Toplumun en temel yapısı olan aile ve toplumun ahlakına ciddi zararlar veren, sözde “kadına şiddeti” engellemek gerekçesiyle hayata geçirilen ancak kadını korumadığı gibi kadın cinayetlerini artıran ve ailelerin dağılmasına neden olan İstanbul Sözleşmesi yaklaşık 10 yıl sonra feshedildi.

Resmi Gazete'de yayınlanan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla Türkiye’nin, uzun bir süreden sonra İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılması en çok yuvaları dağılan aileleri mutlu etti.

 

Kamuoyunda "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen sözde "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yürürlükte olduğu günden beri tepkilere neden olmuştu.

Batılı değerlerin temel alındığı ve toplumsal dinamiklerin göz ardı edildiği İstanbul Sözleşmesi'nin 24 Kasım 2011 tarihli ve 6251 sayılı Kanun ile TBMM'de de onaylanan metninin, 8 Mart 2012'de Resmi Gazete'de yayınlanan metni ile aynı olmadığı iddiaları da son zamanlarda gündeme gelmişti.

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan ve 14 Mart 2012 tarihinde TBMM’de 26 dakikada kabul edilerek yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi toplumun en temel yapısı olan aileyi ve ailede de kadını hedef alıyordu.

Batılı değerlerin temel alındığı ve toplumsal dinamiklerin göz ardı edildiği İstanbul Sözleşmesi’ne imza atılmasının akabinde; aile kurumunun ciddi bir oranda zedelenmesi, kadın cinayetlerinin ve boşanma oranlarının artış göstermesi, evliliklerin azalması, cinsi sapkınların gayri ahlaki fiillerini dayatmak için manevra alanı kazanması dikkat çekiyordu.

Batılı ülkeler tarafından da İstanbul Sözleşmesi’nin yanı sıra televizyondaki dizi, program ve filmlerle de Türkiye’nin aile yapısı hedef alınıyordu.

Yürürlükte olduğu günden beri kamuoyunun büyük bir tepkisine neden olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için başta HÜDA PAR olmak üzere ailenin ve kadının korunmasını isteyen duyarlı siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, âlimler, gazeteciler, yazarlar ve halk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümete çağrıda bulunmuştu.

İstanbul Sözleşmesi’nden şikâyetçi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde AK Parti Kadın Kolları Kongresinde, “aile yapısına operasyon çekiliyor” uyarısında bulunarak, “Batıda ailenin çöküşü, kadının metalaştırılıp bu kutlu vazifeden uzaklaştırılmasıyla başlamıştır. Aynı oyunu bizim üzerimizde oynamaya çalışıyorlar. Nice mecralar ile ailemize yönelik çok büyük operasyonlar çekiliyor.” demişti.

2012 yılında AK Parti tarafından getirilen ve Türkiye'de aile birliğini ciddi bir şekilde tehdit eden 6284 Sayılı, sözde "Aileyi Koruma Kanunu"nun ve İstanbul Sözleşmesi’nin kadını ve aileyi korumadığı gibi tam tersine kadın cinayetlerini ve boşanmaları artırdığına dikkat çeken Gaziantep’teki STK yetkilileri, söz konusu kanun ve sözleşmelerin toplumun temel yapı taşı olan aileyi doğrudan hedef aldığına dikkat çekti.

İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun temel değerlerine aykırı bir sözleşme olduğuna dikkat çeken STK yetkilileri, ailenin ve kadının ancak İslami değerlerle korunacağını vurguladılar.

İslam'ın kadına verdiği değer ortadayken kadını bir meta olarak gören Avrupa’da kurtuluş aramanın doğru olmadığını dile getiren STK yetkilileri, kadına en büyük değeri İslam’ın verdiğinin altını çizdiler.

Diziler ve programlar üzerinden toplumun değerlerinin hedef alındığını ve Batı'nın kendi ahlaksızlığını bu dizilerle topluma aşılamaya çalıştığını belirten STK yetkilileri, ahlaksızlığın had safhaya çıktığı dizi ve programlar için de yetkililerin ve televizyon yayınlarını denetlemekle görevli olan RTÜK’ün bu konuda da göreve çağırdı.

“Sanat” adı altında televizyonlarda yayınlanan program ve dizilerdeki ilişkilerin, toplumun ahlakını ve değerlerini zedelediğine dikkat çeken STK yetkilileri, bu konuda önlem alınmasını istedi.

Televizyonlardaki ahlak dışı dizi ve programların özellikle çocuklar ve gençlerin üzerinde olumsuz etki bıraktığına dikkat STK yetkilileri, toplumun değeri ile uyuşmayan dizi ve programların da yasaklanması çağrısında bulundu.

Peygamber Sevdalıları Vakfı Gaziantep Temsilcisi Mehmet Taş ve İlim Yayma Cemiyeti Gaziantep Şube Başkanı Mehmet Emin Arslan, İLKHA muhabirine, İslam’ın aileye ve kadına hiçbir sistemin vermediği değeri verdiğine dikkat çekti.

“Aile toplumun ve devletin kalesidir”

Toplumun temel taşının aile olduğunu vurgulayan Taş, “Bir toplumu, bir devleti ayakta tutan ailedir. Aile insanların, annenin, babanın, çocukların ve devletin kalesidir. Kale yıkılırsa düşman içeri rahatlıkla gidebilir. Bu minvalde, Allah (Celle Celaluhu) Peygamber Efendimiz, Kur’an-ı Kerim aileye çok büyük önem ve büyük bir değer vermiştir. Aile insanların sığınağıdır, kalesidir. Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) evlilik ile ilgili hadislerini, Kur'an'dan ayetleri incelediğimizde, Allah (Celle Celaluhu) ve Resulü aileye çok büyük önem vermiştir. Bunun için Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de, ‘yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun’ diye bizlere emir buyurmaktadır. Baba ve eşler olarak kendimizi ve ailemizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumanın yegane ölçütü ailede huzurla başlar. Eğer bir ailede huzur varsa, eşler arasında huzur, mutluluk, anlayış, sevgi ve hürmet varsa o aile Allah'ın izniyle hem dünyada hem de ahirette birçok beladan ve musibetten kurtulmuş olur, ahirette ise cehennemden kurtulmuş oluruz.” dedi.

İslam’ın aileye çok önem verdiğini, ailenin toplumun temel taşı ve kalesi olduğunu ifade eden Taş, bunu bilen yapıların, aileyi ahlaksız dizilerle ve programlarla hedef aldığına dikkat çekti.

“Bu tür ahlaksızlıklar bize uygun değildir”

Toplumun ahlaki değerlerinin ahlaksız dizi ve programlar vasıtasıyla zedelendiğini belirten Taş, “TV kanallarının dizlerini izlediğimizde, bizleri üzen, aileyi parçalayan ve eşler arasını açan programlar olduğunu görüyoruz. Baba ile çocuk arasını ve anneyle çocuğunun arasını açan programlar olduğunu görüyoruz. Hatta aile içerisinde sevginin, saygının, hürmetin kalmadığını görüyoruz ve bu programlar tamamıyla ailenin altına dinamik yerleştiriyor. İslam ve Müslüman toplum olarak bizim dizilerimizin İslam'dan, Kur'an'dan, kültürümüzden uzak olmaması gereken diziler olmasını istiyoruz ama bu diziler tamamıyla toplumu, kültürümüzü yozlaştıran diziler olduğunu görüyoruz. Halkımıza sesleniyoruz ve ‘bu dizilerle ailemizi parçalamayalım’ diyoruz. Bu dizilerle vaktimizi öldürmeyelim. Bu dizilerle çocuklarımızı eğitmeyelim, çocuklarımız bu dizilerden etkileniyor. Bu dizilerle çocuklarımızın kişilikleri ve karakterleri oluşuyor. Farkına varmadan bilinçaltlarına o dizilerin vermiş olduğu mesajlar yerleşiyor. Bu diziler tamamıyla aileyi parçalayan, anne ve baba arasını, anne ile çocuk arasını açan, saygı endeksli olmayan programlar olduğunu çok rahatlıkla görebilmekteyiz.” ifadelerini kullandı.

“Batıdan gelmiş kanunlarla ailelerimizi kurtaramayız, kadın cinayetlerini engelleyemeyiz”

İslam’ın nikâhsız birliktelikleri reddettiğinin altını çizen Taş, “Toplumumuz, aslında insan fıtratı bunu reddediyor. Nikâhsız birlikteliklerin ahlaksızlığı yaydığını ve aileyi parçaladığını görebiliyoruz. Hâlbuki aile kısa vadeli bir oluşum değildir. Hani nikah için imza atarken ‘ölene kadar’ diye bir imza atıyoruz. Fakat bugün aile birkaç yılı bulmadan boşanmaların gerçekleştiğini görebiliyoruz. Bizler Batıdan gelmiş kanunlarla ailelerimizi kurtaramayız, kadın cinayetlerini engelleyemeyiz. Yani bizler kendi kültürümüzden, inancımızdan beslenirsek bu problemi Kur’an’dan ve Resulullah’ı örnek alarak bir çözüm üretirsek çok daha sağlıklı çözümler üretiriz. Resullah dönemine ‘asrı saadet’ diyoruz. Kadın 1800'lü, 1900'lü yıllarda yıllara kadar Avrupa'da, ‘kadın insan mıdır değil midir?’ diye tartışmalar yapılırken İslam bin 400 yıl önce kadına değer vermiş, kadını evin sultanı yapmış, kocasının en büyük yardımcısı saymıştır. Resulullah'ın evlilik tarifini dinlediğimizde, evlilik ile ilgili ‘iki ayrı bedende bir ruh hali olabilmektir’ demiştir. Bu tanımı hiçbir yerde göremiyoruz. Hiçbir psikolog, bir aile danışmandan böyle bir tanım daha duymadık. Dolayısıyla bizler biz Müslümanlar İslam'dan ve Kur'an'dan yani kendi öz kültürümüzden beslenmeliyiz. Dış kaynaklardan ve pansuman tedavilerle yaramızı iyileştiremeyiz.” şeklinde konuştu.

Aileyi, kadını, çocukları ve gençleri tehdit eden bir problem ile karşı karşıya olunduğunu ifade eden Taş, bu sorunun çözümünün ise insanının yaratıcısı olana Allah’ın belirlediği nizamda ve Peygamber Efendimizin örnek hayatında olduğunu vurguladı.

“Ailenin hedef alınması bir projedir”

Dünyanın her yerinde ailenin hedef alındığına dikkat çeken Arslan, “Bu bir projedir. Netice itibariyle dünyayı yöneten güçler özellikle de değerlerimiz üzerinden maalesef tahribat yapıyorlar. Bu tahribatı da indirgeye indirgeye öncelikle inancımızla ilgili, inancımızın korunması ile ilgili ve akabinde de bu inançları, bu değerleri ayakta tutan temel taşı olan aileyi hedef almakta, aile üzerinde çalışmaktadır. ‘Neden böyle bir mesele var, neden bu mesele gündem haline geldi?’ şeklinde bunu etüt ettiğimiz takdirde en azından projenin, projenin parçalarının iyi anlaşılması gerekiyor.” diye konuştu.

“Kriterlerimiz ve kıstaslarımız üzerinde ciddi oyunlar oynanıyor”

Emperyalistlerin, dünyayı yöneten güçlerin üretimden ziyade tüketime dayalı, harcayan ve değerleri olmayan bir toplum ve dünya istediklerini belirten Arslan, şunları söyledi:

“Ama bizde de bizi biz yapan, gerek kültür gerek inancımız itibariyle değerlerimiz, kriterlerimiz, kıstaslarımız var. Bu kriterlerimiz ve kıstaslarımız üzerinde ciddi oyunlar oynanıyor. Bugün İslam'a karşı ‘İslam düşmanlığı’ diye bir mesele var. İslam ve İslam toplumları üzerinde oyunlar oynanıyor. Artık öyle bir noktaya geldiler ki hepsi topyekûn İslam ve Müslümanlar ile mücadele ediyor. Bizler de burada ayık olmak zorundayız, biz de bu meseleleri ve bu hastalıkları bilmeliyiz ki tedbirlerimizi ona göre alalım. Toplumumuzun bozulmaması, değerlerimizin yitirilmemesi noktasında azami gayret göstermemiz gerekiyor. İslam'ın İslam'a bakışı önemlidir, değerlidir. ‘Her Âdem bir alem’ diyoruz. Yani aslında insanoğlunun değerini anlatıyor ama bu emperyalist güçlerde ve siyonizmde insanlar değersizleştirilmeye çalışılıyor. Tamamen bir meta haline yani bir ekonomik değer gibi addedilerek değersizleştirilmeye çalışılıyor. Bunun temeli kadın ve bayana karşı maalesef bir meta gibi çok kötü gerçekten aslında bizim inancımızda, kültürümüzde anne yani insan olarak değerlerin üstü, en kutsal varlıklardan birisi ve anne aileyi ayakta tutar. Eğer biz kadına gerekli önemi vermediğimizde maalesef batılıların yaptığı gibi bir meta ve obje gibi görürüz ve böyle değerlendirmek istiyorlar.”

İslam’ın kadına her zaman ve her çağda değer verdiğinin altını çizen Arslan, Batı’nın ise kadına sadece yılda bir gün değer verdiğini belirtti.

“Ailemize sahip çıkmalıyız”

İslam’da kadın ve ailenin çok kıymetli olduğunu ifade eden Arslan, “Maalesef bugün yasalarımız da bu konuda çok sıkıntılı, bunların tekrardan gözden geçirilmesi gerekmektedir. Yoksa bu toplumun ayakta kalabilmesi imkânsız hale gelecektir. Toplum dağıldığı, değerler ve ahlak mefhumu yitirildiği takdirde, bugün konuştuğumuz ve düşündüklerimizin hiçbirisi bir anlam ifade etmeyecektir.” dedi.

“Evlilikleri zorlaştırmayalım”

Ebeveynlere evlilikleri kolaylaştırmaları ve evlilik çağına gelen çocuklarını evlendirmeleri çağrısında da bulunan Arslan, “Evlilik yaşının yukarı doğru tırmandığı bir zaman dilimindeyiz. Yani evlilik yaşı yukarı değil de aşağı indirilmelidir. Bugün toplumumuzda evlilik yaşı 30-35 yaşlarda öngörülüyor ama İslam toplumunda kişi akıl baliğ olduktan sonra insanlar kendi ailelerini, evlerin, yaşantılarını yürütebilecek kemaliyete vardıklarında evliliğin olması gerekir. Bugün makul olan 18 yaşından sonra veya askerlik yapmış bir insanın gerçekten bir hayat kurması ve bir evlilik yaşaması gerekir. Allah korusun bu evliliği yaşamadığı takdirde yanlış işlere, haram işlere girmiş oluyor. Evlilik yaşının yukarı değil de aşağı indirilmesi gerekiyor.” diye konuştu. (İLKHA)