28 Şubat post modern askeri darbenin unutulmaması ve gelecek nesillere aktarılması için her bir bireyin çektiği sıkıntıları ortaya çıkaracak sanatsal çalışmaların yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tuncel, Türkiye'de milyonlarca insanın ekonomisini, kültürünü, dinini, düşünce yapısını ve eğitimini etkilediği anımsattı.

O dönemde çok zulümlerin yaşandığına ve yaşanan mağduriyetlerin hala tam olarak giderilmediğine vurgu yapan Tuncel, adaletin tecelli etmesi için mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini söyledi.

2021 yılında olunmasına rağmen ülkenin hala darbe anayasasıyla yönetildiğine dikkat çeken, Tuncel, Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve teknolojik olarak mevcut Anayasa'nın çok daha ötesine geçtiğini, daha derli-toplu, daha kısa ve özgürlükleri daha çok olan bir Anayasa'ya ihtiyaç duyulduğunu, siyasi iradenin bu konuda gerekli çalışmaları yapması halinde toplumun gerekli desteği vereceğini belirtti.

 

"28 Şubat sürecinde yapılan post modern darbenin çok çeşitli ve etkili ayakları var"

28 Şubat post modern askeri darbenin önceki darbe ve müdahalelerden farklı olduğuna dikkat çeken Tuncel, "28 Şubat sürecinde yapılan post modern darbenin çok çeşitli ve etkili ayakları var. O dönemde darbe yapıcılar, ordunun siyasete doğrudan müdahale etmek yerine, Milli Güvenlik Kurulu aracılığıyla kendi amaçlarını gerçekleştirmek için, sözüm ona sivil yapıları da kullanarak var olan ve seçilmiş meşru iktidarı istifa ettirmiştir." dedi.

"28 Şubat darbesiyle 1980 sonrası elde edilen kazanımlar hedef alındı"

Tuncel, "Türkiye özellikle 1980'den sonra, Anavatan Partisi iktidarında merhum Turgut Özal ile beraber çok farklı bir döneme girmiştir. Türkiye'de özellikle Anadolu insanı; ekonomik, sosyal ve siyasal alanda iktidarda yer almayı ve çeşitli kazanımlar elde etmeyi başarmıştır. Daha sonra Rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca'nın dönemi ile çok daha önemli kazanımlar elde etmeye başlandı. Özellikle yerel yönetimlerle başlayan, başarılı uygulamalarla beraber merkezi iktidara da yönelen süreç başlatmış ve Anadolu insanının; inancıyla, kültürüyle, geleneğiyle, diniyle yani bütün özellikleriyle iktidarda var olma çabasıydı. Bu çabaya karşı özellikle daha önce devletin imkân ve gücünü kullanarak ve var olan konumlarını kaybetmek istemeyenlerin bir karşı duruşuydu. Bu anlamda sadece bunu ordunun yaptığı bir müdahale olarak anlamamamız lazım. İstanbul sermayesini bunun içerisine dahil etmemiz lazım. O sermayenin temsilcisi olan sözüm ona sivil yapılanmaları, sendikaları, özellikle medyayı ve kamuoyu algısını çok öne çıkarıyorlar ve medya üzerinden bunu başarmaya çalışıyorlar." diye hatırlattı.

"28 Şubat toplumun bütününü etkileyen bir darbe oldu"

28 Şubat post modern askeri darbesinde birçok zulümlerin yapıldığını anımsatan Tuncel, "İnsanın temel insan haklarını ve yaşama hakları da dahil olmak üzere haksız yere hapse atılması, işlerinden atılması, bazı sivil toplum kuruluşlarının mülkiyetine el konulması gibi bu tür mağduriyetleri üretmiştir. Hatta bu tür mağduriyetlerin bir kısmı daha sonraki dönemlerde giderilmiş olsa da daha giderilmeyenler de var. Bu anlamda baktığımızda toplumun bütününü etkileyen bir darbe. Daha önceki darbelerde asker yönetime el koyuyordu, belli bir süre yürütmeyi tekeline alıyordu sonra bir Anayasa yapıp bırakıyordu. Ama 28 Şubat döneminde çok farklı bir durum ortaya çıkmış, toplumun en ücra köşesine kadar etkisini hissettiren bir süreç yaşanmıştır. Bu anlamda dini ve eğitim kurumları, kültürel yapılar, sivil yapılanmalar, kadını, erkeği ve çocuğuyla hepsi etkilenmiştir. Bu anlamda çok daha komplike bir süreçten bahsediyoruz. Onun için 28 Şubat süreci çok farklı boyutlarla ele alınması lazım çünkü Türkiye'nin daha sonraki seyrinde de kendisini hissettirmiştir." diye belirtti.

Prof. Dr. Gökhan Tuncel

"28 Şubat post modern darbesiyle eğitim sisteminin genleriyle oynandı"

Komplike bir darbenin etkilerini kısa vadede çözmenin ve yaptığı etkileri tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını kaydeden Tuncel, "Bir insanı haksız yere gözaltına aldıysanız hapsettiyseniz işinden ettiyseniz daha sonra ona iade-i itibar verseniz dahi o gün çektiklerini yeniden yerine getiremezsiniz. Bu anlamda böyle bir şey mümkün değil. O kadar çok farklı etkisi olmuş ki eğitim sistemimizin genleriyle oynanmış. O dönemde İmam hatip okullarını kapatabilmek için ortaöğrenim seviyesindeki kısmını kapatabilmek için bu defa meslek liselerini de içerisine dahil edilmiştir. Katsayı uygulaması getirilmiştir. Sonraki dönemlerde üretim için çok önemli olan iş gücünü de etkilemiş. Ülkenin üretim kapasitesini düşüren insan kaynağını heba eden bir süreci de aşmış oluyor." diye dikkat çekti.

"İnsanların iradesine ipotek konuldu"

Tuncel, "Başörtüsü meselesine gelirsek, Türkiye'de en önemli sorunlarından birisi olarak yıllarca tartışılan kız çocuklarının okullaşma oranının yükseltilmesi, kadınların eğitim hayatına daha fazla katılması teşvik edilirken bir yandan bu engelleniyordu. Daha da önemlisi insanların iradesine ipotek koyuluyordu. İnancıyla, kültürüyle, diliyle, sosyal hayatta, siyasal ve ekonomik hayatta var olmasının önüne set çekiyordu. 'Siz bazı konuları tercih edemezsiniz, siz şu kabın içerisine sığmak zorundasınız.' diye böyle baskılar uygulandı." diyerek tesettür nedeniyle yaşatılan mağduriyetlere değindi.

"Her bir bireyin çektiği sıkıntıları ortaya çıkaracak sanatsal çalışmaların yapılması lazım"

Her bir kişinin birey olarak çektiği sıkıntıları ortaya çıkaracak sanatsal çalışmaların yapılması gerektiğine vurgu yapan Tuncel, "Tabi Akademisyenler ve o dönemin şahitleri yaşanan mağduriyetleri dillendirecekler ama bunu sonraki kuşaklara aktarılabilmek için bunu yazıya, sanata aktarmamız lazım. Türkiye'de belki eksi olan şeylerden bir tanesi de bu. Bunun anlaşılabilmesi için sinema filmi olabilir, çizgi film olabilir, tiyatro çalışması olabilir, resim ve karikatürize edilebilir. Bunlar gibi sanatsal çalışmaların yapılması lazım. Dünyanın birçok yerinde daha az etkisi olan bir olay, belki yüzlerce sanat eserine konu ediliyor ama Türkiye'de milyonlarca insanı etkileyen ve komplike bir yapı sadece bir yönüyle değil, ekonomisini, kültürünü, dinini, düşünce yapısını, eğitimini etkiliyor. Bu etki yapısını düşündüğünüzde çok farklı çalışmalara yol açması gerekiyor." diye kaydetti.

"28 Şubat bin yıl sürmedi belki ama etkisi çok fazla"

28 Şubat post modern askeri darbesine öncülük edenlerin, sürecin bin yıl süreceğini iddia ettiklerini anımsatan Tuncel, şöyle devam etti:

Bin yıllık bir süreç olmadı ama etkilerinin daha çok fazla olduğunu söyleyebiliriz. AK Parti iktidarı ile beraber artık 28 Şubat süreci etkisini kaybetti ve yeni sürece girdik dedik ama sonra darbe söylentileriyle, e-muhtırayla 'Cumhurbaşkanınızı seçemezsiniz, seçecekseniz de bizim belirlediğimiz kriterlere göre bir cumhurbaşkanı seçeceksiniz.' söylemi ve eylemi gerçekleştirildi. AK Parti tek başına iktidar olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmayla karşı karşıya kaldı. Daha sonra ülkemiz ve bizler için çok daha önemli ve dönüm noktası olan 15 Temmuz süreci oldu. 15 Temmuz darbe girişimin 28 Şubat ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. 28 Şubat'ta ülkenin kendi kaynaklarıyla kendi içinden çıkan bir yapı, kendi ülkesine, siyasetine, kültürüne, toplumuna, yabancılaşabiliyor ve darbe yapma girişimi içerisinde bulunabiliyor. Tabi 15 Temmuz darbe girişiminde Cumhurbaşkanımızın öncülüğü ve halkımızın direnmesiyle geri tepmesi ve psikolojik anlamda üstünlüğün ele alınması çok önemli. 28 Şubat'ta askerin gücünden bahsediyoruz ama bu sadece silah gücü değil, bu bir tasavvur. Toplum daha önce buna karşı direneceğini, kendi haklarını ve iradesini aktif bir şekilde ortaya koyabileceğini düşünemiyor, sadece seçimlerde kendilerine müsaade edilmesinde gösteriyordu. 15 Temmuz bu anlamda Türkiye'deki toplumun aktif olarak siyasete katılması, bir örneği ve öncüsü olması dolayısıyla önemli. Bu bağlamda 28 Şubat sürecinin en aza indirildiği dönem kanaatimce 15 Temmuz darbe girişiminde halkın gösterdiği duruştur. 15 Temmuz 2016 ile beraber darbe süreci artık belli bir etki düzeyini azaltacak seviyeye geldi.

"2021 yılında olmamıza rağmen ülke hala darbe anayasasıyla yönetiliyor"

2021 yılında olunmasına rağmen ülkenin hala darbe anayasasıyla yönetildiğine dikkat çeken Tuncel, "Tabi ülkede önemli değişiklikler oldu. Özellikle Turgut Özal döneminde 141, 143 ve 163'üncü maddeler değiştirildi. 1999'da Avrupa Birliğine giriş süreciyle beraber ordu-siyaset ilişkisinde, sivil toplum yapılanmalarının öne çıkması, ifade özgürlüğü, insanların gözaltına alınması, yargılanma süreçlerinin daha objektif olması gibi çok önemli değişiklikler oldu ama biz daha 1982 darbe anayasasıyla yönetiliyoruz. Bu anlamda psikolojik üstünlüğün Anayasa bağlamında da değişmesi gerekiyor. Bugünlerde yeni anayasa çalışmaları gündeme getiriliyor. Aslında Türkiye bu anlamda birçok konuda; ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve teknolojik olarak mevcut Anayasa'nın çok daha ötesine geçmiş durumdadır. Daha derli-toplu, daha kısa, özgürlükleri daha çok ve açıcı bir Anayasa'ya ihtiyaç duyuyor. Evet Türkiye bu anlamda özgürlükleri açmak için çaba sarf ediyor ama bir taraftan da yine 'Acaba yeni sorunlarla karşılaşabilir miyiz?' korkusu ve endişesi var. Ama artık bu korku ve endişeyi aşmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye toplumu daha iyi bir Anayasa'yı hak ediyor. Bu anlamda bir bütün olarak Anayasayı düşünmemiz lazım. Özgürlükler konusunda adil yargılanma konusunda kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması konusunda sorunlar yaşıyoruz. Bunları aşabilmemiz için mutlaka Anayasa çalışmalarını çok daha detaylı ve kapsamlı bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Siyasi irade bu konuda gerekli çalışmaları yaparak iradesini ortaya koyarsa inanıyorum ki toplumumuz da buna gerekli desteği verecektir." dedi.

"Adaletin bir an önce tecelli etmesi gerekir"

28 Şubat mağdurlarına da değinen Tuncel, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

İşini kaybedenler uzun bir süre olsa da işini yine kazandı. Ordudan atılanlar ile ilgili yapılan düzenlemelere göre çeşitli yönlerle tanzim yoluna gidildi. Ama özellikle üniversitede o dönemde okuyup da başörtüsü dolayısıyla okullarından atılanlar var, onların mağduriyetleri hala giderilemedi. Sık sık gündeme getirilmeye çalışılıyor ama sesleri duyurulamıyor. 1998-1999 ve 2000 yılında okulunu bitirmeleri gerekirken daha sonra kendilerine afla imkân sağlandı. Af da çok ayrı bir kavram. Bu insanlar ne yanlış yapmış ki af olunuyor. Bunlar yaklaşık 12 yıl sonra okullarını bitiriyorlar. Evlenip çoluk çocuğa karışmışlar farklı sorunlar yaşamışlar yeni öğrencilerle beraber aynı sınava girin ve hakkınızı kazanın denildi. Biz devletin sürekliliğini esas olduğunu biliyoruz. Devlette süreklilik esassa devlet bu mağduriyetleri de göz ardı etmemeli. Adaletin tecellisinin bir an önce olması çok önemli, çünkü geç gelen adalet, adalet değildir.

"İnönü Üniversitesi bu anlamda mağduriyetlerin çok yaşandığı bir yerdi"

28 Şubat sürecinde aralarında Malatya İnönü Üniversitesi'nin de bulunduğu birkaç üniversitede çok daha sert tedbirlerin alındığı ve öğrencilerin daha fazla mağdur edildiğine vurgu yapan Tuncel, "Personellerden de mağdur olanlar oldu ama en çok öğrenciler mağdur oldu. Bizlerin mağduriyeti, öğrencilerin yaşadığı mağduriyetler karşısında bir hiçti. İnönü Üniversitesi bu anlamda mağduriyetlerin çok yaşandığı bir yerdi. O dönemde rektörlük yapan Ömer Şavlak asker kökenliydi ve Malatya'yı iyi tanımayan birisi olarak özel olarak buraya gönderilmişti. Ne kadar seçilmiş görünse de buraya atanmış birisiydi. Burada bazı üniversite hocaları ve araştırma görevlisi olanlar da mağduriyetler yaşadı. Birçok kişi üniversiteyi bırakıp başka kuruma veya başka üniversiteye geçmek durumunda kaldı. O dönem de biz de 28 Şubat'ın artçı etkilerinden etkilenen kişilerdendik. Sonraki süreçte üniversiteden ayrılmak zorunda kaldım başka işlerle meşgul oldum daha sonra 2010 yılı sonrası tekrar geri döndüm." dedi. (İLKHA)