Kudüs'ün şirk ve necaset gibi kötülüklerden uzak ve bütün semavi dinlerin ortak değeri olduğunu aktaran Yaşasın, "Kudüs Haftası" olarak adlandırılan çalışmalarla Müslümanların ve hür insanların Kudüs davasına sahip çıkmaları ve gelecek nesillerin bu dava bilinci ile yaşamalarının amaçlandığını söyledi.

 

Kudüs Haftasının neden Recep ayının son haftasında kutlandığına açıklık getiren Yaşasın, "Her şeyden önce bu, sadece Türkiye ile alakalı bir husus değil. Kudüs'ün her anımızda, gündemimizde olması gerekir. Dünya Müslümanlarıyla ittifak ettiğimiz öncelikli meselemiz. Kudüs ile ilgili kim ne yaparsa; hangi gün ve hafta, hangi çalışma veya etkinlik hiç fark etmez işgalciye yönelik siyasi baskılar da dahil hepsini desteklemek gerekir. Ancak Recep ayının son haftasında vuku bulan İsra ve Miraç hadiselerinin büyüklüğü ve içerisinde bulunduğumuz üç ayların mübarek olması hususu bu işi biraz daha ehemmiyetli kılıyor. Recep ayı haram aylardandır. Kuran'da geçen 4 haram aylardan bir tanesidir. Diğer taraftan 3 aylar gibi mübarek bir iklimin ilk ayıdır. 27'nci gecesi ise Peygamber Aleyhisselam'ın ayette geçtiği üzere bir gece mucizevi bir şekilde Allah-u Teala tarafından Mekke'den Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya yürütmesi hususudur. Oradan da ayetlerden bildiğimiz üzere Allah-u Teala'nın huzuruna çıkmasıdır. Miraç dediğimiz hususun yaşandığı gün ve gecedir." dedi.

"Kudüs bütün necaset ve şirkten uzak kalmıştır"

İsra ve Miraç olayında birçok tevafukun vuku bulduğunu aktaran Yaşasın,Hazreti Peygamberin Allah'ın huzuruna yükselmeden önce Kudüs'e gelmesinin önemli bir ayrıntı olduğuna dikkat çekti.

Yaşasın, "Tevafuk bir tarafı var ki Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü İsra ve Miraç günü fethediyor. Tarihi kaynakların büyük bir çoğunluğu bunu tarif eder. Az önce bahsettiğim Recep ayının büyük olması, Allah'ın haram kıldığı aylardan olması, Kudüs'ün bu ayda fethedilmiş olması ve daha ötesi İsra ve Miraç olayının yaşanması büyük bir önem arz eder. İsra'nın Mescid-i Aksa'ya doğru yapılması büyük bir önem arz eder. Ve Peygamber Aleyhisselam'ın Mescid-i Aksa'ya geldikten sonra Allah'ın huzuruna çıkması büyük önem arz eder. İlk kıblemiz mukaddes bir diyardır. Hiç çirkin bulaşmamış olması da ayrı bir konudur. Kudüs zaten temiz demektir. Şirk başta olmak üzere bütün kirlerden bütün necasetlerden temiz kalmıştır. Bütün semavi dinlerin ortak noktasını temsil eder. Peygamber Efendimizin peygamberlere namaz kıldırması, imamlık yapması ve büyük peygamberlerle görüşmesi apayrı bir konudur." diye konuştu.

"Kudüs Haftası ile gelecek nesillere 'Kudüs' bilincinin aşılanması hedeflenmiştir"

Bu hafta nedeniyle dünya çapında etkinliklerin yapıldığını söyleyen Yaşasın, "Dünya üzerinde Kudüs'le alakalı büyük çalışmalar var. Ramazan ayının son cuması Kudüs Günü olarak kutlanır. Haziran ayının ilk haftası Kudüs Yürüyüşü olarak kutlanır. Ekim ayının birinci haftasında Selahattin Eyyubi'nin Kudüs Fethi'nin yıldönümü kutlanır. Kudüs'le alakalı çok değişik etkinlikler yapılır bu da onlardan bir tanesi. Bu kadar manevi atmosferin denk geldiği bir ayın seçilmesi çok önemlidir. Müslümanların bu önemli konuya önem vermesi ve bu duyarlı çağrıya icabet etmesi gerekir. Bu kapsamda etkinlikler, çalışmalar ve bilgilendirmelerle aynı zamanda görsel ve işitsel medya ile bilinçlendirmeler yapılmalıdır. Zira bu hafta ile nesillere Kudüs bilincinin aşılanması hedef olarak seçilmiştir. Bir önemli konu da Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın muhafızlığını yapan Müslümanlara maddi desteğin sağlanması hedeflenmiştir." ifadelerini kullandı.

"Kudüs ve Filistinliler için maddi, siyasi ve askeri anlamda ciddi bir destek oluşturulmalıdır"

Kudüs Haftasının ilanı ve tüm dünyada rağbet görmesinin önemli olduğunu ifade eden Yaşasın, bu konuda Müslüman ülkelerin idarecilerine ve yöneticilerine büyük işler düştüğünün altını çizdi.

Yaşasın, "Burada mühim bir husus da siyasilere ve idarecilere düşüyor. Türkiye, Malezya, Lübnan ve Katar gibi ülkelerin Diyanet İşleri Başkanlıkları tarafından kabul edilmesi gerçekten ayrı bir önem arz ediyor. Yalnız bu seviyede kalmasıyla yetinmemeliyiz. Müslümanlar bulundukları yerlerde bahsedilen etkinliklerle, çalışmalarla o havayı oluşturarak idareci ve yöneticilere ciddi bir şekilde bu meseleyi sahiplendirmek ve geri adım atmamak için bu günleri baskı unsuruna dönüştürmelidirler. Maddi, siyasi ve askeri anlamda ciddi bir destek oluşturulmalıdır." ifadelerine yer verdi.

"Kudüs davası ne kadar anlaşılırsa karşımızdakilerin de ne kadar aciz olduğu görülecektir"

ABD tarafından yüzyılın anlaşması olarak nitelendirilen ihanet ve sözde normalleşme çalışmalarına tepki gösteren Yaşasın, Müslümanların ve hür insanların destek ve ittifakının çok önemli olduğunu belirtti.

Yaşasın, "Öyleyse bu konuda neler yapılabilir? Örneğin herkes bulunduğu alanda çalışmalar yapabilir, konuyla alakalı yarışmalar düzenlenebilir. Nesillere Kudüs davası anlatılmalı, gündem oluşturarak idarecilerin Kudüs davasına sahip çıkmaları gerektiği vurgulanmalıdır. ABD tarafından sözüm ona yüzyılın anlaşması olarak imzalanan şimdi ise işgal rejimiyle normalleşme olarak aktarılan direnişi kırma gibi proje ile karşı karşıyayız. Bütün Müslümanların tek bir konu üzerine ittifak edip destek vermesi çok büyük önem arz ediyor. Ne kadar kişiyi ve ne kadar çok insanı bu konuda bilinçlendirebilirsek karşımızdakilerin ne kadar güçsüz ve aciz olduğunu çok rahat görebileceğiz ve bizden çok çekindiklerini de görmüş olacağız." dedi. (İLKHA)