Mustafa Karakaş/Doğruhaber

Bundan 14 yıl önce ordu eşi başörtülü olan bir insanın cumhurbaşkanı olamayacağını iddia ederek e-muhtıra yayınlamıştı.

Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi bittiğinde sol/Kemalist kesim seçilecek yeni cumhurbaşkanının AK Parti’den seçilmemesi için tabir yerindeyse seferberlik ilan etmişti.

Kemalist kadınlar sokaklara dökülmüş “cumhuriyet mitingleri” düzenliyordu.

CHP, AK Parti’ye ortak cumhurbaşkanı adayı bulalım ricasındaydı ama Erdoğan yeni cumhurbaşkanı adayını belirlemişti bile.

ABDULLAH GÜL OLMAZ

O yıllarda CHP’lilerin “başörtülü eşi”nden dolayı Abdullah Gül’den hiç hazzetmedikleri, onu cumhurbaşkanı yapmamak için nasıl direndikleri fazlası ile kayıtlarda var.

Sokaklara dökülen CHPli kadınlar “nasıl bir cumhurbaşkanı” istediklerini sloganlarda özetliyorlardı.

Cumhurbaşkanı olmanın en önemli şartı laik olmaktı… Cumhuriyet mitingleri düzenleyen CHP tabanı “Laik değilsen layık değilsin” diyordu.

Sonra, “Çankaya’da imam istemiyoruz” “Çankaya yolları şeriata kapalı” diye slogan atıyorlardı.

Bilmeyen de Çankaya babalarının mülkü, halkın reyleri ile seçilmiyor sanacaktı.

Babalarının mülkü olmasa da kendilerini devlet gören bu güruh daha sonra darbe heveslilerini de arkasına alacak, rüzgar daha da sert esecekti.

Rüzgar o kadar sertti ki dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Yargıtay başkanlık seçimini erkene alıyor ve Yargıtay’a yeni başkan atıyordu. Sezer yeni Cumhurbaşkanı Yargıtay başkanını seçmesin diye resmen hukukla oynuyordu.

Cumhuriyet Gazetesi siyah zemine ve Arapça harflerini andıran bir stilde “tehlikenin farkındayız” manşetleri ile çıkıyordu.

Mütedeyyin bir insanın Cumhurbaşkanı olması tehlikeymiş!

ERDOĞAN OLMASIN

Henüz Abdullah Gül ismi kayıtlara geçmeden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tüm gücü ile “Erdoğan olmasın” çizgisindeydi

Baykal bir açıklamasında “Erdoğan cumhurbaşkanı olmamalı. Silahlı Kuvvetler'in buna kayıtsız kalmayacağını düşünüyorum” cümlelerini bile kullanabiliyordu. 

Hızını almayan Baykal “TSK ile uyumsuz birinin başkomutanlık yetkisini de kuşanan cumhurbaşkanlığına oturması engellenmelidir” diyordu.

Baykal içinde TSK olan bu kadar cümle kurar da TSK durur mu

SÖZDE DEĞİL ÖZDE

Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 12 Mart 2007 yılında yaptığı basın açıklamasında “Hem vatandaş hem TSK’nın bir personeli olarak cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde sahip olan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz.” sözleri ile meseleye müdahil oldu.

O günden sonra sözde değil özde tartışması yaşanmaya başladı. Elbette Z kuşağı bilmez ama o günlerde tüm siyasetçiler laik amentüye zorlanırdı. CHP ve güdümlü medyası “haydi laik olduğunu bana ispat et” dayatmasında bulunurdu.

Erdoğan “adayımız Abdullah Gül kardeşimizdir” dedikten sonra bu kez aynı taife Gül’e saldırmaya başladı.

Öyle ya başörtülü bir  First Lady ne mümkün.

Hoş zaten o günden sonra medya cumhurbaşkanı eşlerine First Lady demez oldu.

VE SEÇİM...

Z kuşağı hatırlamayabilir o dönemde cumhurbaşkanını halk değil meclis seçiyordu.

Muhtıra yani askerin siyasete müdahalesi cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunda geldi. Yani 27 Nisan'da.

Yapılan ilk tur oylamasında Gül 357 oy aldı ama anayasanın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için, ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) aranıyordu.

Yani Gül 3. Turda kesinlikle seçilmiş olacaktı.

İşte o gece muhtıra yayınlandı.

KUTLU DOĞUMLARI HEDEF ALAN BİR BİLDİRİ

Aslında muhtıra sadece hükümete değildi; kutlu doğum etkinliklerineydi.

Zira bildirinin ilk kısmı cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı ana gündem olsa da ikinci kısım da Kutlu doğum etkinlikeri hedef alınıyordu.

Bildiride;

Kutlu doğum etkinliklerinin 23 nisana alternatif kutlamalar olduğu,

İstismar olduğu,

Devlete meydan okunduğu,

Birlik ve bütünlüğüme aykırı olduğu,

23 Nisanda Kuran okuma yarışmasının düzenlenemeyeceği,

Başörtünün çağdışı olduğu,

Kutlu doğum etkinliklerinin yapılmaması gerektiği iddia ediliyordu.

Bildiriyi hazırlayanlar sadece cumhurbaşkanlığı seçimini değil, toplumsal yaşam şekline de halkın inancına da karışma hakkını kendinde buluyordu.

Aslında bildiri dikkatli bir şekilde okunduğunda bir toplum mühendisliği çabası net bir şekilde görülüyor.

VE GÜL SEÇİLDİ

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yayınlanan bu bildiriye Erdoğan sert tepki gösterdi

Yapılan diğer oylamalarda da 367 sayısına ulaşılamadı.

Normal şartlarda Gül cumhurbaşkanı seçilmişti Anayasaya göre 276 oy oy seçilmek için yeterli idi ve önceki cumhurbaşkanları bu şekilde seçilmişti.

Ne var ki Çankaya’da eşi başörtülü birini istemeyen CHP seçim sonuçlarını Anayasa mahkemesine taşıdı.

O dönemde sistemin arka bahçesi gibi çalışan AYM bir skandala imza attı ve  toplantı yeter sayısı gibi oldukça gülünç bir gerekçe ile seçimi iptal etti.

Bunun üzerine AK Parti Cumhurbaşkanının seçilememesi üzerine erken seçim kararı aldı ve 27 Haziran 2007’de yapılan seçim yüzde 47 ile kazanıldı MHP’nin meclisteki oylamaya katılması ile toplantı yeter sayısı garabeti çözülmüş oldu.

Evet aradan 14 yıl geçti.

Bu ülkede eşi başörtülü bir insan cumhurbaşkanı olmasın diye medya, siyaset ve ordu seferberlik ilan etti.

İnsanlar Kutlu doğum etkinlikleri düzenliyor diye genel kurmay başkanı muhtıra yayınladı.

İşte e muhtıra bildirisi tam metni

Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.

Bu bağlamda;
Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.

22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.

Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.

Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.

Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.

Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.