Mustafa Karakaş/Doğruhaber

Demokrasi ve insan hakları kavramlarının küresel ölçekte kabul görmesini sağlayan Batı ülkeleri olmuştur.

Liberal dünya görüşü yeni bir hayat nizamı sunarken belli prensipleri vardı ve bu prensipler zaman içinde küreselleştiler, kabule yanaşmayan toplum dışı kaldı.

Hristiyanlık ile bağlarını kesen Batı dünyası 19. ve 20. yüzyılda yeni değerler dünyasını inşa etti.

Bu inşa durağan değil sürekli ve sürükleyici idi.

150 yıl önce işçi hakları söylemi dünyayı kasıp kavuruyordu. Fransa ve Almanya’dan tüm dünyaya yayılan bu söylem sonraki süreçte sosyalizme dönüşecekti.

O yılların bir başka büyüyen değeri kadındı.

Çalışan kadının ezilmesine isyan eden Batı dünyası (garip ama ezen de kendileriydi) kadın merkezli bir tasavvur inşa etmeye başladı.

Çocuk haklarından hayvan haklarına kadar her alanda gelişen ve kendini geliştiren bir dünyadan bahsediyoruz.

(Afrika’yı sömürmesi ve sömürüyü gizlice sürdürmesinin bir sonucu olarak) ZENGİN

(Korkunç bir mezhep savaşı yaşamasının bir sonucu olarak) HOŞGÖRÜLÜ ve LAİK olan BATI  İslam dünyasına ise nasıl davranacağını kestiremedi.

Öyle ya Osmanlı yıkılmış ve İslam’ın verebileceği bir şey kalmamıştı! 

Bundan dolayı Müslümanların Batı’yı taklit eden ve aşağılık kompleksine bürünmüş hallerinden zevk alıyorlardı.

Osmanlı’nın yıkılışından sonra Müslümanların kendini yönetme çabasının tekrar dirileceğini düşünmüyorlardı.

21.yüzyılda Müslümanlar -neredeyse- dünyanın her tarafında kendini Müslümanca yönetme beyanını ortaya dökünce o hoşgörülü ve laik batı birdenbire ortaçağ feodallerine dönüştü.

Filistinlilerin kendini savunmasına Biden’ın Merkel’in verdiği “israil kendini savunmalıdır” feodal dayanışma ruhu, Batı 'Demokrasisinin' tüm değerlerinden vazgeçtiği ve Ortaçağ’a geri sardığı yorumlarına neden oluyor.

Aslında mesele sadece Filistin meselesi ile sınırlı değil; Muhammed Mursi’nin devrilmesi sürecinde Fransa ve Almanya’nın tavrı, Amerika Başkanı Trump’un Sisi için kullandığı  “benim favori diktatörüm” ifadeleri, Batı’nın demokrasi sürecinden politik feodalizm sürecine geçiş yaptığını gösteriyor.

Artık her klanın başındakine değil; her devletin başındakine derebeyi denilmesi gerekecek. Çünkü derebeyi için aslolan insan hakları ya da özgürlükler değil; klanının çıkarlarıydı. Bugün Batı ülkelerinin başındaki derebeyleri meselelere özgürlük ya da hak-hukuk bağlamında bakmıyor, Müslümanların kendisini yönetmesi ile ya da bağımsızlıklarını kazanması ile dünyanın yeniden şekilleneceğini görüyor ve eski nizamın devam etmesi adına barbar rejime arka çıkıyor.

Çünkü Kudüs meselesini çözen, başındaki diktatörlerden kurtulan İslam dünyasının dünyaya sunabileceği alternatif bir yaşam tarzı önerisi vardır. Politik feodalist Batı dünyası ise şimdiden ön alıyor.

İddialarımız size çok sert geldiyse internetten kısa bir araştırma yaparsanız gelişmiş Avrupa ülkelerinden -neredeyse- hiçbirinin israili kınamadığını, dahası israilin sivil yerleşim yerlerini uçaklarla bombalamasını meşru savunma addettiğini görürsünüz.

100 yıl önce uğruna bedel ödedikleri insan hakları, kadın ve çocuk hakları kavramları barbar siyonist rejim tarafından bombalanırken bu sağır edici sessizlik nasıl yorumlanacak

Bu tavır feodallerin ve kilisenin "cadıların yakılması caizdir" yaklaşımına benziyor.

Batı ülkelerinin yeni kilisesi siyonizm olmuştur

Filistin halkı ise Siyonizm yanaşması Batı feodalleri tarafından cadı olarak resmediliyor.

İşin en acı yanı içimizden birileri hala yardımı Batı'dan (feodallerden) alalım diyor.

Çözüm feodaller değildir.

Çözüm nettir!

İslam dünyasının kendisidir