Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Şubat'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından "Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz." dedi.

Erdoğan, "Türkiye'de sorunların kaynağının 1960'dan beri darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu ortadadır. Bunun için daha önce yeni bir anayasa girişiminde bulunmuştuk. Anayasa çalışması milletin gözü önünde ve tüm temsilcilerinin katılımı ile olmalıdır ve milletin takdirine sunulması gereklidir. Ülkemizin bu fırsatı kaçırmasından üzgünüz. Belki de ülkemizde yeni bir anayasa tartışması başlamalıdır. Cumhur İttifakı'ndaki ortağımızla bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamasının ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de "Sayın Cumhurbaşkanı'mızın yeni anayasa vurgusu hepimiz için heyecan verici bir müjdedir." dedi.

Bakan Gül "Hukuk reformumuzun temel hedeflerinden biri olan yeni, sivil ve demokratik bir anayasayı hayata geçirmek, geleceğimize, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var." diyerek kamuoyuna duyurduğu anayasa tartışmaları, bir kez daha ülke gündeminin en önemli konuları arasına girdi.

Yeni anayasa tartışmaları hakkında İLKHA'ya konuşan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, yeni anayasanın hazırlanmasında mutabakatların sağlanarak her kesimin dahil olabilmesi ve sıfırdan yapılması gerektiğini söyledi.

Yeni anayasaların yapılmasında farklı yol ve yöntemlerin olduğunu belirten Yılmaz, "Bunlar ülkenin şartlarına göre değişebiliyor. Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Türkiye’de toplumsal mutabakattan ziyade darbe ile iktidara hakim olan güçlerin ideolojileri esas alınarak hazırlanan metinler anayasa diye topluma dayatılmıştır. Bu bağlamda Türkiye'de 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları vardır. Bunlar içerisinde devletin kurucu anayasası olarak kabul edilen 1921 anayasası toplumun farklı kesimlerinin temsiliyeti ile hazırlanan bir mutabakat anayasasıdır. 1961 ve 1982 anayasaları ise darbeciler tarafından hazırlanan topluma dayatılan anayasalardır." dedi.

Yılmaz, "Anayasanın temel niteliği, devlet ile vatandaş arasındaki ilişkiyi düzenler ve aynı zamanda devletin kendi işleyişini düzenler. Yani kendi içerisinde kurumlar arasındaki ilişkileri, yasama, yürütme ve yargının birbirleriyle olan ilişkisinin nasıl olacağının, devlet ile halk arasındaki temel hak ve özgürlükler noktasında halkın devlete, devletinde halka karşı olan sorumlulukların belirtildiği temel metinlerdir. Bu açıdan bakıldığında kurucu felsefe ne ise sonradan da öylece devam ediyor. 1921 ve 1924 anayasaları meclis çoğunluğu tarafından oluşturulurken 1961 ve 1982 anayasaları ise darbe ürünü olup halkın değil, darbecilerin istediklerine göre dizayn edilmiş, darbeleri meşrulaştıran devleti kutsallaştıran anayasalardır." ifadelerini kullandı.

 

"Yani anayasaların hazırlanması süreçlerine her kesimin dahil olabilmesi ve toplumsal mutabakatın sağlanması gerekir"

Anayasanın halkın katılımıyla oluşturulması gereken mutabakat metinleri olması gerektiğine vurgu yapan Yılmaz, "Türkiye'deki anayasalara bakıldığında mutabakat metinleri olmadığı, hâkim bir gücün ve unsurun veya iktidarı bir şekilde elde edenlerin topluma dayattıkları anayasalardır. Özellikle 1961 ve 1982 anayasaları dayatma anayasalardır. Normalde toplumun tüm kesimlerinin görüşleri ve taleplerinin yer alması gerekir. Burada birbirleriyle çatışan birbirine zıt iki farklı düşünce de olabilir. Ama nihayetinde anayasayı hazırlayacak olan komisyon bunları uzlaştırarak hiç kimsenin kendisini ötekileştirilmiş olarak hissetmediği bir metne dönüştürülmesi lazım. Yeni anayasaların hazırlanmasında mutabakatın sağlanması ve her kesimin sürece dahil olabilmesi gerekir." dedi.

Anayasa yapım sürecinde mecliste temsiliyeti olan veya olmayan tüm siyasi partilerin sürece dahil edilmesi gerektiğini hatırlatan Yılmaz, "Çünkü her biri toplumun farklı bir kesiminin temsilcisidir. Kendilerini öteki hissetmemeleri için sadece partiler değil, partileşmemiş olan sivil toplum kuruluşları ile camia ve cemaatlerin de bu sürece katkı sunmaları gerekir. Yani yeni bir anayasadan beklentileri nedir ve nasıl bir anayasa istedikleri konusunda her kesimin taleplerinin alınması lazım." şeklinde konuştu.

"Bir anayasanın yeni olabilmesi için sıfırdan yapılması lazım"

İktidarın önceki yıllarda yeni anayasa çalışmaları kapsamında sivil toplum kuruluşları dahil olmak üzere farklı birçok kesimden anayasa önerileri alındığını söyleyen Yılmaz, "Meclis'teki partilerden eşit oranlarda milletvekilleri alınarak kurulan meclis anayasa komisyonuna üye tayin edildi ve 55 madde üzerinde uzlaşı sağlandı. Sonrasında 2017 referandumunda parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş nedeniyle ve vesayet kurumlarının kaldırılmasına yönelik bazı değişiklikler yapıldı ama anayasanın tümü değiştirilmedi. Toplumun farklı kesimlerinin talepleri yerini bulmadı. Çünkü burada yapılan yeni bir anayasa değildi, sadece 1982 anayasasında bir kısım değişiklikler yapıldı." ifadelerini kullandı.

"Makyajlanmış darbe anayasasına değil, yeni bir anayasaya ihtiyaç var"

Bir anayasanın yeni olabilmesi için sıfırdan yapılması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "Yani, eski anayasanın bir kısım yerlerine rötuş yapılması ya da yeni sisteme uyarlanması yeni değil, yenilenmiş bir anayasa olur. Onun için Türkiye'nin kısmi değişiklerle yenilenmiş veya makyajlanmış darbe anayasasına değil, yeni bir anayasaya ihtiyacı var." diye belirtti.

Yeni anayasanın hazırlanmasında Meclis'teki yeterlilik durumuna da değinen Yılmaz, "Mevcut Cumhur İttifakı'nın milletvekili sayısı, herhangi bir anayasayı referanduma götürmeye ya da mecliste kabul edebilmeye yeterli değildir. TBMM’de Anayasa değişikliği yapılabilmesi için üçte iki çoğunluk gerekiyor. Yani Meclis'teki 600 milletvekilinden en az 400'ünün buna ‘evet' demesi lazım. Anayasa değişikliğini referanduma götürmek için ise beşte üç çoğunluk gerekir. Yani en az 360 milletvekilinin bu değişiklik teklifine evet demesi ile olur. Mevcut meclis aritmetiğinde Cumhur ittifakının milletvekili sayısının toplamı 336’dır. TBMM’de Anayasa değişikliğini kabul etmek veya değişiklik teklifini referanduma götürmek için gerekli olan sayısal yeterliliğe sahip değildir. Bundan dolayı yapılacak olan çalışmada muhalefetteki partilere ve milletvekillerinin desteğine ihtiyacı vardır. Muhalefet partileri de aynı şekilde yeni bir anayasa değişiklik teklifini TBMM’de kabul etmeye veya referanduma götürmeye yeterli sayıya sahip değil. Mevcut tablo karşısında yapılan yeni anayasa tartışmaları fikirsel veya teorik düzeyde kalacak ve pratiğe geçirilemeyecek tartışmalara benziyor." şeklinde konuştu.

"HÜDA PAR olarak 2017 referandumundaki taleplerimizin bir kısmı karşılandı"

Daha önce de anayasada bulunması kriterler ile temel hak ve özgürlüklere, halkın değerlerine aykırı olan hususların anayasadan ayıklanması gerektiğini söylediklerini hatırlatan Yılmaz, "Gerek 2010 yılında Mustazaf-Der döneminde hükümete sunmuş olduğumuz ve gerekse HÜDA PAR olarak 2017 yılında referandum ile anayasada yapılacak değişiklikler ile ilgili bakanlıklara vermiş olduğumuz öneriler doğrultusunda halkın temel değerleriyle uyuşmayan bazı hususlar ile vesayet kurumlarının geriletilmesine yönelik değişiklik taleplerimizin bir kısmı karşılandı. Bu konularda katkımızın olduğunu düşünüyorum." dedi.

"Biz anayasanın tüm vesayet kurumlarından ve ideolojilerden arındırılmasını istiyoruz”

Talep ettikleri anayasanın şu anki Cumhur İttifakı'nın ve muhalefetin kafasındaki anayasayla uyuşmadığını söyleyen Yılmaz, "Biz anayasanın tüm vesayet kurumlarından arındırılmasını istiyoruz. Hiçbir şekilde daha önceki darbe anayasalarını referans almasın. sıfırdan tamamen sivil ve yeni bir anayasa yapılsın. Yani yeni anayasa Meclis içindeki ve Meclis dışındaki tüm siyasi partiler ile STK’ların yönlendirmesiyle toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile yapılmalı. Hiçbir vesayet kurumuna ve ideolojiye yer vermeyecek, fikir ve düşünce hürriyetini öne çıkaracak, adaleti sağlamayı hedefleyecek ve insanı önceleyecek bir anayasa olması lazım." diye belirtti.

“Anayasadaki etnisiteye dayalı vatandaşlık tanımının değiştirilmesi lazım”

İdeolojilerin dayatıldığı anayasada fikir ve düşünce hürriyetinin yer bulamayacağına dikkati çeken Yılmaz, "Çünkü o ideolojiye aykırı fikirler suç veya öteki sayılacak ve dışlanacaktır. Anayasanın tüm vatandaşları eşit kabul etmesi lazım. Tüm vatandaşların düşünce ve etnik aidiyet noktasında eşit olabilmesi için mevcut anayasadaki etnisiteye yani kavmiyete dayalı vatandaşlık tanımının değiştirilmesi lazım." ifadelerini kullandı.

"Anayasada seküler yaşamı dayatan yasaların değiştirilmesi gerekir"

Anayasada inanç ve ibadet özgürlüğünün tam olması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "Bunun için sekülerizmin dayatmasının anayasada yer almaması ve anayasanın laiklik ile laikçiliği dayatmaması lazım. Eğer anayasada seküler yaşam ve laiklik dayatması olursa o zaman inancına göre yaşamak isteyen insanların üzerinde bir baskı oluşturacak ve dindarlar ötekileştirilmiş olacaktır. Yani inancına göre yaşamayı isteyen insanlar bu anayasada kendini bulamayacaklar. Şu anki anayasada seküler yaşamı dayatan yasaların değiştirilmesi gerekiyor. Kısaca anayasa toplumun her kesimini kapsayan, inanca sınırlama getirmeyen, mevcut etnisiteleri dışlamayan tamamen sivil ve yeni bir anayasa olmalı, eskilerin devamı olmamalı." dedi. (İLKHA)