Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, son yıllarda gündeme gelen kötü dünya sendromunun Covid-19 döneminde hızlanacağına ifade etti.

Toplumdaki sevgi ve güven duygusunun çok önemli olduğunu belirten Tarhan, "Bu duygular toplumu bir arada tutan en önemli duygulardır. Bu duyguları toplumda canlandırabilmek önemlidir. Bu dönemde yalnızlık hissini en çok yaşayan grup ise gençlerdir." dedi.

"Aşı konusunda toplumu bilgilendirme hızla değerlendirilmeli"

Araştırmada öne çıkan bazı önemli noktalara da dikkat çeken Tarhan, "Örneğin insanların yüzde 39’unun aşı olmayı düşünmediğini görüyoruz. Aşı konusunda çok ciddi bir şekilde komplo teorileri yazılıyor. Sonuçlarla birlikte bu teorilerin halen toplum tarafında yüzde 39 oranında etkili olduğunu söyleyebiliriz. Aşı konusunda toplumu bilgilendirme faaliyetlerinin hızla değerlendirilmesi gerekir." diye konuştu.

Tarhan, "Toplumdaki kanaat önderlerinin bu konuda açıklamalar yapmaları ve adımlar atmaları gerekiyor. Güvenilirliği ele aldığımızda en çok uzman hekimlere güvenildiğini görüyoruz. Sağlık krizi yönetim politikalarında da ilk defa bir kurumun güvenilirlikte ikinci sırada yer alarak ön plana çıkması, bu politikaları yürütenlere toplumun güvenmesi büyük bir şans olarak değerlendirilebilir. Otobüste, uçakta veya gemide yolculuk ederken kaptana güvenirseniz rahat edersiniz, güvenmezseniz devamlı korkar ve tedirgin olursunuz. Şu anda sağlıkla ilgili yetkililere ve politikalara güvenin yüksek olması sağlık politikalarında önemli. Bilim Kurulu’nun da stratejik olarak büyük bir etkiye sahip olduğunu, her konunun konuşulup analiz edilmesi açısından önemsendiğini söyleyebiliriz." diye konuştu.

"Korkuyu paniğe dönüştürmemek ve rasyonel sınırlarda tutabilmek önemli"

Araştırma sonuçlarından birisinin de insanlarda korku düzeyinin yüksek çıkması olduğunu belirten Tarhan, "Korkunun ön planda çıkması aslında sadece Türkiye özelinde değil küresel olarak çıkması çok anlamlı. Korku duygusu doğal ve insanın önlem almasını sağlayan bir duygudur. Rasyonel korku faydalıdır. Rasyonel olmayan korku insanı kaçınmaya ve ruh sağlığının bozulmasına iter. O yüzden korkuyu paniğe dönüştürmemek ve rasyonel sınırlarda makul bir düzeyde tutabilmek önemli. Bunun için de toplumu bilgilendirme faaliyetleri sürdürülmelidir." şeklinde konuştu.

 "Sosyal dayanakların zayıflaması da psikiyatrik hastalıkların artışında üç ana unsurdan birisidir"

Coronavirüs ile birlikte aile içi dayanışmanın arttığını vurgulayan Tarhan, "Kendinden çok aileyi düşünme davranışı toplumumuzda yüksek. Bu durum olumsuz değil olumlu bir boyuttur. Bir kişi ailede iflas ettiyse yardım edilir, davranış değişiklikleri, içe kapanma ya da intihar eğilimleri olduğu zaman hemen ailedeki diğer bireyler yardım etmeye çalışır. Bu bizim toplumumuzun artı değeridir. Gelişmiş ülkelerde bu değer kaybedildiği için intiharlar çok ön planda. Japonya sosyal dayanakları zayıf ve bireyselleşmeyi kültür olarak teşvik ediyor. Kuzey Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerin çoğunda durum bu şekilde. Bireyselleşme adı altında yalnızlaşma ortaya çıktı. Sosyal dayanakların zayıflaması da psikiyatrik hastalıkların artışında üç ana unsurdan birisidir. İnsanın hayattan beklentilerinin artması, sosyal dayanaklarının zayıflaması ve kişinin tüketim odaklı bir yaşam felsefesi geliştirmesi olarak bu unsurları açıkça belirtebiliriz." ifadelerini kullandı.

Kötü dünya sendromunun 3 tepkisi

Araştırmada, toplumun yüzde 20-25'inin evden çıkmamayı tercih ettiğini söyleyen Tarhan, "Toplumda her zaman yüzde 3 oranında marjinaller vardır. Yüzde 3 oranında ortalama zekâsı düşük ve yüzde 3 oranında ortalama zekâsı yüksek kişiler vardır. İkisi de özel gruplar sayılır. Zekâ testlerinde çan eğrisinin iki ucu da yüzde 3’tür. Burada baktığımızda çan eğrisinin iki ucunun da yükseldiğini görüyoruz. Bu demektir ki önümüze psikososyal riskler daha çok gelecek. İnsanların yüzde 71’inde kötüye gidecek algısının olması kötü dünya sendromu dediğimiz duruma işaret ediyor. Son yıllarda gündeme gelen kötü dünya sendromu, Covid-19 döneminde hızlanacak gibi görünüyor. Kötü dünya sendromunda üç türlü tepki oluyor. Bazıları içine kapanıyor ve kaçıyor. İmkânı olanlar farklı yerlere kaçmayı planlıyor. Diğer kitle depresyona giriyor. Bu kişilerde gelecek ve hayat güvende değil duygusu oluyor. Bir grup kişi de saldırganlaşıyor ve suç, şiddet olayları artıyor." dedi. 

"60 yaş üzeri insanlar için politikaları gözden geçirmek gerekiyor"

Gençlerde yalnızlık duygusunun arttığını belirten Tarhan, "Çok sık yalnız hissediyorum diyen gençlerin oranı yüzde 44. Diğer insanlarda ise bu oran yüzde 30 seviyesinde. İleri yaşta insanların hayatlarında ilk defa antidepresan kullandıklarını gördük. İleri yaştaki insanların kendilerini faydasız gibi hissetmeleri, eskisi gibi çocuklarının ziyaret etmemeleri, toplum tarafından dışlandıklarını hissetmeleri ileri yaştaki insanları çok olumsuz etkiledi. 60 yaş üzeri insanlar için politikaları gözden geçirmek gerekiyor." diye konuştu.

"Toplumda sevgi ve güven duygusu güçlendirilmeli"

Toplumu bir arada tutan sevgi ve güven gibi duyguların güçlendirilmesinin gerekliliğini vurgulayan Tarhan, "Bu duygular toplumu bir arada tutan en önemli duygulardır. Bu duyguları toplumda canlandırabilmek, ailede krizde söylediğimiz iki kavram vardır. Şefkat sevgiden daha büyüktür. Çünkü onun içerisinde koşulsuz sevgi vardır. Nezaket duygusu da saygıdan daha büyüktür. Onun içerisinde kırıp dökmeden her sorunu konuşabilme boyutunda düşünerek saygı göstermek vardır. 'Toplumda şefkat ve nezaket duygularını nasıl arttırırız' konusunu bunları önemseyerek politikalar belirlenirse toplumdaki gereksiz gerilimlere kışkırtıcı şekilde sonuç almak isteyen kişilere karşı en güzel cevabı vermiş oluruz." şeklinde konuştu.  

"Pandemide gençleri ve ihtiyaçlarını önemsemeliyiz"

Salgın sürecinde en çok önemsenmesi gereken gurubun gençler olduğunu ve gençlerin çabuk kırılabildiğini hatırlatan Tarhan, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Özellikle 16-24 yaş grubuna özellikle önem vermek gerekiyor. Bu yaş grubunun üç özelliği vardır. Her zaman her dönemde böyledir. Osmanlı’nın son döneminde de Fransız ihtilalinde de böyleydi. Kendilerini dışlanıyor ve önemsiz görüldüklerini hissederlerse protest oluyorlar. Protest olmamaları için gelir eşitliğinin, gelir adaletinin ve ayrımcılığın yapılmadığı daha çok adalet duygusunun önemli olduğunu hissetmeleri gerekiyor. Bu onlarda güven oluşturur. Diğer güven oluşturan duygu da özgürlük duygusudur. Özgürlüğünün kısıtlanmadığını hissederlerse geleceklerini güven altında hissederler. Yurt dışında okumak isteyen gençlerde artış varsa bu gelecek kaygılarının yüksek olduğunu gösterir." (İLKHA)