Pakistanlı yazar Mian Saifur Rehman, kaleme aldığı yazıda her yıl 5 Şubat'ın kibirli Hindistan hükümetlerinin ve onların acımasız askeri birliklerinin ellerinde en kötü biçimde baskı ve saldırganlıkla karşı karşıya kalan Keşmirli kardeşlerine verilen desteği ifade etmek için Dayanışma Günü olarak kutlandığını hatırlattı.
"Neden Dayanışma Günü?" diye soran Rehman, "Bugün, dünyamızın Keşmir'de cezasız kalan zalimliklerin bilhassa farkında olmayan bölgelerinde yaşayanlar için, bu zorbalık altında ezilen bölgenin küçümsenen Müslüman çoğunluğu Akhand Bharat'ın (Büyük Hindistan) rüyasıyla sarhoş olan Hindistan'ın yüksek ve güçlü hükümdarlarının gözlerine bakmaya cesaret ettiğinden dolayı, oldukça önemli bir sorudur." ifadesini ekledi.
Rehman, buna ek olarak, bu bölgeyi yutmak için Hindistan hükümetlerinin acımasız yasaları yürürlüğe koyduğuna dikkat çekti.
Rehman, yazısının devamında şunları kaydetti:
"Bunun için 5 Şubat tarihinin seçilmesine gelince, buna eski Pakistan Başbakanı Benazir Butto tarafından, Cemaat-i İslami’nin eski başkanı Qazi Hussain Ahmad'ın tavsiyesi üzerine, Keşmir halkına karşı işlenen bitmeyen zulmü vurgulamak fikriyle karar verildi. Keşmir, BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak küresel olarak tanınan kendi kaderini tayin hakkını talep ettiği için.
Ancak, Hindistan hükümetleri, Keşmirlilerin kitlesel insan hakları ihlallerine yol açan özgürlük sesini bastırmak için devlet terörüne başvurmaya devam ettiler, öyle ki tarafsız gözlemciler, Keşmir'de veya IIOJK'de (Yasadışı Hint İşgalindeki Cammu ve Keşmir) medeniyetin tamamen ortadan kalktığını söylüyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de dahil olmak üzere dünyadaki birçok izleme kuruluşu, Hindistan'ın üstünlük yanlısı liderlerinin antik uygarlığın mirasçıları oldukları yönündeki uzun uzadıya iddialarını çürüten Hint güçlerinin vahşetlerinin bilançosunu yayınlamaya başladı.
Acı verici bir şekilde, tüm bu insanlık dışı faaliyetler, Hintli yetkililer tarafından haksız yere isyan olarak adlandırılan 1988 İntifadasından/ayaklanmasından bu yana Müslümanların hakim olduğu Keşmir Vadisi'nde devam ediyor. Bununla birlikte, şu anda Başbakan Narendra Modi liderliğindeki Bhartya Janata Partisi (BJP) hükümeti, üstünlük zihniyetinin ışığında toplumsal ve sınıfsal nefreti körüklemede tüm sınırları aştı. Müslüman çoğunluğa ait olan Keşmir Vadisi özgürlük savaşçılarına en kötü darbeyi vuranlar oldular. Düşünülebilir ve düşünülemez olan tüm baskı araçları, Hint askerlerinin IIOJK'deki herhangi bir yere arama emri olmadan girmesine ve bölgeyi kasıp kavurmasına izin veren Silahlı Kuvvetler Özel Güçler Yasası (AFSPA) gibi acımasız ve kara kanunların desteğiyle zavallı, zararsız mahkumlara karşı onları daha da gaddarlaştırmak için kullanıldı.
İşgalci Hint askerleri Müslüman Keşmir kızlarına tecavüz ettiler
Bu aynı zamanda farklı siyasi partilerin hükümetlerinin dönemi sırasında da oluyordu, ancak BJP hükümeti neredeyse çılgına döndü. Hint Ordusu yetkililerine, mahkemelerde yargılanmadan masum Keşmirlileri süresiz olarak tutuklamaları için yargı dışı yetkiler veren Kamu Güvenliği Yasası (PSA) ve Sorunlu Bölgeler Yasası da dahil olmak üzere yürürlükte olan başka kara yasalar da var. Bu "muazzam güçler" ile sarhoş olan yaklaşık 300 Hint Ordusu personeli, bir kordona alma ve arama operasyonu sırasında Kunan ve Poshpora köylerinde arsız hayvanlar gibi 150 Müslüman Keşmir kızına toplu tecavüz etti. Ve dünya, 0,7 milyon düzenli ordu ve 0,4 milyon paramiliter personel olarak konuşlandırılan zalim Hint kuvvetlerinin diğer insanlık dışı eylemlerini henüz unutmadı. Tecavüz ve cinsel şiddet, barışsever ve silahsız Keşmirli Müslümanlara kendi kaderlerini tayin hakkını talep ettikleri için tekrar tekrar boyun eğdirmek ve aşağılamak için kullanıldığı gibi, baskı ve şiddetin temel araçlarından birisi olmuştur.
Hindu milliyetçisi RSS Müslümanlara karşı olan aşırı nefretiyle sınır tanımıyor
Bazen, bağımsızlık hareketinden hemen sonra Keşmir'de çatışma çıktığında, Hint birlikleri Keşmir'deki Müslüman kadınlara toplu tecavüzler gerçekleştiren Dogra birliklerinin izinden gidiyormuş gibi görünüyor. Bir dizi bilim insanı ve insan hakları örgütü "tecavüzün Hindistan Ordusu, Merkez Yedek Polis Gücü (CRPF) ve Sınır Güvenliği personelinden oluşan Hindistan güvenlik güçleri tarafından bir savaş silahı olarak kullanıldığını" iddia ediyor. Hintli liderlerin hegemonik ruhunun derinlemesine bir değerlendirmesi yapılırsa, Hindu hakimiyetindeki Hindistan'daki Brahminler veya benzerleri gibi diğer etkili insan kategorilerinin, Hindu olmayanlara sıfır hoşgörü vaazını veren Hindutva felsefesinden ilham aldığı sonucuna varılabilir. BJP'nin manevi gurusu olan ve şiddet içeren yollarıyla dünya çapında tanınan RSS (Hindu milliyetçisi çeşitli grupların çatı örgütü Ulusal Gönüllüler Organizasyonu), Hindu olmayanlara karşı aynı sıfır tolerans felsefesine bağlıyken, Müslümanlara karşı olan aşırı nefretiyle sınır tanımıyor.
Son zamanlarda, BJP önderliğindeki ve RSS'den ilham alan Narendra Modi hükümeti döneminde, Keşmirlilere karşı yapılan zulümler 370. ve 35 A maddelerinin yürürlükten kaldırılması gibi anayasaya aykırı hareketlerle birlikte doruklara ulaştı. Bu anayasaya aykırı hareketler, Hindistan Anayasasının yanı sıra Anayasanın ruhunun tam anlamıyla çökertilmesine benzetilebilir. Bu anayasaya aykırı iptal kararı, Keşmir'in tartışmalı bir bölge olduğu gerçeğinin bilincinde olarak, referandum yapılmasını gerektiren BMGK kararlarına tamamen aykırıdır.
İşgalci Hint birlikleri masum Keşmirlilere karşı şiddeti yoğunlaştırdı
Bu anayasaya aykırı hareketler yetmiyormuş gibi, Hint birlikleri, şu anda en kötü zamanlarıyla karşı karşıya olan masum Keşmirlilere karşı kaba kuvvet kullanımını yoğunlaştırdılar. Hatta kaçırıldıkları, kadınlarının toplu tecavüze uğradığı ve gençlere ölene kadar işkence edildiği günlerden daha kötü bir durumdalar, misket silahlarının ayrım gözetmeden kullanılmasından bahsetmiyorum bile.
Bazı Keşmirliler ölen yakınlarını bahçelerine gömmek zorunda kalıyor
Dahası, IIOJK 500 günden fazladır kuşatma ve/veya abluka altında. Öyle ki, tutuklu olan Keşmirliler neredeyse hasta yakınlarını hastanelere nakletmek için özgürce hareket edemiyor bile. Ayrıca bazı insanların yakınlarını ve sevdiklerini evlerinin arka bahçesine gömmek zorunda kaldıklarına dair haberler dahi geldi. Ve iletişim ablukasına gelince, bu da Keşmir halkı otoriter despotların yönetimi altında ilk çağlarda yaşıyormuş gibi oldukça katıdır. (İLKHA)