Soğuk bir kış günü, sabah erkenden bastıran kar yağışıyla her taraf beyaza bürünmüştü. Ağaçlardaki kar birikintileri muhteşem bir manzara oluşturmuş, izlemeye doyum olmayan bu manzara çiseleyen yağmur tanecikleriyle birlikte fazla uzun sürmeyecek gibi görünüyordu. Az sonra sağanak halini alan yağmurla her taraf çamur deryasına dönüşmüştü.
Şehrin ortasına denk gelen mevkide yol çalışması nedeniyle kazı yapılan güzergâha işi icabı zorunlu olarak girenler iki defa düşünerek bu yola giriyordu. Zira alternatif yollar olmakla birlikte bir hayli zaman kaybına neden olduğundan bu yol özellikle yayalar için mecburi girilen bir yoldu.
Adımlarımı özenli olarak atmalıydım. Zira her adımda balçıklaşmış çamur ayakkabılarıma öyle bir ağırlık yapıyordu ki adeta ayakkabılarımın ayağımdan çıkmaması için özel bir efor sergilemek zorundaydım.
Çamur bir yandan yağmur bir yandan kısacık yolu öyle zorlaştırıyordu ki uzaktan bakanların halime acıdığından hiç şüphem yoktu. Tabi bu durumda olan yalnız ben değildim. Hemen önümde iki küçük ilkokul öğrencisi sırtlarında ağır olduğunu tahmin ettiğim çantalarıyla yürüyordu. Bir yetişkin olarak bir hayli zorlanarak yürüdüğüm bu yolda muhtemelen 8-10 yaşlarındaki bu çocukların ne kadar zorlandığını tahmin edebiliyordum.
Daha önceden de bu yol böyle çamur tutmuştu ve yaya gidiş gelişlerinin fazla olması nedeniyle bir patika yol oluşmuştu ama son kar yağışı ve ardından sağanak yağışla bu patikadan eser kalmamıştı. Şimdi hiçbir kuru veya sert bir toprak parçasının olmadığı bu yolda yürümek daha zordu. Çocuklar yolun karşısındaki okullarına ulaşabilmek için bir hayli yavaş adımlar atarak ilerliyordu. Çocukların düşebilme ihtimaline binaen onların ardından yürümeye karar verdim.
Çocukça bir akılla hiç de mantıklı olmayan bir yol tutmuşlardı. Her taraf çamurdu ve çocuklar bu çamur içerisinde kavis çizerek yürüyor, karşıdan karşıya geçmek için daha kısa bir yol tutulabilecekken yolu uzatıyordu. Bu sırada karşıdan gelen bir lise öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim şahıs bizim geldiğimiz yöne doğru dikkatli adımlarla geliyordu. Muhtemelen bizim bu yolu bildiğimizi sandığı için bu yola girmişti.
Bu delikanlının bizim yolumuza girmesi yüzümde bir tebessüm oluşturdu. Hemen merakla arkama bakma gereği hissettim. Arkama baktığımda yaklaşık 20 metre geriden bir kişinin de beni takip ettiğini gördüm. Onun da arkasında biri geliyordu. Tebessümüm artık kendi sesimi işitebileceğim bir gülümsemeye dönüşmüştü. Zira çocukların bilinçsizce girdiği bu yola şimdi yetişkin kişiler girmişti ve bu yolun kısa bir süre içinde yeni patika olacağını kestirmek hiç de zor değildi.
Tahminlerimde hiç de yanılmamıştım, öbür gün yine aynı yoldan geçtiğimde çocukların açtığı yol artık çamurların ortasında sertleşmiş bir patika yoldu. Bilinçsizce atılan birkaç adım ve arkasından onu takip eden adımlar…
Acaba insanoğlu bu hayat denen çamur deryasında kim bilir kaç mümeyyiz olmayan, bilinçsizce yürüyen kişilerin ardına düşmüş, kaç kişi önünde gidenleri bilen varsayarak bilmediği yollara girmiştir. Bu olay aklımda öyle yer tutmuştu ki artık insanların bu hayat denen serüvende nasıl yanılgılara düştüğünü anlamakta zorluk çekmiyordum. Nasıl putperestlik çıktı, nasıl kan döküldü, Allah’ın emirleri nasıl çiğnendi, bu kadar değişik inanç nasıl ortaya çıktı artık anlamak zor değildi bana. Zira bizzat kendim istemeyerek de olsa çocukları koruma gayesiyle bir yol tutmuştum ve bu çabamın sonucunda oluşan yolu ve bu yolun yolcularını görmüştüm.
Evet, o patika aylarca insanların sıkça kullandığı bir güzergâhtı artık. Tıpkı işlediğimiz her günah gibi. Kim bilir işlediğimiz günahları, yaptığımız kusurları ilk kim ve hangi amaçla yapmıştı. Ve bilinçli mi bilinçsiz mi yapıldığından pek emin olamadığım bu ilklerin peşine kaç kişi düşmüş, kaç kişi bu yolda neden yürüyorum diye düşünmüştü.
Acaba insanlığın önüne kaç patika çıkmıştır. Bu çıkan patikaların hangisi daha kestirme, hangisi bilinçli olarak açılmış, hangisi hedefe meşakkatsiz bir şekilde götürüyor? Ama görünen o ki her patikada şu veya bu şekilde yürüyen insanlar var ve her yolcu kendi yolunun daha doğru yol olduğuna kanaat getirmişçesine emin adımlarla yürüyor. Şu da unutulmamalı ki kim hangi yolda yürüyorsa lisan-ı hal ile o yolun güvenilirliğini bildiren bir davetçidir. Zira arkadan gelenler önde gidenleri bilinçli, şuurlu ve yol bilir olarak biliyor.
Evet, son söz olarak söz sultanı aleyhisselatu vesselamın şu hadisi meseleye ışık tutacaktır “Kim kendisiyle amel edilen hayırlı bir çığır açarsa; onun sevabını aldığı gibi, ondan sonra o yola sülük edenlerin sevabından eksik olmaksızın onların da sevabını alır. Kim de kendisiyle amel edilen kötü bir çığır açarsa onun günahını aldığı gibi, ondan sonra o yola sülük edenlerin günahı kadar günah alır. Ancak onların günahlarından da bir şey noksan olmaz.
BEDİR KARAKAYALI/SÖZ ve KALEM DERGİSİ MART 2013