Fırat Arslan, Murat Dalgın Doğruhaber
Kılık kıyafet, başörtüsü yasağı, kademeli eğitim sistemi, puanlama durumu ve en önemlisi tüm tepkilere rağmen hala sürdürülen karma eğitim sistemi... Her gelen Milli Eğitim Bakanı’nın yap-boz tahtasına çevirdiği ve kangrene dönüşmüş bir eğitim sistemi... Türkiye bir yandan 4+4+4 eğitim sisteminin getirdikleri ve götürdüklerini tartışırken öte yandan kılık kıyafetin serbestliği ve bu serbestlik içinde başörtüsünün durumu tartışmaları alevleniyor. Ancak tüm bu tartışmalar arasında kör düğüme dönüşen eğitim sistemi her gün yeni mağdurlar doğuruyor. İnancının gereği olan başörtüsü taktığı için okul okuyamayan kız öğrenciler, karma eğitim sisteminin vermiş olduğu ahlaki çöküntü, her sabah yıllardır bir asker edasıyla okutulan ‘Andımız’ zulmü, eğitim kurumlarına bitişik ve denetimsiz internet kafeler… Peki, Türkiye’de eğitim nereye gidiyor?
Eğitim alanındaki sorunları ve bu sorunların çözümlerini Doğruhaber’e anlatan Eğitimci-Yazar Ali Erkan Kavaklı sorunların çözümü için öncelikle sivil toplumun bilinçli bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.
İşte Ali Erkan Kavaklı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar…
KARMA EĞİTİM BAŞARIYI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Karma eğitim modelinin getirdiği sorunlar nelerdir? Sizce bu modelin yerine nasıl bir eğitim modeli uygulanmalı?
Karma eğitimin kendisi sorun. Tartışılmaması başka bir sorun. Karma eğitimin temel amacı, toplumda kız ve erkek eşitliğini sağlamaktır. Toplumsal bir projenin 20 sene sonra bir sonucunu almanız lazım. 90’lı yıllara gelindiğinde toplumda kadın- erkek eşitliğinin sağlanamadığı görüldü. Avrupa’yı kast ediyorum. Avrupa’da bu konuda ciddi araştırmalar var. Üniversitede profesör, doçent oranı Almanya’da yüzde 5, yüzde 10’larda seyrediyor. Kadın- erkek eşit olmamış yani. Nerede aksama var diye bakıyorlar. Projenin kendisi yanlış. Sonradan beyin araştırmalarında ortaya çıktı ki kadınların beyni bir başka şekilde programlanmış, erkeklerin beyni farklı şekilde programlanmış. Allah öyle yaratmış. Proje, insan yaratılışına aykırı bir şeyi hedefliyor ve başarısız oluyor. Karma sınıflarda stres meydana geliyor. Erkek, anlamadığı bir konuyu kızlara ayıp olur diye sormuyor. Kız da “erkekler güler” diye sormuyor. Bu sefer iki taraf da kendilerini frenliyorlar. Soru soramıyorlar, derslerde de başarısız oluyorlar. Avrupa’da özel okullar var. Kız-erkek ayrı. Araştırma oraya doğru yöneldiğinde kızları ayrı okullarda okutuyorlar. Batıda son gelinen nokta: erkekler daha çok okuldan kaçıyor. Ve buna paralel cinsel tacizler meydana geliyor. Çünkü iki cinsi bir araya getiriyorsunuz. Özellikle ergenlik çağı döneminde ders, ikinci plana düşüyor. Rekabet olduğunda kızlar aşağılanıyorlar. Duygusal anlamda tecavüzler meydana geliyor. Almanya’daki araştırmalarda, cinsel tacizlerin okulda olduğu ve bunun önlenemediği ortaya çıktı. Bu sefer bir araştırma yapıldı. Kültür Bakanlığı’na bağlı bir araştırma. Bu araştırmadan sonra Almanya’daki devlet okullarında karma olma mecburiyeti kaldırıldı.
IRK AYIRMAK “FRENGİ İLLETİ”DİR
Malumunuz. Her sabah, yıllardır ilkokul öğrencelerine zorla “Türküm..” diye başlayan andımız okutuluyor. Ülkemizde farklı ırklardan insanlar da yaşıyor, özellikle doğu bölgelerinde. Sizce, “Andımız” insanları ayrıştırmaya götürmüyor mu?
Burada ırkçılık kokan bir ifade var. İnsanları, seçmedikleri bir şeyden dolayı avantajlı veya dezavantajlı hale getirmek doğru değildir. Pedagojik değildir, insani değildir. Kimse annesini seçemez. Allah’ın yarattığı insana saygı duymak lazım. İnsanı, insan olarak ele almak lazım. Bu da bize Batı’dan geldi. İslamiyet, insanları insan olarak ve ‘eşref-i mahlukat’ olarak görür. Irk ayırmak, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle ‘frengi illetidir’. Batı bu hastalığı gördü ve 2. Dünya Savaşı’yla bu hastalığa tutulmanın bedelini ödedi. Batının o, 1940-50’li yıllardaki hastalıklarını Türkiye’ye getirip burada ırkçılık yapmanın hiç kimseye faydası yok. Bir an önce vazgeçilmeli. 13. Milli Eğitim Şurası’nda böyle bir karar alındı. Milli Eğitim Bakanlarını, sivil toplum harekete geçmeye çağırmalı.
İLLE DE BİR ŞEY YAZILACAKSA
Bu gibi ırkçı söylemlerin yanında, dağlara yazılan ırkçı yazılar da var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin enteresan bir mektubu var. “Hayatın hayatı, hem nuru hem esası, ihya-ı din ile olur bu milletin ihyası” diyen bir âlim... Millet deyince bütün Müslümanları kast ediyor. Din bizi ayakta tutuyor, kardeş tutuyor. Bizi çekemeyenler var. Bizi, Müslümanları ayırmak istiyorlar. Müslümanların arasında fitne çıksın, savaş çıksın istiyorlar. Bu savaştan faydalanmak istiyorlar, faydalanıyorlar. Helikopterler uçuyor; ne malı? Amerikan malı. Amerikalılar da bu kavganın bitmesini istemezler. Burada Türk-Kürt savaşı olmalı, silah satmalılar ve para kazanmalılar. Bizim kanımızdan, gözyaşımızdan para kazanan devletler var. Bu oyun çok bayatladı. Tekrar, sivil toplumun harekete geçmesi lazım, ne mutlu yazacaksak, “Ne mutlu insanım diyene”, “Ne mutlu Müslüman’ım diyene” Daha güzel bir şey: “İnsanların hayırlısı; insanlığa faydalı olandır” hadisini yazmak lazım dağlara.
BAŞÖRTÜ YASAĞI PEDAGOJİK DEĞİLDİR
Yeni kılık kıyafet yönetmeliğinde de kızların okula başörtülü gelmesi yasak. Bir eğitimci olarak bu yasağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, 1940-50’li yılların askeri üniformasının veya askeri kışla düzenin sivil hayata aktarılmasıdır. Okulların sivilleşmesi lazım. İnsanların gönlüne sevgi, kafasına da ilim ışığı vermemiz lazım. Üstad Bediüzzaman, “Aklın nuru, fünun-u medeniyyedir; vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. İkisinin birleşmesiyle hakikat doğar. Ve talebenin gayreti artar” der. Şekille uğraşmak şekilciliktir. Pedagojik değildir. Bir an önce vazgeçilmesi lazım. Sivil toplumun harekete geçmesi lazım. Bu, son derece önemli bir şey. 1982 yılında askeri darbeden sonra Bülent Ulus’un döneminde bir genelge yayınlanıyor. Oraya dayanır bu yasa. Toplumda başörtüsü yasağıyla ilgili ne bir kanun ne de başka bir şey vardır. O yönetmeliğe paralel, okul yönetmelikleri yapılmıştır. İnsanımızın inancına aykırıdır. Onun için de insanımızı vicdanen rahatsız ediyor. Okula, eğitime karşı da bir tepki oluşturuyor. Zararlı bir yönetmelik, bunların bir an önce değişmesi lazım.
DEVLET İDEOLOJİK BİR TAVIR TAKINAMAZ
Peki, hocam. Sizce okula başörtülü giden kızlara çifte standart uygulanmıyor mu?
Elbette. İnsanın inancı dikkate alınmıyor. İnanca saygı duyulmuyor. Resmen bir ideolojik kavga bu. Tabi ki çifte standart var. Bir an önce bunun sona ermesi lazım. Hüseyin Çelik zamanında eğitimde, ‘Haydi kızlar okula’ sloganı vardı. Tamam gelsin. Birincisi, sen karma eğitim sistemini hala tutuyorsun. Benim inançlı vatandaşım kız çocuğunu okula gönderirken okulda taciz olur mu diye bir endişesi var. İkincisi, inancına uygun giyinmesine de karışıyorsun. Adam, baştan sana tepki gösteriyor. Eğer karşı koyamıyorsa mecburen boyun eğiyor; ama gönüllü de göndermiyor. Devlet ideolojik bir tavır takınamaz.
ÖRNEK BİR İL ÇANKIRI
Son olarak şunu sormak istiyoruz. İnternet kafelerin gençlerimiz üzerinde oluşturduğu ahlaki çöküntüler ortada. Bunun yanında internet adeta hayatın bir vazgeçilmezi. Bu konuda nasıl bir yol izlenmesi gerekir?
Bu, bir sivil çalışma alanı. Buna bizim pedagojik, insani, psikolojik yaklaşmamız gerekir. Böyle bir ihtiyaç var mı? İnternete girmek belki bir ihtiyaçtır ama bizim toplum olarak inanç ve kültürel değerlerimiz var. Çocuklarımıza, gençlerimize insani değerlerimizi aktarmak istiyoruz. Uyuşturucu, alkol, nikâhsız yaşama gibi bizim toplumumuzun hoş görmediği, günah kabul ettiği şeylerden uzaklaşmak istiyoruz, aileyi korumak istiyoruz. Çocuklarımızı ailesine bağlı birer birey yapmak aynı zamanda internet gibi bağımlılık yapan alışkanlıklardan korumak istiyoruz. Çocukların, belli sitelere girmesini engellemek istiyoruz. İnternet yeni bir olgu olduğu için bununla ilgili yönetmelik gibi bir şey yok. Zannediyorum konuyu şöyle ele almamız lazım: İnternet bir arabadır. Arabayı iyi kullanmak için şoförün ehliyete ihtiyacı vardır. Aynı şekilde interneti, televizyonu, cep telefonunu da bilinçli kullanmayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Nasıl ki arabada dikkat etmezseniz hayatınızı tehlikeye sokma riskiniz var, internette de böyle riskler var. Batıda medya ehliyeti diye bir ders okutuluyor okullarda. Milletimizi sağlıklı yetiştirmek istiyorsak, inançlı-ahlaklı insanlar yetiştirmek istiyorsak bu zararlı şeylerden koruyacağız. Bunun okulda ve ailede eğitiminin verilmesi lazım. Mesela, Eğitim Bilim Bakanlığı çocuk filtreli programlar geliştiriyor. Bunların okullarda yaygınlaştırılması lazım. Mili Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer zamanında böyle bir çalışma yapıldı. Tam hayata oturmadı ama ‘Okullar hayat olsun’ dedi. Okullarda bilgisayar sınıfları var, bunların çocuklara açık olması lazım. Ailede benzeri bir çalışma yapılmalı ve internet kafeler sıkı bir denetimden geçirilmeli. Çankırı’da bir vali bunu yaptı. Çankırı; SBS’de , YGS’de, LYS’de düşük bir ildi. Böyle bir vali geldi. Okul saatlerinde çocukların okullardan kaçtığını tespit etti ve okul saatinde internet kafelerin açılmasını yasakladı ve Çankırı’nın eğitim seviyesi yükseldi.
Hocam zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.