Sabahleyin uyanmış, kahvaltı için sofraya geçmişlerdi. Fakat o zamana kadar tek kelime etmemişlerdi. Zaten aralarında kalben muhabbet olsa da söze vuran bir muhabbet yoktu. Ancak kalben sevgi yetmiyordu. Sadece bakışlar değil, o muhabbeti doyuran bir de ‘söz’ gerekliydi. Bu durum ise aralarında sessiz bir soğukluk oluşturuyordu.
Adam, kahvaltıdan sonra eline telefon alıp her zamanki yerine geçti. Bu durum karşısında kadın, içinden binlerce sızı geçirerek sinirle sofrayı topladı ve mutfağa gitti. Arada bir içeri girse de eşinin telefon karşısındaki mimiklerinden güldüğünü, parmaklarının oynamasından arkadaşlarıyla yazıştığını gözlemliyordu. ‘Ben burada onun birkaç güzel sözünü, ilgisini beklerken o, arkadaşlarıyla yazışıyor.’ diye içinden geçirdi. Adam ise hiçbir şeyin farkında olmamakla birlikte eşinin yine başka şeyler için sitem ettiğini düşündü. Böylece iki kalp birbirinden habersiz ne çok sorunlar ekiyordu gönüllerine…
Bir ara eşi içeri girip sitemle evde birkaç eşyanın eksik olduğunu ve alması gerektiğini söyledi. O anda adam, eşinin gerginliğinin evin ihtiyaçlarından kaynaklandığını düşündü ve sonra hemen kalktı ihtiyaçları almak için marketin yolunu tuttu. Oysa sorun, eksik olan eşyaların evde olmaması değildi…
Adam marketten gelince ve eşindeki gerginliğin gün boyu sürdüğünü görünce ‘Ne oldu?’ diye sordu. Kadın ise tek cümlelik cevap verdi. “Evlilik demek; sadece markete, pazara gidip maddi sorumluluğu yerine getirmek demek değil…”
Şu anki evliliklerin temel sorunu olan ilgisizliğin ve iletişim eksikliğinin özeti olarak yukarıda yazdığım mini hikâyeyle yazıma başlamak istedim. Hikâyenin karakterleri aynı cins olsa da iki farklı dünyanın yaşandığı tartışılmazdır. Hikâyedeki kadın ilgi ve alâka bekler fakat bu sorunu detaylıca eşine söylemez, anlamasını ister. Oysa erkek sorunu maddi açıdan algılar ve iletişim eksikliği olduğundan kadının ne istediğini anlamaz. Burada kadının, sorunu anlatmadığı için evliliğin problemli hale geldiği görülüyor. Adamın ise kadının duygu dünyasından çok, telefonuyla/dışarıyla vakit geçirdiği gözlemleniyor.
Hikâyeye kadın boyutundan bakınca duygunun, ilgi ve alâkanın zirve olduğunu bilmesi ve hakkı olan duygusal boşluğun doldurulması gerekir. Çünkü ilgisizliğin hâkim olduğu evlilik, problemli hale gelir. Erkek boyutundan bakınca ise kadının maddi olduğu gibi manevi isteklerini de dile getirmesi gerekir. Doğrusu kalplerin özünü hiçbir kul bilemez…
Dolayısıyla hikâyedeki her iki tarafın da kendince haklılık payı var. Ancak burada sorun, kadının sıkıntısını anlatmadan anlaşılmayı beklemesiyle ve adamın kadın ruhundan bigâne olup hanımının sıkıntılarına eğilmemesiyle başlıyor. Ve günümüzde bu durumu yaşayan birçok evli çift vardır. Hatta sadece bu sorunlar bile boşanma sebebi olabiliyor.
Birbirine yabancı çiftlerin aralarındaki bağı koparan en büyük tehlike, teknoloji aletleri olmuşken; bunun sancısı toplumda çok şiddetli yaşanmaktadır. Evlilik dediğimiz olgunun vasat olmakla birlikte temeli ilgi, alâka ve muhabbetle oluşur. Sağlam bir izdivacın, olmazsa olmaz dediğimiz ‘sevgi’ ayağı ise en çok bunlarla doruğa ulaşacaktır.
Günlerce ilgi ve alâka başka yönde olunca; muhataba yöneltilen birkaç kelimecik sevgi sözcüğünün kuru ve yapmacık olduğu anlaşılacaktır. Çözümü basit olan bu durumun muhatabı daha çok erkeklerdir. Çünkü fıtrat gereği ilgi açlığını yaşayan en çok kadınsa ve bundan sorun hâsıl oluyorsa çözümü daha çok erkek düşünmelidir. Tabii ki aksi de olabilir. Cinsiyetten öte evliliğin sağlam olması için insan olarak bakmalıyız her şeye. Fakat etrafı gözlemlediğimizde bu durumdan dertli olan kişinin daha çok kadın olduğu görülecektir.
Bir diğer mesele ise iletişim eksikliğidir. Görünürde bir sorun var ve o sorunun muhataplarca konuşulmuyor olması evlilikte büyük bir sıkıntıya sebep olur. Mükemmel bir evliliğe tanık olunmamıştır. Fakat sorunların konuşulup çözüme kavuştuğu ve böylece eskisinden çok daha sağlam ve tecrübeli ilerleyen evlilik hayatları vardır.
İnsan konuşarak anlaşır, anlatır, çözüme gider. Kadının his dünyası ile erkeğinki aynı değildir. Erkek, meseleye yüzeysel bakarken; kadın, erkeğin farkına varamadığı birçok detayı yüreğine eklemiştir. Bir sorun yaşanmışsa ya da bir problem varsa; konunun tam olarak ne olduğunu, kadının detaylıca izah etmesi gerekir. Tek cümleyle hemen anlaşılmayı beklemek ya da susup günlerce anlamasını istemek, kadının yapmaması gereken bir davranış olacaktır.
Onun için kadın, erkek mizacını ve ruhunu tam olarak bilmeli, anlamalıdır. Erkek de kadının duygu dünyası ve mizacını kavrayabilmelidir. Birbirlerinin ne istediklerini hem iletişim yoluyla hem de fıtrat gereği anlamaları gerekir. Çözüm bu kadar kolayken bunun büyük bir sorun haline gelmesi ve bu sorunun günlerce, aylarca eşleri mutsuz etmesi, evliliği eziyetten başka bir şekle sokmayacaktır. Ve o hanede hele ki çocuklar da varsa; mutsuz anne-babanın mutsuz çocukları olacaklardır.
Ya da ilk zamanlar basit sorunlar gibi görünüp de çözüme kavuşmazsa yılların geçmesi ve birikmesiyle patlayan bir bombaya dönüşür. Belki de sadece ‘sabra’ tutunan fakat evliliğin mayası olan sevgi ile saygının yitirildiği bir beraberlik kalır geriye.
Onun için tüm sorunlara ve şeytani telkinlere inat, evliliği korumak için mücadele etmek gerekir. Kadın ve erkek birlikte özveri ve itinayla birbirini anlayıp eksiklikleri tamamlamak için daha çok okuyup daha çok çözüme gitmelidir. Evlilik, en önemli kale ve toplumu oluşturan en güçlü basamaktır. Bu basamağın güçlü olması, ne kadar ağırlık koyulursa koyulsun asla çökmeyeceğini gösterir.
Elbette ilgi, alâka ve iletişim hususlarının farklı boyutları ve uzunca ele alabilecek kadar önemli ayrıntıları var. Ancak sadece bir hikâyeden yola çıkarak bir boyutunu dile getirmeye çalıştık. Allah, her haneye muhabbet ve saadet nasip etsin.
Baki muhabbetle…
Esra Gülşahin | Nisanur Dergisi | Mart 2021 | 112. Sayı