Eğer samimane bir şekilde özür dileyip Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması konuşulup kabul edilmişse, bu karar israil çete başı tarafından kameralar önünde tüm dünya kamuoyuna duyurulmalıdır.

Peki, bu ‘’MAVİ MARMARA’’ olayı nedir? Ne zaman olmuştur? Ve nasıl olmuştur? Önce ona bakalım.

Mavi Marmara, İnsani Yardım Vakfı`nın organizasyonu ile İsrail ablukasındaki Gazze`ye yardım malzemeleri götürmek üzere bir grup gemi ile birlikte yola çıkmış bir geminin adıdır. 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze`ye yakın uluslararası sularda İsrail Ordusunun gemiye asker çıkarması üzerine organizasyon (zahiren) amacına ulaşamamıştı. (ki daha sonraki günlerde ‘’MAVİ MARMARA ŞEHİDLERİ’’nin kanının boşa akmadığı ve Allah’ın c.c. yardımıyla da geminin hedefine ulaşmasından çok daha fazla insana Filistin davasına yönelik olumlu bir kamuoyu oluşturulmuştu.) Gazze insani yardım filosu saldırısı sonucunda gemi yolcularının bir kısmı Şehid olmuş ve bir kısmı da yaralanmıştı.
 
Daha sonra terör çetesi İsrail çapulcularınca ‘’MAVİ MARMARA’’ gemisi Aşdod limanına demirlenmiş ve geminin içindeki aktivistlerin ve Filistin davasına baş koymuş Müslümanların malları yağmalanıp geminin içindekiler de muz cumhuriyeti uygulamalarına tabi tutulmuşlardı.

Evet, kamuoyunda `MAVİ MARMARA` olayı olarak bilinen 30-31 Mayıs 2010 tarihinde terör çetesi İsrail çapulcularının saldırısı sonucu 9 kişinin Şehid olması ve yaklaşık 50 kişinin yaralanması ile neticelenen olayda, İsrailli çete başları yaptıkları açıklamalarla ‘’MAVİ MARMARA’’ gemisine yaptıkları baskının meşru bir hadise olduğunu dünya kamu-oyun-a duyurmuşlardı.

Geçen dört yıllık süre zarfında Türkiye il terör çetesi israil arasında hep bir gerginlik (en azından görünürde öyleydi) vardı. Türkiye’nin terör çetesi İsrail’den bazı istekleri vardı:
1) Türkiye’den ve Türk halkından özür dilenecek,
2) Gazze’ye uygulanan abluka kaldırılıp insani yardıma izin verilecek,
3) Şehid ailelerine tazminat ödenecek.

Türkiye’nin bu üç isteği geçen zaman içerisinde yerine gelmediği gibi, terör çetesi İsrail’in bir de Türk büyükelçisine uyguladığı ‘’alçak koltuk’’ krizi damgasını vurmuştu.

Şimdi ise (22 Mart 2013 Cuma), obamanın Filistin ve İsrail’i ziyaret etmesi neticesinde; tam da görüşmenin bitip obamanın uçağına bindiği sırada ABD tarafından bir son dakika haberi düştü ajanslara ‘’İsrail türkiyeden özür diledi’’ diye. İkinci bir son dakika haberi de israil tarafından ajanslara gönderilip ‘’İsrail Türkiye’nin bütün şartlarını kabul etti’’ deniyor.
Tabi bu özür ve şartların kabulü (eğer varsa), Erdoğan ile netanyahu arasında gerçekleştiril (diği öne sürül)en bir telefon görüşmesinin ardından kabul edilip karara bağlanmış.

İşin bir de arka planı olduğu kanısındayım. Tam da T.C. ile PKK arasında imralı odaklı israil menşeli bir barış(!) anlaşması yapılmışken ve dünya kamuoyunun da tüm dikkatleri bu yönde iken ve var olduğu söylenen bu özür anlaşması meselesi, ‘’saman altından su yürütmek’’ gibi bir şey oldu. Herkesin dikkati bir başka yönde iken, mezkûr özür meselesini açıklamak ve herkesin dikkati bir başka tarafta iken sessizce ve el hareketiyle arkası dönük bir topluluğa selam vermek gibi bir şeydir. Kanımca ve herhalde bu meseleyi böylece sümen altı etme girişimi İsrail’in (olmayan) şerefini koruma adına alınmış bir tedbir olsa gerek.

Eğer bu özür dileme ve ardından da Erdoğan tarafından özrün kabul edildiği haberi doğru ise, kanaatimce bu özrün bir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira KALABALIKLARDA HATA YAPIP POT KIRANLARIN, TENHALARDA ÖZRÜ KABUL OLMAZ, darb-ı meselini unutmayalım.

Dünyanın gözü önünde yapılan katliam ve uluslararası karasuları ihlal hareketinin elbette yine dünyanın gözü önünde bir basın açıklamasıyla duyurulması ve bir daha da böyle ebleh bir harekette bulunmayacakları konusunda garanti vermeleri gerekir. Tabi İsrail’in garantisine de ne kadar güve olur, varın bunu da siz hesap edin.

Selahaddin-i Eyyubi’nin torunları olarak; özgür bir KUDÜS ve özgür bir MESCİD-İ AKSA’da buluşmak dileğiyle.

Kıyamda kalın, teyakkuzda olun ve aldanmayın. Zira ‘’BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR’’ fermanı Nebevisini unutmayalım.
Fi Emanillah  Wesselam
HACI ŞAHABETTİN