırtını dönenler, aslında İslam’a değil kendi geleceklerine düşmanlık etmektedir. Şu gerçeğin, akıl ve vicdan sahibi herkes tarafından kabul edileceğine inanıyorum. Tarih boyunca İspanya’dan Almanya’ya kadar Yahudi düşmanlığı ayıbının mahcubiyetiyle dini ve etnik özgürlük pergelini olabildiğince açan Batı ülkeleri, şimdi aksi istikamette hızla yol almaktadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında bütün bu yaşanan Yahudi soykırımını kendilerince özel bir paranteze alanlar, bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişlerdir. Zihniyet aynı olunca, sonuçların farklı çıkması mümkün değildir.

"Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılık, İslamofobi adıyla yumuşatılmak isteniyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılığın "İslamofobi" adıyla yumuşatılmak istendiğini ancak gerçeğin İslam düşmanlığı olduğunu anlatarak, "Önceleri İslam düşmanlığını, ‘İslami terör’ yaftasıyla meşrulaştırmaya çalışılanlar, artık gelinen noktada hiçbir ayrım yapmadan tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmıyor. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor." dedi.

Kendilerini kültürel olarak üstün görenlerin, Müslümanlar başta olmak üzere diğer tüm grupları ötekileştirmekten de imtina etmediğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asırlar boyunca bizzat aydınlarını kullanarak kuşaklar boyunca kendi toplumlarını İslam’la özdeşleştirdikleri Türk korkusuyla yetiştiren Avrupa, böylece siyasi dağınıklığının yol açtığı sorunları saklamayı başarmıştı. Modern dönemde bu yaklaşımın kısmen devam etmesi, derin hafızadaki iç kavga ve dış düşman travmalarının sürdüğüne işaret etmektedir." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgınla beraber siyasi ve ekonomik gücünü kaybetme kaygısının Avrupalıların dengesini bozduğuna işaret ederek, "Bu da modern Avrupalı kimliği, daha doğrusu Avrupalı Birliği’ni, dini ve kültürel fanatizmin dozunu artırarak koruma refleksinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır.  Soğuk savaş döneminde ‘komünizm’ tehdidine karşı korunan bu Avrupalı kimliğinin yeni motivasyon aracı ‘İslam düşmanlığı’ olarak şekillenmektedir." şeklinde konuştu.

"Dünyadaki gelişmeler, Avrupa’nın sahip olduğu ekonomik zenginliği koruma ve güvenlik kaygılarını daha da artıracak yönde ilerlemektedir" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu da İslam düşmanlığının yükselmeyi sürdüreceği anlamına gelmektedir. Nitekim Batı medyasını yakından takip edenler, Müslümanları terörist, İslam’ı terör dini olarak gösterme gayretlerinin arttığını göreceklerdir." açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, güçlenen İslam düşmanlığı akımına karşı yeni ve daha etkili yaklaşımlar geliştirmeleri gerektiğine işaret ederek, dünyadaki 7,5 milyarı aşkın insanın her birine İslam’ın değil İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmak gerektiğini söyledi.

"Laiklik tartışmalarının gerisinde, dini özgürlüklerin yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler var"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Batının bu tehdidin siyasi, sosyal, psikolojik, ekonomik boyutlarını tartışmak yerine, ırkçı ve ayrımcı akımların etkisine girmesi, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değildir. Bunun kolay bir yol olmadığını elbette biliyoruz. Batıyı bir yana bıraktık, kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleriyle karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Nüfusunun çok büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğu bir ülkede ezana, camiye, başörtüsüne, dini ibadetlere tahammül edemeyenlere rastlayabiliyoruz. Ülkemizde yıllardır süren laiklik tartışmalarının gerisinde, dini özgürlüklerin korunmasından ziyade yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler vardır. Devletle vatandaşını karşı karşıya getiren bu çarpık zihniyet, darbelerin de en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok partili siyasi hayatımızın kara lekeleri olan 1960 ve 1980 darbeleri ile 28 Şubat müdahalesinin argümanlarına baktığımızda bu gerçeği hep birlikte görüyoruz, görebiliriz."

İslam düşmanlığına karşı yürütülecek mücadelenin stratejisi ve içeriğinin belirlenmesi gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu mücadelede üzerinde en çok durulması gereken unsurların başında medya geldiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "israilin Filistin şehirlerinde yol açtığı yıkımın ve gerçekleştirdiği katliamın üstünü örterken, kendi hayat hakkını koruyan insanların direnişine terör yaftası yapıştırabilen bir medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadadır. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadeleyi insan hakları ihlali kapsamına sokmaya çalışanlar, kendilerine yönelik en küçük bir tehdide karşı sergilenen orantısız gücü ise olabildiğince yüceltiyorlar." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 yıl önce, 24 Mayıs 1993 tarihinde PKK tarafından Bingöl-Elazığ yolunda otobüslerinin önleri kesilerek katledilen 33 sivil ve silahsız askeri rahmetle yâd ederek, üzerlerine düşen görevin ellerindeki tüm imkânları kullanarak gerçekleri dünyaya anlatmak olduğunu söyledi.

"İslam düşmanlığının önüne geçilmesi çabaları, ortak akıl mekanizmaları ile yürütülmelidir"

Dünyanın her yerindeki vicdan sahibi siyasetçileri, aydınları, medya mensuplarını, din düşmanlarını, din adamlarını İslam düşmanlığı hastalığına karşı harekete geçirmek gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu tehdide maruz kalan tüm toplumların ve ülkelerin bir araya gelerek, uluslararası alanda güçlü bir iletişim ağı kurmaları şarttır. İnsanlığın tamamının huzuru ve güvenliği için hayati öneme sahip İslam düşmanlığının önüne geçilmesi çabaları, oluşturulacak ‘ortak akıl’ mekanizmaları ile yürütülmelidir. Aksi takdirde çok vakit ve enerji harcandığı hâlde oldukça az neticenin alındığı verimsiz bir tabloyla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Dünyadaki mültecilerin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor, iç çatışmalarda en çok Müslümanlar ölüyor, sefalet en çok Müslümanlar arasında görülüyorsa, ortada öncelikle çözülmesi gereken birlik, beraberlik ve dayanışma sorunu var demektir. İslam dünyası kendi arasında vahdeti tesis ettiğinde, İslam düşmanlığına karşı verilecek mücadelenin kısa sürede neticeye ulaşması mümkündür. Aksi takdirde, hep konuşulan, hep tartışılan ama işe yarar tek bir adımın bile atılamadığı mevcut kısır döngü hâli sürüp gider. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu’nun, bu doğrultuda yeni bir dönemin başlangıcına vesile teşkil etmesini diliyorum. Sempozyuma fikirleriyle katkı verecek tüm bilim insanlarına, medya mensuplarına, katılımcılara bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu önemli toplantının düzenlenmesinde emeği geçenleri tekrar tebrik ediyorum." (İLKHA)