Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı Pembeviran (Qurm) köyünden olan Şehid Davut Kınay'ın şehadetinin üzerinden tam 20 yıl (3 Şubat 2001) geçti.
Şehid Davut'un İslam davası için verdiği mücadeleyi anlatan Şevket Kınay, "Şehit Davut, benim amcamın oğludur. Kendisi ahlaklı ve mülayim biriydi. Şehid, cezaevinden çıktıktan sonra gerçekten çok muazzam bir şekilde değişmişti. Büyüğüyle büyük, küçüğüyle küçük olurdu. İslami sorumluluklar konusunda her daim hazır ve davasını yürütmekte kararlı bir kişiydi. Şehidin toplumdaki hayatı ve yaşantısı gerçekten çok farklıydı. O zamanlar çok sıkıntılar yaşıyorduk. PKK baskılarına karşı sürekli bizleri uyarır, yalnız başımıza köyün dışına çıkmamamız hususunda telkinlerde bulunurdu." dedi.
Şevket Kınay
Kınay, "Camiye gidiş-gelişlerimizde dahi dikkat ediyor, kontrolü bir şekilde ibadetimizi yapıyorduk. Şehid, İslam düşmanları tarafından kurulacak pusulara karşı cami ve çevresinde dahi nöbet tutulmasını istiyordu. Bu konularda çok hassastı." ifadelerini kullandı.
"Babam camide çocuklara İslam ve Kur'an'ı anlatırdı"
Şehidin aile içerisindeki tutumu, ahlaki yapısı ve o dönemde çektiği sıkıntıları anlatan oğlu Cafer Kınay, "Babam hakkında çıkarılan yakalama kararından dolayı kendisini fazla göremiyordum. Bazen geceleri eve geldiğinde onu görebiliyor, diğer zamanlarda fazla bir araya gelemiyorduk. Zaten o zamanlar Çınar'da yatılı okula gidiyordum. Hafta sonları eve gelebiliyordum. Eve geldiği vakitlerde bizim camide aldığımız Kur'an derslerimizi takip ediyor, okuyup okumadığımızı kontrol ediyordu." şeklinde konuştu.
Kınay, "Ahlakı çok güzeldi. Çocuklara olan sevgisinden dolayı hep etrafında toplanırdık. Camide çocuklara İslam ve Kur'an'ı anlatırdı. Çocukların derslerini çalışmaları için sürekli nasihatlerde bulunurdu. Çocuklar da onu severdi. İslam için çok mücadele ediyordu. Babam şehid olduğunda 12 yaşındaydım. Allah ondan razı olsun." diye belirtti.
"Her 'baba' kelimesini duyduğumda içimde bir boşluk hissediyorum"
Şehid Davut'un bir diğer oğlu Selahattin Kınay ise, "Babam şehit olduğunda ben 4 yaşındaydım. Babamı annemden ve diğer yakınlarımdan öğrendim. Babamın şehadetinden sonra evde veya çevrede her 'baba' kelimesini duyduğum zaman içimde bir boşluk hissediyorum. Aile büyüklerim babama yapılan işkenceleri anlattıklarında sahabeler aklıma geliyor. Hatta babamın İslami mücadelesi anlatıldığında 'acaba hangi sahabeden bahsediliyor' sorusu aklıma gelirdi. Babamı birtakım kumpaslar sonucu cezaevine attılar sonrada hain pusuyla şehid ettiler." dedi.
Mahmut Elmas
Şehid Davut Kınay'ın şehadeti ve sonrasında yaşanan gelişmeleri aktaran dava arkadaşlarından
Şehid Davut Kınay'ın şehadeti ve sonrasında yaşanan gelişmeleri aktaran dava arkadaşlarından Mahmut Elmas, o zorlu süreçte çekilen sıkıntıları şu ifadeler ile dile getirdi:
"Şehit Davud'un şehit edildiği gün köydeydim, dışarı çıkmamıştım. Öğle vakti köyün dışından gelen silah seslerini duydum fakat ne olduğunu anlayamadım. Aynı gün akşam vakitlerinde tekrar silah seslerini duydum. Daha sonra köydekiler gelip sordu herhangi bir akrabanız köyden çıktı mı? Köyden çıkanın olmadığını söyledik. Daha sonra Şehit Davut'un öğle vakti köyün dışında korucular tarafından pusu kurularak şehit edildiğini öğrendik. Meğer duyduğumuz silah sesleri onun vurulma anında sıkılan silah sesleriymiş." dedi.
"Şehidimizi sessiz sedasız toprağa verdik"
PKK ve türevlerinin halkın üzerinde oluşturduğu baskı politikasına dikkati çeken Elmas, "Davut'un vurulmasından sonra köye gelen askerler, gençleri toplamış suçlu-suçsuz birçoğunu aldılar. Jandarmanın uygulamalarından dolayı şehidin cenazesini alamıyorduk. Nihayetinde akrabalardan oluşan 3 kişi gidip şehidin cenazesini karakoldan getirmişlerdi. O zamanlar da kimse köyden ve evden çıkamıyordu. Şehidin naaşını yıkamak için medreseden bir imam bulduk. PKK ve devletin baskılarından dolayı mezarı kazmaya dahi kimse gelemiyordu. Yalnızdık ve şehidimizi sessiz sedasız toprağa verdik." ifadelerini kullandı.
Elmas, "Cenaze karakoldayken köy korucuları şehidin sözde sünnetli olup olmadığını kontrol etmek istediklerinde yüzbaşı kendilerini uyararak 'Allah'tan korkun! Üzerinde ağız misvağı ve Kur'an meali var. Siz nasıl böyle imada bulunursunuz?' demiş ve böyle bir çirkin yaklaşıma izin vermemişti." şeklinde konuştu. (İLKHA)