Bundan tam 73 yıl önce 15 Mayıs 1948 yılında siyonist işgal çeteleri büyük bir soykırımın ateşini fitillemişlerdi. Başlatılan bu geniş çaplı sürgün, etnik temizlik ve katliamların sonucu büyük bir felaket ile sonuçlanmıştı. İşte bugün de siyonist işgalciler, tarihte halkını kalıcı olarak sürgüne yollayamadığı Şeyh Cerrah gibi bölgelerde tehcir politikasının devamı olarak yeni bir Nekbe’ye kalkışmış durumda. Ancak siyonist işgal çetelerinin bu hukuksuzca tavırlarına karşı direnin Filistinliler destansı bir mücadele ile karşı durarak direnmekte.

NEKBE DEVAM EDİYOR
Şu anda Mescid-i Aksa etrafında, Kudüs genelinde yaşanan ve Gazze’ye de yansıyan çatışma ve saldırılar tüm şiddeti ile devam etmekte. Siyonist işgalci çetelerin Filistin topraklarındaki yerel halkı yurtlarından çıkarma ve bölgedeki Yahudi siyonist varlığını arttırma planları doğrultusunda başlattığı Nekbe olayları bugün de tüm şiddeti ile devam etmekte. Görünen o ki Şeyh Cerrah’taki girişim bu gidişle İslam ülkeleri tarafından ciddi bir müdahale söz konusu olmaz ise yüzlerce Nekbe olayının örneklerinden sadece biri olarak tarihe geçecek. Ancak her türlü tartışmaya kapalı bir gerçeklik önümüzde açık seçik bir şekilde duruyor: Siyonist işgal rejimi, kuruluşu ve temelleri itibariyle yerleşimci sömürgeciliğin ürünüdür ve bu, 1948’de kalmış bir olgu değildir.

FİLİSTİN’DEKİ ŞEHİT VE YARALI SAYISI HER AN ARTMAKTA
Siyonist işgalci savaş uçakları, Gazze’ye ölüm yağdırmaya devam ediyor. Ölü ve yaralı sayısının her an daha da arttığı Filistin’de, 10 Mayıs'tan bu yana dün itibariyle 139 Filistinli şehit oldu, 950 Filistinli yaralandı.
İşgalci siyonistlerin Filistinlilere yönelik saldırılarında şu ana kadar en küçüğü 5 aylık bebek 34 çocuk şehit edildi

“DEİR YASİN OLMASAYDI iSRAİL OLMAZDI”!!
Nekbe olarak adlandırılan bu sürecin Birinci Arap-israil Savaşı bağlamında gerçekleşmiş bir olay ve çatışmaların doğal sonucu değil, planlı ve sistematik bir etnik temizlik süreci olduğunun pek çok doğrudan ve dolaylı kanıtı bulunmaktadır.
Bunların en başında ise, henüz savaş patlak vermeden gerçekleşmiş olan, 9 Nisan 1948 tarihli Deir Yasin Katliamı gelmektedir. Bu tarihte Kudüs’ün batısındaki Deir Yasin köyüne saldırı düzenleyen İrgun ve Lehi örgütleri, köy nüfusunun büyük bölümünü katletmişti. Bu şekilde Kudüs’ün merkezine giden yol da açılmıştı. Ancak katliam, köyün “stratejik” konumundan daha büyük bir önem de taşıyordu. Bir ay sonra Siyonist askeri gruplar Filistin’in öteki köy ve kasabalarını birer birer istila etmeye başladığında, yerli halk Deir Yasin katliamının yarattığı dehşet duygusuyla kaçarak yaşadıkları yerleri terk etti. Gelecekte işgal rejiminin başbakanları arasında yer alacak Menahem Begin, sözünü ettiğimiz durumların her ikisi sebebiyle açıkça “Deir Yasin olmasaydı israil olmazdı” diyecekti. Gerçekten de bu söz, siyonist işgal rejiminin hangi temellerde kurulduğunun en “veciz” ifadesidir.

NEKBE: FİLİSTİNLİLERİN ÜLKELERİNDEN ÇIKARILDIĞI 'BÜYÜK FELAKET'İN 73'ÜNCÜ YILI
Siyonist işgal rejiminin kuruluşunun ilân edildiği 14 Mayıs 1948 günü, Ortadoğu’nun yakın tarihindeki dönüm noktalarından biriydi. Ertesi gün, 15 Mayıs’ta yüz binlerce Filistinli için sürgün, etnik temizlik ve tehcirden ibaret bir süreç başladı. Kısa zaman içinde 900 binden fazla Filistinli yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırılırken, 670 dolayında köy de Siyonist örgütler tarafından yok edildi.
İşgal rejiminin kuruluşunun ilan edilmesiyle birlikte, binlerce Filistinli evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kaldı.
Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği olayların ardından, canlarını kurtarabilen Filistinliler, komşu ülkelere ve Filistin’in henüz işgal edilmemiş kentlerine sığındı. Bugün bile travmatik etkileri devam eden bu süreç, Filistinlilerin dilinde “Nekbe” (Büyük felâket) olarak anılır.

MİLYONLARCA FİLİSTİNLİ MÜLTECİ KAMPLARINA MECBUR BIRAKILDI
Günümüzde sayıları 10 milyona yaklaşan Filistinli mültecilerin yaşadığı sıkıntılar, modern dönemin en büyük sorununun da temelini oluşturur. Siyonist işgal rejiminin kurulmasının ardından patlak veren savaşlarla birlikte sayıları daha da artan mülteciler, bugün Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi yakın coğrafyanın yanı sıra, İngiltere’den ABD’ye dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamlarını sürdürüyor.
Toprakları işgal edilen Filistinlilerin büyük çoğunluğu mülteci kamplarında yaşamak zorunda kaldı.
Sürgün edildikleri yerlerde yepyeni ve zor bir hayata başlayan Filistinliler, sadece vatansızlığın getirdiği ekonomik sıkıntılarla değil, toplumsal anlamda kabul görmemenin neden olduğu sosyal problemlerle de karşılaştılar. Lübnan’da ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Filistinli mülteciler, Ürdün ve Suriye’de ise, yönetimlerin gazaplarına muhatap oldular. Nekbe’nin bu pek bilinmeyen yönü, Filistinlilerin yaşadığı trajedinin en düşündürücü boyutunu oluşturmaktadır.

ŞEYH CERRAH’TA ZORLA TAHLİYE VE DİRENİŞ
Nekbe sonrasında siyonist işgalcilerin kontrolü altında kalmış bölgelere geri dönüş hiçbir zaman mümkün olamazken, Arap devletlerinin kontrolü altındaki bölgelere kısmi bir dönüş sağlanabilmişti. Bunlardan biri de, Kudüs’ün (o tarihte Ürdün kontrolünde kalan) doğu kısmında yer alan Şeyh Cerrah mahallesiydi. 1956 yılında 28 mülteci ailesi, 8 yıl önce terk ettikleri mahallelerine ve evlerine geri dönebildi. Bu ailelerin yıkılan evlerinin yeniden inşası, Birleşmiş Milletler’in sunduğu finansmanla gerçekleşti. Ne var ki 1967’deki Altı Gün Savaşı sürecinde siyonistler, Kudüs’ün doğusunu da işgal etti ve bu ikinci işgal, bölgedeki evlerin tapu sicil işlemlerini imkânsız hale getirdi.
2008 yılından itibaren mahalledeki evlerin mülkiyetine dair yeni tartışmalar başladı. Bizatihi Doğu Kudüs’teki varlıkları bile Dördüncü Cenevre Sözleşmesi hükümlerine ve genel olarak uluslararası hukuka aykırı olan işgalci siyonist yerleşimciler, bölge üzerinde hak iddia etmeye başladı ve işgal mahkemelerinden de destek buldu. 1967 yılında çıkarılan Hukuki ve İdari İşler Kanunu hükümlerinden istifade edilerek, mahallede yaşayan ailelerden bazıları, evlerinin mülkiyetine sahip olmadıkları gerekçesiyle mahalleden çıkarıldı.

Geçtiğimiz günlerde ise işgalci siyonist yerleşimcilerin bir kez daha benzer iddialarla mahkemeye başvurması, son sürecin fitilini ateşledi. İşgal mahkemesi, toplam sayıları 550 kişiyi bulan çok sayıda Filistinli aileden evlerini derhal terk etmesini istedi ve aksi halde zorla tahliye edilecekleri duyuruldu.
Apartheid kanunları doğrultusunda Filistinlilerin bu tür mülkiyet konularında işgal mahkemelerine itiraz imkânı bulunmuyor. Ayrıca Şeyh Cerrah’tan çıkarılması istenen sekiz aile, Kudüs’te ikamet etme “izinlerini” de kaybetme riskiyle karşı karşıya.