Ayetullah Seyyid Ali Hamaney, "Dünya Kudüs Günü" münasebetiyle "İran halkına ve İslam ümmetine sesleniş konuşması" yaptı.
Televizyondan canlı yayımlanan konuşmasında Hamaney, siyonist işgalci rejimin Filistinlilere yönelik saldırılarını ve bazı Arap ülkelerinin siyonistlerle ilişkilerini normalleştirmesini eleştirdi.
Sözlerine, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla… Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Peygamberlerin sonuncusu ve tüm mahlûkatın en üstünü olan Efendimiz Muhammed'e, onun pak ve temiz Ehl-i Beyt'ine, seçkin sahabelerine ve onların izini kıyamet gününe kadar sürenlere selam olsun." ifadeleriyle başlayan Ayetullah Hamaney, sözlerini şöyle sürdürdü.
"Filistin İslam ümmetinin en önemli meselesidir"
Filistin meselesi İslam ümmetinin en önemli meselesidir. Zalim kapitalist sistem, bir milleti evinden, ülkesinden ve atalarının topraklarından mahrum etti. Bu topraklara terörist bir rejimi ve işgalci bir halkı yerleştirdi.
Avrupalılar kendi iddialarına göre, ikinci dünya savaşı sırasında Yahudilere zulmettiler. Sonra, başka bir halkı topraklarından mahrum edip o topraklara Yahudileri yerleştirdiler. Katliamlar yaparak güya Yahudilerin intikamını aldılar. Böylece demokrasi ve insan hakları konusundaki tüm iddialarını yalanlamış oldular. Söz konusu zulüm yetmiş yıldır devam ediyor ve bu zulme her geçen gün yeni sayfalar ekleniyor.
Siyonistler, gasp edilmiş Filistin topraklarını ilk günden itibaren terörizmin merkezi haline getirdiler. israil bir ülke değildir. israil, Filistin halkı ve diğer Müslüman halklara karşı kurulmuş bir terör üssüdür. Bu zalim rejime karşı mücadele etmek, zulme ve terörizme karşı mücadeledir. Bu mücadele herkesin görevidir.
"İslam ümmetinde güç kaybı ve tefrika, Filistin'in gasp edilmesine zemin hazırladı"
Dikkate alınması gereken konulardan biri de işgalci rejimin 1948'de kurulmuş olmasına rağmen, mübarek beldeleri işgal etme hazırlığının yıllar evvel başlamış olmasıdır. Bu yıllar, Batı dünyasının sekülerizm, aşırı ve kör bir nasyonalizmi, diktatör, zorba ve Batı hayranı hükümetleri iktidara getirmek için İslam ülkelerinde karışıklığa neden olduğu zamanlardır. İran'da, Türkiye'de ve Batı Asya'dan Kuzey Afrika'ya uzanan Arap ülkelerinde, söz konusu yıllardaki olaylar, İslam ümmetinin güç kaybı ve içerisinde bulunduğu tefrika, Filistin'in gasp edilmesi faciasına yol açmıştır.
Filistin topraklarının gasp edilmesi konusunda zamanın zenginleri, siyonistlerle iş birliği içerisine girmiş, İngilizler de komployu tasarlayıp takip etmişlerdir. Siyonist yatırımcılar bu planın uygulanması için para ve silah tedarikinde bulunmuşlar, Sovyetler Birliği de yasa dışı olan siyonist hükümeti resmi olarak tanıyan ilk devlet olmuş ve birçok Yahudi'yi o topraklara sevk etmiştir. İşgalci rejimin kurulması, bir taraftan İslam dünyasının içerisinde bulunduğu durum, öte yandan Avrupalıların komplosu ve saldırılarının sonucudur.
Güç denklemlerinin İslam dünyasının lehine değişmesi
Şimdi ise dünyanın durumu, o günlere benzemiyor. Bizim bu gerçeği sürekli göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Günümüzde güç denklemleri İslam dünyasının lehine değişmiştir. Avrupa ve ABD'de yaşanan farklı siyasi ve sosyal olaylar, Batılı hükümetlerin yapısal alanlarda, yönetim konularında ve ahlaki meselelerdeki çöküşü net bir şekilde ortadadır. ABD'de seçim döneminde yaşanan olaylar, kibir dolu yöneticilerinin geçirdiği rezil imtihan, ABD ve Avrupa'da Coronavirus salgınına karşı başarısızlık, bu süreçte yaşanan utanç verici olaylar ve son dönemlerde Avrupa'nın en önemli ülkelerinde yaşanan siyasi ve sosyal düzensizlikler, Batılıların çöküşe doğru gittiğini göstermektedir.
Öte yandan en hassas noktalarda Direniş Güçleri'nin varlığı, onların savunma ve saldırı kabiliyetlerinin artması, Müslüman halkta bilinç ve ümidin artması, İslam ve Kur'an'a eğilimin çoğalması, bilimsel gelişmeler ve halkların bağımsızlık talebi, daha iyi bir geleceği vadeden mübarek göstergelerdir.
Filistin ve Kudüs ekseninde Müslüman ülkelerin vahdetinin gerekliliği
Müslüman ülkelerin birliği, temel hedef olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak ise İslam ümmeti için uzak bir ihtimal değildir. Söz konusu birliğin temeli, Filistin meselesi ve Kudüs'ün geleceği olmalıdır.
Kudüs ortak noktasında Müslümanların birleşmesi, Siyonistlerin ABD'li ve Avrupalı destekçilerinin kâbusudur. Her alanda başarısız olan "yüzyılın anlaşması" projesi ile bazı Arap ülkelerinin işgalci rejimle ilişkilerini normalleştirme çabaları, söz konusu kâbustan kaçmak için gösterilen faydasız çabalardır.
Ben kesin olarak diyorum ki; bu çabalar sonuç getirmeyecektir. Düşmanımız olan siyonist rejimin düşüşü ve yok oluşu başlamıştır ve bu süreç durmayacaktır.
"Müslümanlar, Filistinli mücahitleri desteklemelidir"
Geleceğimizi belirleyen iki önemli etken vardır; en önemlisi Filistin topraklarında direnişin devam etmesi, cihat ve şehadet çizgisinin güçlendirilmesidir. İkinci etken ise dünya çapında Müslüman hükümetlerin ve halkların Filistinli mücahitleri desteklemesidir.
Yöneticiler, âlimler, partiler, gruplar, gayretli gençler ve diğer herkes hareketteki yerini bulmalıdır. Bu düşmanın hilesini zayi edip "Yoksa onlar tuzak mı kurmak istiyor? Asıl tuzağa düşecek olanlar kâfirlerdir." ilahi vaadi için ahir zamanda örneklik teşkil edecektir. "Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
Geçlere sesleniş
Arap gençlerle kendi dillerinde konuşmak istiyorum. Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla… Tüm özgür Araplara, özellikle de gençlere selam olsun. Direnişçi Filistin ve Kudüs halkına ve Mescid-i Aksa'yı savunanlara selam olsun.
Başta Şehit Şeyh Ahmet Yasin, Şehit Seyyid Abbas Musevi, Şehit Fethi Şekaki, Şehit İmad Muğniye, Şehit Abdulaziz er-Rantisi, Şehit Ebu Mehdi el-Mühendis ve direniş şehitlerinin seçkin yüzü Şehit Kasım Süleymani olmak üzere tüm direniş şehitlerine ve bu yolda canını feda eden tüm mücahitlere selam olsun.
Filistinlilerin cihadı ve direniş şehitlerinin arınmış kanı, bu bayrağı dik tuttu ve Filistin cihadının gücünü yüzlerce kat artırdı. Filistinli gençler önceleri taş atarak kendilerini savunuyordu ancak şimdi nokta atışı yapan füzelerle düşmana yanıt veriyor.
Kur'an-ı Kerim'de Filistin ve Kudüs, "Kutsal topaklar" olarak adlandırılmıştır
Kur'an-ı Kerim'de Filistin ve Kudüs, "Kutsal topaklar" olarak adlandırılmıştır. Onlarca yıldır bu temiz topraklar, insanoğlunun aşağılıkları tarafından işgal edilmiştir. İnsanları katleden ve hiç utanmadan bunu itiraf eden şeytanlar, 70 yılı aşkın süredir söz konusu toprakların sahiplerini katlederek, mallarını gasp ederek, onları hapislere atarak ve işkence ederek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak Allah'a şükürler olsun ki Filistin halkının güçlü iradesini kıramamışlardır.
Filistin yaşıyor, cihada devam edecektir ve Allah'ın izniyle sonunda alçak düşmana üstün gelecektir. Kudüs ve tüm Filistin, bu toprakların halkına aittir ve tekrar onlara geri verilecektir inşallah. Filistin meselesinde tüm Müslüman hükümetler ve halklar, görev ve sorumluluk sahibidir. Ancak cihadın ana ekseni, Filistin toprakları ve bu toprakların dışında kalan yaklaşık 14 milyon Filistinlidir. Bu topluluğun vahdeti ve iradesi ile "büyük başarı" gerçekleşir.
"Filistinlilerin en büyük silahı vahdettir"
Filistinlilerin vahdetinin önündeki en büyük engel, siyonist rejim, ABD ve diğer bazı siyasi güçlerdir. Ancak Filistin toplumunun kendi içerisinden vahdete karşı gelinmezse, dış düşmanlar hiçbir şey yapamayacaktır.
Söz konusu vahdetin ekseni, cihat ve düşmanlara karşı güvensizlik olmalıdır. Filistinlilerin asıl düşmanları olan ABD, İngiltere ve alçak siyonistler, Filistin siyasetine karışmamalıdır.
Filistinliler ister Gazze'de ister Kudüs'te ve Batı Şeria'da ister 1948 topraklarında ve hatta isterse farklı kamplarda olsunlar, onların hepsi bir birliği oluşturmaktadır. Onların vahdet stratejisini esas almaları gerekir. Her grubun diğer grupları savunması ve birine baskı uygulandığında diğerlerinin de elindeki tüm araçları seferber etmesi gerekir.
"Zafer umudu her zamankinden fazladır"
Günümüzde zafer umudu her zamankinden fazladır. Güç denklemleri büyük çapta Filistinlilerin lehine değişmiştir. Düşman siyonistler gün geçtikçe güçsüzleşmektedir.
Kendisini "yenilmeyen ordu" olarak tanıtan siyonistler, Lübnan'daki 33 günlük savaş, Gazze'deki 22 günlük ve 8 günlük savaşın ardından "zaferin rengini bile göremeyen" orduya dönüşmüştür. Siyasi durumları da bundan farklı olmayıp iki yılda dört seçim yaptılar. Güvenlik konusunda da ardı ardına yenilgiye uğruyorlar.
Yahudilerde gün geçtikçe rejimi terk etme eğiliminin artması bu iddia dolu rejimin rezillik kaynağı haline gelmiştir. Birkaç Arap ülkesiyle ilişkileri normalleştirme yönündeki çabalar ve ABD'nin bu yöndeki destekleri, bu rejimin güçsüzleştiğinin bir diğer göstergesidir. Tabii bu çabalar da rejime fayda sağlamayacaktır.
Direniş Cephesi'nin kabiliyetinin artması
Öte yandan Direniş Cephesi'nin kabiliyetinin artması parlak bir geleceği vadediyor. Savunma gücü ve askeri gücün artması, etkili silahların üretiminde bağımsızlık, mücahitlerin özgüveni, gençlerin gün geçtikçe artan bilinci, direnişin tüm Filistin'e ve ülke dışına yayılması, Mescid-i Aksa'yı savunmak için gençlerin son dönemdeki hareketliliği de bu parlak geleceğin göstergeleridir.
Filistin'de seçimler
Filistinli mücahitler, Filistin topraklarının asıl sakinlerine bir referandum önerisinde bulunabilirler. Söz konusu referandum ülkenin siyasi sistemini belirler. Başta evlerinden olan Filistinliler olmak üzere tüm kavimlerden ve dinlerden, Filistin topraklarının asıl sakinleri söz konusu referanduma katılır. Söz konusu siyasi sistem ülkelerinden çıkartılanların evlerine geri dönmesini sağlar ve o topraklarda yerleşen yabancıların geleceğini belirler.
Filistinli mücahitlerin, işgalci rejime karşı meşru ve ahlaki mücadelesi, onların bu talebi kabul etmeye mecbur kalmalarına kadar devam etmelidir.
Allah'ın adıyla ileriye doğru hareket edin ve bilin ki: "Kim Allah'a yardım ederse, Allah ona yardım eder." Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinizde olsun." (İLKHA)