Avrupa Süper Ligi projesi futbol dünyasının gündemine bomba gibi düştü. UEFA'nın yeni Şampiyonlar Ligi formatını açıklayacağı günden saatler önce Avrupa Süper Ligi'nin kurulduğu açıklandı. 12'si kurucu olan 20 takımlı lig projesi hala tartışmaların odağında. Tartışmalar yaşandıkça da projenin detayları ortaya çıkmaya başlıyor...

Avrupa Süper Ligi futbolun rekabetçi, eşitlikçi ve birlik yönünü zedelediği için birçok kesim tarafından tepkiyle karşılandı. Ligi kuranların bu tepkilere karşılık en güçlü argümanları ise 'en iyi'lerin bir araya gelerek devasa bir ekonomi oluşturacağı. Ancak bu ekonomi için zamana ihtiyaçları var. Başlangıç aşamasında ise onları destekleyen denizaşırı bir yapı bulunuyor: Amerikan formülasyonu...

Amerikalılar uzun süredir Avrupa futbolunda varlar. Sponsorluklarla başlayan bu ilişki daha sonra kulüp sahipliğine evrildi. Şimdi ise Avrupa futbolunu tamamen yönetmeyi planlıyorlar. Bu planın uygulayıcısı da ABD'li dev JP Morgan. Aslında bir yatırım bankası olan JP Morgan'ın Avrupa futboluna girişi 20 yıllık bir tarihe sahip. ABD'li Glazer ailesine Manchester United'ı satın almalarını tavsiye eden JP Morgan yönetimiydi. Kulübün ilk halka arzında da beraber çalıştılar. Manchester United CEO'su Ed Woodward da eski bir JP Morgan çalışanı...

JP Morgan'ın futbol dünyasıyla teması daha sonraki yıllarda da devam etti. Rocco Commisso'nun Fiorentina'yı, ABD'li milyarder Dan Friedkin'in de Roma'yı satın alma işlemleri sırasında danışmanlık hizmeti sundular. Everton'ın yeni stat inşaatı için 500 milyon sterlinlik bir finansman ayarladılar. Ayırca Milan, Inter ve Roma'nın tahvil satışlarında ve Real Madrid'in Santiago Bernabeu inşaatı için ihtiyaç duyduğu fon da JP Morgan imzası vardı. Amerika kaynaklı haberlere göre JP Morgan, Avrupa Süper Ligi'ne ilk etapta yaklaşık 4 milyar Euroluk bir kaynak sağlayacak. Avrupa kulüpleri bunu yıllar içerisinde geri ödeyecek. Faiziyle beraber her yıl 264 milyon Euroluk bir ödeme konuşuluyor.

Başta Boris Johnson olmak üzere Avrupalı siyasetçi ve futbol yöneticilerinin Avrupa Süper Ligi'ne şiddetli karşı çıkmalarının sebepleri gerçekten futbolu düşünmeleri olabilir. Öte yandan Avrupa'da büyük bir ekonomi ancak daha da büyük bir sosyal etkiye sahip futbolda ABD kaynaklarının güçlenmesi de tedirginlik yaratıyor. Ligin formatı Amerikan formülüyle yazılmış: Küme düşme yok, maçların sürelerini kısaltmaya kadar varan radikal çözüm önerileri, kapalı bir ekonomik yapı... Sky Sports'tan Kaveh Solhekol geçtiğimiz günlerde bu lige katılan bir İngiliz kulübünün yöneticisinin, kendisine şunları söylediğini açıkladı: "Bu bir sivil savaş değil. Bu bir nükleer savaş. Dürüst olmak gerekirse başkanlarımızın oluşan kötü PR'ı pek önemsedikleri söylenemez. Bunun olacağını bekliyorlardı. Amaçları kârları maksimize etmek. Futbolun güzel yönleri şimdilik ikinci planda."

Avrupa Süper Ligi tam bu yüzden kuruldu. Daha fazla gelir ve daha fazla kâr. Önce 2018'de Şampiyonlar Ligi formatı değiştirildi. 'Büyüklere' daha fazla imtiyaz verildi. Yenilenen katsayı sistemiyle İngiliz, İspanyol, İtalyanlar başta olmak üzere takım sayıları artırıldı, kar payları yukarı çekildi. Ancak bu da yetmedi. Şimdi futbolu tamamen kendileri yönetmek istiyorlar. UEFA büyük ihtimalle kendi Frankenstein'ını yarattığı için pişmanlık duyuyordur.

Avrupa Süper Ligi'nin açıklanmasıyla beklenen etki kendisini göstermekte gecikmedi. Manchester United'ın New York'ta işlem gören hisseleri %9 arttı. Juventus da Milano borsasında %18 değer kazandı. Lige karşı duruş sergileyen kulüplerin hisse değerleri ise düşüşte. Lyon bile %0,4 etkilenmekten kurtulamadı mesela...

Avrupa Süper Ligi'nin kurucusu olan 12 takımdan Arsenal, Liverpool, Manchester United ve Milan'ın sahipleri doğrudan ABD'li. Hepsinin ortak özellikleri ülkelerinde de farklı spor dallarında takım sahibi olmaları. Futbolu da bu mantıkla yönetmeye çalışıyorlar. Bu bir araya gelme ve ABD merkezli fon sayesinde Avrupa Süper Ligi'nin yönetim mantığı Amerikan formülasyonuna göre belirleniyor. Genellikle amaçları maksimum kâr etmek ve ürünün, küreselleşme için bir fırsat olması. Örneğin; Arsenal ve Manchester United'ın sportif başarısızlıklarına rağmen kâr açıklamaları yöneticileri için işlerin yolunda gittiği anlamına geliyor.

Avrupa Süper Ligi'nin NBA ya da NFL mantığıyla kurgulanmış olmasının arkasında seyircisiz futbolun eskisinden daha çok ilgi çekmesi de yatıyor. Futbolun tamamen bir televizyon şovuna dönüşebileceğine inanıyorlar. Amerikan Futbolu Ligi NFL'in şöyle bir sloganı var: "Herhangi bir pazar günü, ligimizdeki herhangi bir takım, diğerini yenebilir..." Bunu eşitlik ve tahmin edilemezliğin cezbediciliği olarak sunuyorlar. Ancak bahsetmedikleri bir detay var; NFL maçlarında beraberlik yok! Yine de ilgi çekici bir öneri. Bunun seyirci/televizyon kısmıyla alakası ise şöyle; Birkaç yıl önce Salford Business School'dan David Forrest ve Lancaster Üniversitesi'nden Robert Simmons yaptıkları araştırmayla; tribünlere giden seyircilerin genellikle güçlü takımın kazanmasını istediklerini ortaya koydular. Daha dengeli bir maç izlemek isteyen grup ise televizyon izleyicisi. Sky TV ile beraber yürüttükleri çalışmaya göre iki rakip takımdan bir tanesi diğerinden bariz şekilde üstünse izleyici kanalı kapatıyor.

Avrupa Süper Ligi kurucuları da pandemi süresince seyircisiz oynanan futbolun artık televizyona hizmet edeceğini düşünüyorlar. Televizyon izleyicisinin de aralarında güç farklı olan takımları izlemektense birbirine yakın güçte, hem de en iyilerin mücadelesini izlemeyi tercih edecekleri fikrini taşıyorlar. 20 dev takımlı bir futbol fikstürü; bir nevi Şampiyonlar Ligi'nde tüm favorilerin üst tura yükselmesi ve izlemeye üst turdan başlamak gibi... Yani ABD formülasyonu ile futbolu daha da fazla ekran şovuna dönüştürecekler. Televizyon diye kısıtlamamak lazım aslında; yeni izleme tecrübeleriyle beraber belki de Avrupa Süper Ligi'ni 'Futbolflix' uygulaması üzerinden izleyeceğiz...

NFL eski yöneticilerinden Paul Tagliabue, Amerikan Futbolunun Avrupa'ya yaymaya çalışan isimlerin başında geliyordu. 2000'lerin başında şunları söylemişti: "Önümüzdeki 20 ya da 30 yıl içinde 400 milyonluk bir potansiyel taraftar tabanını mı istersiniz yoksa 4 milyarlık bir tabanı mı?" Birçok yazara göre bu sözler, ABD sporlarının yurt dışına açılması gerekliliğinin özetiydi. Simon Kuper ve Stefan Szymanski de yazdıkları Futbolun Şifreleri kitabında bu sözleri, 'Amerikalılar ve İngilizler arasındaki spor mücadelesinin nihayet ciddiye bindiği an bu' şeklinde tanımlamıştı. Sporlarını taşımadılar belki ama spor yönetim yöntemlerini taşıdılar. Ait olamadıklarına sahip olmak istiyorlar. Önce ekonomik kolaylıklar ve ardından kulüp satın alma... Avrupa Süper Ligi hamlesiyle de İngilizlere yani eski kıtaya 'şah' dediler. Şimdi sıra karşı cephede. Boris Johnson'ın "Hükümetimiz, Avrupa Süper Ligi projesini bitirecek. Bu konuda kararlıyız ve bu kararlığımızı herkes görecek." açıklamasının altında yatan sebepleri iyi anlamak lazım...

Kaynak, TRT Haber