Üniversitelerin hayatın her alanına önemli katkı sağlayan kuruluşlar olduğu belirtilen açıklamada, akademi vasıtasıyla sosyal, ekonomik, kültürel konular başta olmak üzere pek çok alanda topluma önemli katkılar sağlandığı ve akademisyenliğin ilk kariyer basamağının ise araştırma görevliliği olduğu belirtildi.
Eğitim-Bir-Sen'den yapılan yazılı açıklamaya göre, raporda araştırma görevlilerinin mevcut özlük hakları, görev tanımına ilişkin sorunları, akademik performans kıstaslarına bakışları, gelecek kaygılarına ilişkin görüşleri, doktora sonrası kadrolarına ilişkin sorun alanları, akademik performansa ilişkin sorunları, kurum ve meslek aidiyetlerine ilişkin görüşleri belirlendi.
Raporun nicel verilerinin toplanma sürecinde katılımcıları, Türkiye’de 2020-2021 eğitim-öğretim yılında devlet ve vakıf üniversitelerinin çeşitli fakülte ve enstitülerinde 50/d kapsamında görev yapan 1122 araştırma görevlisi oluşturdu. Nitel verilerin toplanmasında ise Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde görev yapan ve eğitim gören toplam 7 katılımcı ile görüşüldü.
Raporda, 50/d kadrosu kapsamındaki haklarından memnun olmayanların oranı yüzde 81,3 olarak belirlenirken, katılımcıların yüzde 53,9'u bilimsel çalışmalarını özgür ve sorunsuz devam ettiremediğini, yüzde 20'si bu konuda kararsız olduğunu, yüzde 26,2'si ise devam ettirebildiğini ifade etti.
Katılımcıların yüzde 91,8'inin doktora sonrasında işsiz kalma kaygısı taşıdığı vurgulanan raporda, evlilik, aile kurma, çocuk sahibi olma gibi hususlarda da karar alma noktasında problem yaşandığı aktarıldı.
Doktora sonrasında işsiz kalma kaygısından dolayı akademik çalışmalarına odaklanamadığını ifade eden katılımcı oranının yüzde 86,1 olduğu aktarılan raporda, “Katılımcıların yarısından fazlası 50/d kapsamında görev yaptıkları için kendilerini ikinci sınıf araştırma görevlisi olarak görmektedir.” ifadesine yer verildi.
Çalışma neticesinde şu öneriler yer aldı:
“2547 sayılı Kanun’un 50/d maddesi uyarınca atanmış araştırma görevlilerinin görev tanımlarının yapılması, görev tanımı haricinde iş verilmemesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.
2547 sayılı Kanun kapsamında araştırma görevlilerinin ilk atamalarının 50/d kadrolarına gerçekleştirilmesi hem iş güvencesinden yoksun bir çalışma ilişkisi kurulmasına neden olmakta hem de 50/d maddesinin amaç ve işlevine ters düşmektedir. Dolayısıyla iş güvencesinden yoksun 50/d kadrosunun neden olduğu belirsiz geleceği ortadan kaldıracak ve geleceğin bilim insanlarının yetiştirilmesi adına tahsis edilen araştırma görevliliği kadrosunun öngörülebilir bir gelecek sunmasını sağlayacak bir kadro sisteminin tesisi bilimsel gelişim açısında önem arz etmektedir.
Doktora sürecini kadrosunun bulunduğu üniversite bünyesinde tamamlayan 50/d araştırma görevlilerinin, kadrolarının bulunduğu üniversitelerde öğretim üyeliğine atanması hâlinde norm kadro kısıtlaması haricinde bırakılması gerekmektedir.
Araştırma görevlilerinin 50/d maddesi kapsamında atama sürelerinin yenilenmesi objektif, somut, açık, net ve denetlenebilir kurallara bağlanmalı; yeniden atanmama işlemlerinin gerekçelerinin haklı, somut, net ve hukuki denetime açık bir hâlde ortaya konulma zorunluluğu getirilmelidir.
Türkiye’nin mevcut öğretim üyesi açığının, daha önce hazırlamış olduğumuz Yükseköğretime Bakış raporunda 82 bin 551 olduğunu hesaplamıştık. Bu açığın kapatılması önem arz etmektedir.
Yükseköğretimde mezuniyet sayısının başarı olarak addedilmesinin yanında mezuniyet süresi de dikkate değer bir değişkendir. Mezuniyet sürecinin uzatılmasının en önemli sebebi, araştırma görevlilerinin ilişiği kesilme durumu nedeniyle yaşadığı geçim ve gelecek kaygısıdır. Bu durumun kamu kaynağının etkin kullanılmamasına yol açtığı aşikârdır. Söz konusu 50/d’li araştırma görevlilerinin özlük hakları noktasında olumlu yönde yapılacak bir değişim, zaman ve kaynak israfı açısından kayda değer bir sorunu ortadan kaldıracaktır.” (İLKHA)