Mehmet Özcan - DOĞRUHABER
 
ANALİZ - Başbakan Erdoğan`ın 27 Şubat günü Viyana`da Medeniyetler İttifakı Forumu`nda siyonizmi insanlık suçu olarak nitelemesi, israil`in ve israil korumacılığı yapan Amerika, BM ve siyonist lobilerin sert tepkisine neden oldu. Ancak İslam dünyasından Erdoğan`a, ortak düşman olarak görülen siyonizmin insanlık suçu olduğuna dair söylem ve eylemde herhangi bir destek verilmemesi, Müslümanların içinde bulunduğu acı tabloyu gözler önüne seriyor.
 
Siyonist Ve Yandaşlarından Sert Tepki
Siyonist israil rejimi başbakanı Benjamin Netanyahu, Erdoğan`ın bu sözlerini `benzerlerinin dünyadan silindiğini düşündüğümüz karanlık ve hakaretâmiz bir ifade` olarak nitelerken siyonist Cumhurbaşkanı Şimon Peres ise "Esefle karşılıyorum. Cehaletten kaynaklanıyor. Nefret alevlerini harlayan, tamamen gereksiz ve temelsiz bir açıklama" dedi.
 
Erdoğan`ın `İslamofobi`nin de siyonizm, faşizm ve anti-semitizm gibi insanlık suçu olarak görülmesi gerektiği` yönündeki çağrısına Yahudi lobisinin etkisindeki medya saldırgan bir yaklaşım sergiledi.
 
ABD`nin Beyaz Saray Sözcüsü Tommy Vietor tarafından yapılan açıklama ise şöyle oldu: "Erdoğan`ın siyonizmin bir insanlık suçu olduğu yorumunu reddediyoruz. Bu yorum saldırgan ve hatalıdır." ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de Ankara`ya yaptığı gezide Erdoğan`ın siyonizmi insanlık suçu olarak değerlendirmesinden rahatsızlığını açıkça dile getirirken BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun da Erdoğan`ın sözleri için `talihsiz bir açıklama` yorumunda bulundu.
 
Siyonistleri hiddetlendiren sebepler neydi?
Peki, siyonistleri ve yandaşlarını bu kadar hiddetlendiren `Tıpkı siyonizm gibi, tıpkı anti-semitizm gibi, tıpkı faşizm gibi, İslamofobinin de bir insanlık suçu olarak görülmesi kaçınılmaz hal almıştır` cümlesi siyonist çevrede tam olarak ne gibi tahribatlar yaptı ve yapacak ki ardı sıra bu açıklamalar yapıldı.
Birincisi: Bu cümleyi sarfedenin İslam dünyasının en önemli ülkesi konumundaki Türkiye gibi yüzde 99`u Müslüman olan ancak batının kendi müttefiki olarak gördüğü bir ülkenin Başbakanından gelmesi…
İkincisi: 11 yıldır tek başına iktidar olan Türkiye`nin başbakanı olarak siyonist israil rejimine ve liderlerine karşı tutumu dolayısıyla gerek ülke içinde ve gerek Arap toplumu ve İslam dünyasında sözüne itibar edilmesi nedeniyle kullandığı `siyonizm bir insanlık suçudur` cümlesinin tüm dünyada zemin bulması endişesi…
Sebepler çoğaltılabilir ancak her türlü insanlık dışı uygulamayı yapan, yaptıran haçlı-siyonist zihniyetin, kendine çok yakın ve önemli müttefiki olarak gördüğünü söylediği bir ülkenin başbakanına bu denli sert çıkması, Türkiye Cumhuriyeti`nin sistem ve süren ilişkiler anlamında halen batıyla derin bağlarının olduğunu açık bir şekilde ifşa ediyor.
 
BM 1975`te Siyonizmi Irkçılık Olarak Tanımlamıştı
Geçmişe bakıldığında siyonizmin, 1975`de BM Genel Kurulu`nda insanlık suçu ve ırkçılık olarak nitelendiği, ancak 1985`de Amerikan baskısı altında yapılan bir diğer oylama ile bu nitelemeden temize çıkarıldığı görülebilir. Ama Amerika ve güdümündeki BM`nin israil`i insanlık suçu ve ırkçılık yapan bir rejim olarak görmemesi, dünyanın diğer halkları ve devletlerinin de aynı pencereden bakacağı anlamını doğurmuyor. Ancak tüm olanlara rağmen siyonistlerin onlarca yıllık işgal ve katliamları karşısında İslam ülkelerinin başındaki kuklaların ölü sessizliği de bir insanlık suçu olarak görülebilir.
 
Siyonist İsrail`in Yaptığı Katliamlardan Öne Çıkanlar
İsrail terör rejimi, İkinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere`nin mandası altındaki Filistin topraklarına yine İngiltere`nin eliyle 1948`de kuruldu. Kurulma aşamasında ve öncesinde, yüz binlerce Filistinli, Yahudi İrgun Tedhiş Hareketi`nin saldırılarıyla katledildi, bölgeden sürüldü. Sadece 700 binden fazla Filistinli 1948`de topraklarından sürüldü. Sürgünler sonraki yıllarda da hep sürdü. Nitekim işgal edilen Filistin toprakları içinde ve dışında yapılan katliam-soykırım-sürgünler, açık-seçik bir insanlık suçunun onlarca yıldır işlendiğini ve halen de devam ettiğini gösteriyor. Bu katliamlardan bazıları kısaca şöyle:
 
1946, Der Yasin Katliamı: 1946 senesinde, Filistin köyü Der Yasin`e giren Moşe Dayan`ın liderliğindeki çete, uyumakta olan 576 Filistinliyi bomba ve otomatik silahlarla tarayarak öldürdü. Moşe Dayan, ilerleyen yıllarda israil Savunma Bakanı; çetenin en acımasız fertlerinden biri olan bayan Golde Meir ise israil Başbakanı oldu.
Çetebaşı Menahem Begin: Bu katliamdan sadece bir ay önce de daha sonra başbakan olacak Menahem Begin`in başında olduğu bir başka çete, Kudüs`te İngiliz yönetiminin yerleşmiş olduğu ve dörtte üçü sivil halka açık olan yedi katlı lüks Kral Davud Oteli`ni 350 kilo TNT ile havaya uçurmuş, 91 kişinin ölmesine sebep olmuştu.
1953 Şaron katliamı: İlerleyen yıllarda israil`in başına gelecek olan Ariel Şaron da ilk katliamını, 1953 yılında bir Filistin köyünü basıp 60 kişiyi katlederek gerçekleştirdi.
1982 Sabra ve Şatilla katliamı: Katliamlar üzerine kurulu yıllar geçiren israil`in hafızalarda yer tutan en önemli katliamlarından biri ise 1982 yılında gerçekleşti. Şaron`un yol vermesi ve emriyle Hristiyan Falanjistler, Lübnan`daki Filistinlilerin yerleştiği Sabra ve Şatilla kamplarını bastı, 600 kişiyi doğradılar. Bu katliamda, bin 800 kişi de kayboldu.
2002 Cenin Katliamı: İsrail`in hafızalarda en fazla iz bırakan katliamlarından biri de 2002 yılında Cenin`de gerçekleşti. İsrail uçakları ve helikopterleri, havadan attıkları füzelerle bütün bir kampı imha etti, ardından buldozerlerle enkazı ezdi. Bu katliamda bilanço en az bin olarak ifade edildi.
2009 Gazze Saldırısı: İsrail ordusu, Işık Bayramı`nın devam ettiği 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze`ye havadan, karadan ve denizden füze ve fosfor bombalarıyla saldırı başlattı. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 1500 kişi katledilerek şehid edildi.
2010 Mavi Marmara Katliamı: Türkiye`den, ambargonun halen sürdüğü Gazze`ye yardım götürmek için denize açılan Mavi Marmara insani yardım gemisi, Akdeniz`de, uluslararası sularda terörist israil`in saldırısına uğradı. Bu olayda 9 Türkiyeli Müslüman şehid edildi.
 
Haçlı-Siyonist İttifakının Emrindeki Kurumlar
Sonuç itibariyle siyonist israil, Filistin`i işgal ederek yerleştiği günden bugüne yaptığı katliamlar ve sürgünlerle zaten bir insanlık suçu işliyordu ve işlemeye de hala devam ediyor. Ancak sözde tarafsız olan Birleşmiş Milletler gibi lağvedilmesi gereken bir kurumun, işgal edilen toprağın bir İslam ülkesi olması ve katliamı yapanın siyonistler olması veya haçlı-siyonist ittifakı olması nedeniyle ses çıkarmazken yapılan vahşetlere karşı sessiz kalmayanlara, direnenlere karşı şahin kesilmesi kabul edilemez bir durumdur.
 
Diğer yandan Uluslar Arası Atom Enerjisi Kurumu`nun(UEAK), Amerika`nın, Avrupa`nın ve yine israil`in elinde yüzlerce hatta binlerce nükleer bomba olmasına rağmen sessiz kalması, ancak nükleer enerji ürettiğini belirten İran`a karşı yaptırımlar uygulayarak uygun saldırı ve işgal zemini hazırlaması yine aynı çerçevede görülmesi gereken gerçeklerden sadece bir örneği teşkil ediyor.
 
Gücünü ayrı durarak parçalamış Müslümanlar şunu artık iyi bilmelidirler ki Birleşmiş Milletler(BM), NATO ve Uluslar Arası Atom Enerji Kurumu(UEAK) gibi güdümlü kurumlar, siyonist-haçlı ittifakının menfaatleri dışında hareket etmez. Bundan dolayıdır ki işgal edilen topraklar hep İslam beldeleri, akan kan da sürekli Müslüman kanı oluyor. Bu duruma sessiz kalmamak için artık vicdan sahibi herkesin sesli düşünerek üstüne düşeni yapması ve `Siyonizm bir insanlık suçu` kavramını yaygınlaştırarak İslam`ın adil sisteminde yargılama zemininin oturtulması için yardımcı olması gerekir.