İşte Hizbullah`ın resmi sitesi Huseynisevda.net`te yayınlanan Hüseyin Velioğlu`nun hayatını konu alan yazı dizisinin 8. bölümü....

Diyarbakır şehri, bölgedeki konumundan dolayı Şehid Rehber ve arkadaşları buraya özel önem veriyor, faaliyetleri oraya taşımayı ve oradan yürütmeyi istiyorlardı. Bir yandan bölgenin her tarafına, bütün medreselere, mollalara, feqilere, İslami hassasiyeti olanlara gidiliyor, diğer yandan bunlar arasında organik bağlar oluşturuluyordu. Ancak her ne kadar çalışmalar gizli yapılıyor, bireyler arasındaki organik bağlar, düzenlemeler ve irtibatlar gizli tutuluyorsa bile, yine de birbirlerine kolayca ve risksizce ulaşabilecek, onlar için bir buluşma yeri olacak ve aynı zamanda çalışmalara merkezlik edebilecek bir yere ihtiyaç duyuluyordu.

Bu amaçla Şehid Rehber Diyarbakır’ı faaliyetlerin merkezi olarak seçti ve Diyarbakır Melik Ahmet Caddesi Avrupa pasajında daha önce kurduğu Diyar Ticaret, İthalat ve İhracat Ltd. Şirketini açtı. Şehid Rehber’in bir eniştesi vardı. Çok iyi bir insandı, Allah rahmet etsin, sonradan ailece geçirdikleri bir trafik kazasında vefat etti. İzmir’de kalıyordu, inşaat işleriyle uğraşıyordu. Şehid Rehber’i çok seviyordu. Ticaret yapsın diye Şehid Rehbere bir miktar para vermişti. Yukarıda ismi geçen Diyar Ltd. şirketi bu para ile kurulmuştu.

Bu iş yeri bir masa ve birkaç sandalyeden oluşan bir büro idi. Artık bu şehirde bir buluşma adresleri ve bir oturma yerleri olmuştu. Fakat bu birkaç ay kadar kısa bir müddet devam etti. Çünkü bu büro, yapılan yoğun çalışmalar karşısında yetersiz kalıyor ve gereken fonksiyonu icra edemiyordu. Bu şirket hiçbir ticari faaliyet yürütmeden kapatıldı.

Bu fonksiyonu ancak bir kitabevi icra edebilirdi. İşi ve özelliği itibariyle buna uygundu. Bu nedenle 1983 yılının sonbaharında Diyarbakır’da İLİM KİTABEVİ açıldı. Diyarbakır bölgenin merkezi ve başşehri durumundaydı. Orada üniversite ve ona bağlı birçok fakülte vardı ve bölgenin her tarafından gençler okumaya geliyordu. Kitabevi hem bir buluşma adresi olacak ve hem de okumaya ağırlık verilecek, buradan bütün bölgeye kitap gidecekti. Aynı zamanda üniversite gençleri üzerinden bütün bölgeye daha kısa yoldan ulaşılacaktı. Aynen öyle de oldu.

Bu konuda muhterem İ. Bagasi şunları aktarmaktadır: “Diyarbakır hepimizin arzusuydu. Daha Cemaatin ilk zamanlarında tüm arkadaşların kalbi Diyarbakır üzerine atıyordu. Diyarbakır’da mutlaka faaliyetler yoğunlaşmalı, Müslümanlar orada çalışmalı kanaati hakimdi. Diyarbakır’da kim etkin olursa bölgede de etkin olur gerçeği ilk günden beri burayı hedef haline getirmişti. Diyarbakır; bürokrasinin, hastanelerin, ticaretin, üniversitenin de merkezi idi. Dolayısıyla oradan hem ulaşım hem iletişim hem sosyal ve siyasi olarak etkileşim çok daha fazla idi. Şehid Rehber’in ‘Kelha Amed’ şiiri bu hasretin ifadesidir.”

“İlim kitabevinin açılmasına gelince; bizim legal hiçbir alanımız yoktu. Bize hem adres olsun, hem görüşme ve iletişim yeri olsun diye buna ihtiyacımız vardı. Bizim en büyük silahımız kitaptır, bu mücadelenin temelinde kitaptan daha etkin silah yoktur. Kitapevi çok amaçlıydı; hem adres, hem kitap ihtiyacını karşılama, hem okumayı yaygınlaştırma ve hem de bölgenin birçok yerindeki diğer kitabevlerinin kitap ihtiyaçlarını karşılamada dağıtım merkezi görevini görme gibi pek çok fonksiyon üstlenmişti.”

“İlim Kitabevi, dışarıdan gelen insanların adresi idi. Doktora gelenlerin, üniversite imtihanına gelenlerin, ticaret için gelenlerin, Cemaatin davet ettiği insanların adresiydi. O dönemde üniversite giriş sınavları sadece Diyarbakır’da yapıldığı için imtihanlara yüzlerce öğrenci geliyordu. Hepsiyle ilgileniliyor ve evlere yerleştiriliyordu. Kitapevinin açılmasından sonra diyebilirim ki misafirsiz gün geçmiyordu. Bütün bu insanlar, kaç kişi gelmiş, kimler nereye gidecek, organizesi yapılıyordu, gruplara ayrıştırılıyordu, yerli arkadaşların Rehberliğinde herkes 3–5 kişi alıyordu, şehri gezdiriyordu, ilgileniyordu, gece misafir ediyordu, sabahleyin işi için onlara refakat ediliyordu.”

“O dönemde bölgenin her tarafından yüzlerce molla Diyarbakır’a değişik yerlerden davet ediliyor, Cemaat mensuplarının evlerinde ağırlanıyordu. Bir kaç gün devam eden bu program çerçevesinde hepsi görülüyor, cemaatsel hesapları alınıyor, kim nerededir, ne yapıyor, faaliyetleri hangi seviyededir, ne tür sorunları vardır… türünden teşkilati görüşmeler yapılıyordu. Şehid Rehber bütün bunlarla ya birebir ya da küçük gruplar halinde yüz yüze görüşmeler yapıyordu.”

Şehid Rehber, kitabevinin açılmasından sonra genelde Diyarbakır’da kalmasına rağmen 1988 yılına kadar evini ve ailesini Batman’da bırakmıştı. 1988’de ise ailesiyle birlikte evini de Diyarbakır’a taşıdı.

Şehid Rehber, o dönemde, yakın arkadaşlarıyla birlikte bir ekip kurarak, eğitim faaliyetleri çerçevesinde Fi Afakit–Tealim, Yoldaki İşaretler, Fizilal–il Kur’an, Hasan El Benna Risaleleri ve Cem’ul–cevami’, Kifayetül Ahyar, İmam Nevevi’nin Erbain’i gibi kitaplar bastırdı. Bunların bir kısmını Türkçeye tercüme ederek basmakla birlikte, bir kısmını da Arapça bastırdı. Bu kitapları bastırmaktan amaç; “Medreseliler” ile “Mektepliler” arasındaki fikir ve düşünce ayrılıklarını ve aradaki farkları bertaraf edip, aynı kaynaklardan beslenerek akide, fikir ve düşünce birliğini oluşturmaktı.

Şehid Rehber, hiç ara vermeden dolaşmaya devam ediyor, sürekli yanına birkaç arkadaşını alarak ilçelere, köylere, oralardaki mollalara, medresede okuyan talebelere, İslami şahsiyet sahibi olanlara uğruyor, onlarla konuşup sohbetlerde bulunuyor, yeni tanıdıklarına daveti götürüyordu. Onlar da Diyarbakır’a geliyorlar, kitabevine uğruyorlar ve Şehid Rehber’i görüyorlardı. Bu vesileyle bölgenin hemen hemen her yerinden insanlarla hem tanışma gerçekleşmiş, hem birçoğuyla düzenli irtibatlar kurulmuş ve dolayısıyla karşılıklı gidiş gelişler oluşmuştu. Tabi bölgenin pek çok yerinden üniversiteyi kazanan yüzlerce genç de bu vesileyle ilim kitabevine referanslı olarak gelmiş oluyordu.

Muhterem İ. Bagasi konuyla ilgili bir anısını şöyle ifade ediyor: “Kitabevine ben bakıyordum. Şehid Rehber arada bir gelip otururdu. Akşam saatlerinde kitapevini kapatıp duruma göre Bismil, Silvan, Çınar veya köylere gidiyorduk, göreceklerimizi görüyorduk, gece mecburen oralarda kalıp sabah erkenden yine servis arabalarıyla geri gelip kitapevini açıyorduk. Yani Diyarbakır’a yerleştikten sonra gidiş gelişler azalmadı, hatta daha da çoğaldı. Köylere gidiliyordu, ilçelere gidiliyordu, bu sefer artık sadece biz değil, diğer bazı molla ve üniversiteli arkadaşları gönderip oralarda sohbet ettiriyorduk, gidiş gelişler çoğalmıştı.”

M.E. Adlı Cemaat mensubu, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Bir gün Şehid Rehber beni çağırdı, bir yere gideceğiz hazır ol dedi. Bir arkadaşın arabasıyla gelip beni aldılar. Yanında iki molla arkadaş vardı. Birlikte Bingöl’e gittik. Gece oraya vardık. Orada M.E.’ye misafir olduk. Gece, Molla ve öğretmenlerden oluşan birkaç kişi daha geldiler. Geç saatlere kadar sohbet edildi. Ertesi gün de başka arkadaşlar ile görüştük. Bir sonraki gün Bingöl’den çıktık. Solhan’a, oradan da Muş’a gidecektik. Ovaya inmek üzere iken Şehid Rehber: “Benim Zivzêr köyünde Molla Şefik adında molla bir arkadaşım var, onu ziyaret edelim” dedi. Köy yoluna saptık, yolda köyden gelen birkaç kişiyle karşılaştık, Şehid Rehber molla arkadaşını sordu, evde olmadığını söylediler. Bunun üzerine Muş yoluna devam ettik. Şehir girişinde trafik kontrolü vardı, bizi durdurup didik didik aradılar. Sonra yolumuza devam ettik. Muş’a gidip iki gece kaldık. Oradan da Bitlis’e geçtik. Bitlis’te Enver hoca vardı, çok yaşlı ama delikanlı biriydi, ona uğradık. Bir gece de Bitlis’te ayrı bir molla arkadaşta kaldık. Gece birkaç arkadaş geldiler, sohbet ettik. Ertesi gün yola çıktık Baykan ile Bitlis arasında heyelan olmuştu. Yolun açılması için epey bekledik. Böylece birçok yere uğrayıp ziyaret, davet ve tebliğ çalışmalarını ifa ederek eve döndük.”

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Diyarbakır merkezinde Cemaatin potansiyeli her geçen gün büyüyor, üniversite öğrencilerinin sayısı hızlı bir şekilde çoğalıyordu. Öyle ki 1985’lerde artık bölgenin her tarafından üniversite okumaya gelen Cemaat mensupları vardı ve Diyarbakır’daki tüm fakültelerde varlıklarını hissettiriyorlardı. Bu yüzden Şehid Rehber, zamanının bir bölümünü de Diyarbakır’da kalıp, gelen giden insanları görmekle geçirmeye başlamıştı. Özellikle üniversite sınavları ve üniversiteye kayıtların yapıldığı zamanlarda kitabevinde oturur, gelen gidenleri karşılar, onlarla yoğun mesai geçirirdi. Bazıları birkaç gün kalırdı. Onlarla hem bireysel ve hem de gelmiş oldukları işleri konusunda ilgilenir, arkadaşları görevlendirerek refakat ettirirdi. Kaldıkları öğrenci evlerine gider, onlarla sohbetlerde bulunur, bazılarıyla düzenli dersler yapardı. Okul bitiminde, gittikleri yerleri yaz boyunca dolaşarak ziyaret eder, onları orada da görür, kaldıkları yerlerde İslami çalışmalar yapmaları için programlar uygulatırdı.

Bu arada Şehid Rehber, Diyarbakır merkezdeki camilere ağırlık vermeye başladı. Üniversite okuyan birçok genci, merkezdeki camilere yönlendirdi ve orada ders halkaları oluşturmalarını istedi. Bilenlerin ders vermesini, bilmeyenlerin ise ders almasını istedi. Camideki bu ders vermeler, Kur’an okunmasından ve tecvid ilminden başlayıp, Siyer ve Tefsir ile devam ederek Arapçaya kadar uzayan bir süreçti. Ancak Kur’an okumayı ve Tecvid ilmini bilmeyenler çok olduğu, özellikle de mahalleli gençler ve çocukların bu konularda çok geri ve yetersiz oldukları için camilerde Kur’an dersi verilmesi işin asıl kısmını oluşturmuştu.

Diyarbakır’daki cami çalışmaları hızlı bir şekilde gelişip yayılmaya başladı. Öyle ki artık her mahallede mutlaka en az bir camide çalışmalar yapılmaktaydı. On yıl sonrasında ise, yani 1995’lerde Diyarbakır merkezdeki camilerin bir kaçı müstesna tümünde faaliyet yürütülüyordu. Toplam 150 cami ve mescitte çalışma yapılmaktaydı ve buralardaki öğrencilerin toplam sayısı 22. 000’i bulmuştu.

Devam edecek...