Fırat Arslan

Doç. Dr. Eşref Dewwabe, Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından tertip edilen "Uluslararası İslam Karşıtlığı Sempozyumu"nda " Ekonomik Boykotun Ehemmiyeti" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

İslam düşmanlığı yapan Batı'nın mallarının boykot edilmesi ve bunun da planlı bir şekilde yapılması gerektiğini vurgulayan Dewwabe, "Ekonomik ambargonun uygulanması bazı İslam düşmanı ülkeleri, bu yanlışlarından vazgeçmeye götürebilir. Bir market sizin ailenize küfrettiği takdirde o marketten bir daha alışveriş yapmazsınız. Peki, Peygamberimize yönelik herhangi bir küfür edildiği zaman nasıl olur da yabancıların mallarını alabiliriz? Bunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu şer’î ve ekonomik olarak bir gerekliliktir."

"BOYKOT, ONLARI DİZE GETİRECEKTİR"

Ülkelerin kalkınmasında ürettiklerin malların ihracatının büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyen Dewwabe, "Dolayısıyla bir boykot, onları dize getirecektir. Fransa zaten büyük bir mali krizin içinde. Bizler de ambargo uygulayarak onları daha da zor durumda bırakabilir ve İslam'a yönelik yapmak istedikleri saldırılardan vazgeçirebiliriz." diye konuştu.

Dewwabe, Fransa ve Batı mallarının boykotu sırasında Müslümanların belki bir müddet sıkıntı yaşayabileceğini ancak daha sonra bu durumun lehlerine döneceğinin görüleceğini kaydetti.

"BOYKOT, PEYGAMBERİNİ SEVENLER İÇİN YAPABİLECEKLERİ EN KÜÇÜK ADIMLARDAN BİRİDİR"

İslam düşmanı yapan ülkelerin mallarını boykot etmenin, Hazreti Muhammed'e yönelik bir sevgi ve saygının göstergesi olduğuna dikkat çeken Dewwabe, "Boykot, Peygamberini sevenler için yapabilecekleri en küçük adımlardan biridir. Peygambere hakaretlere karşı yerimizde mi oturacağız yoksa bir eyleme mi geçeceğiz? Ailemizle ilgilendiğimiz halde neden aynı hassasiyetin Peygamberimiz için göstermiyoruz? Kıyamet gününde Allah, bize, "Neden Peygamberimi savunmadınız" dediğinde nasıl hesap vereceğiz?" diye konuştu. Boykotun yalnızca bireysel olarak değil; kurumsal ve toplumsal olarak da yapılması gerektiğinin altını çizen Dewwabe, boykotun sürdürebilir olması, bir kültür haline dönüştürülmesi ve davranış biçimi haline alması gerektiğini kaydetti.

ASIF KÂDI: İSLAM KARŞITLIĞINA PROAKTİF BİR YAKLAŞIMLA MÜCADELE EDİLMELİ

Pakistanlı Dr. Asıf Lokman Kâdı, da "İslam karşıtlığına karşı Müslümanlar ne yapmalıdır?" başlıklı bir sunum yaptı. Kâdı, İslam karşıtlığına karşı ilk olarak Müslümanların kararlı bir yaklaşımla uluslararası camiadaki İslam'ın saygın yerini sahiplenmesi gerektiğini söyledi. Kâdı, "Geçmişte yayınlana karikatürlere karşı Müslümanların verdiği ani tepki, protestolar yaparak bunlara karşı çıkmak oldu. Bu protestolar neticesinde de batıdaki çoğu kişi bu karikatürlerin yayınlanmasını doğru olmadığını kabul etmek zorunda kaldılar. Dolayısıyla kendi bakış açımızı mantıklı bir şekilde açıklamamız gerekiyor." dedi.

BATILI DEVLETLER, MÜSLÜMANLARA KARŞI SUÇLAR İŞLİYORLAR

Diplomatik müzakerelerde ani ve anlık bir şekilde baskı uygulamanın bir yöntem olduğunu söyleyen Kâdı, barışçıl protestoların Müslüman hükümetlerin kendi rollerini oynamalarına yardımcı olduğunu ifade etti. Kâdı, "Batılı anlatı iki argüman üzerine kuruludur. Bunlara düzgün bir şekilde yaklaşmak gerekiyor. İlki; ifade özgürlüğü, ikincisi ise din ve devletin seküler bir bakış açısıyla birbirinden ayrılmasıdır. Bu iki argümana istinaden batılı devletler, Müslümanlara karşı suçlar işliyorlar. Bu iki konuya da Müslüman âlimlerin ve aydınların yaklaşması gerekir. Müslümanlara karşı nefret pompalamak bu iki mesele üzerinden gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla uluslararası forumlarda Müslümanlar bu konulara dikkat çekmelidir." diye konuştu.

"BATIDAKİ KİTLEYE VE MEDYAYA, SİVİL TOPLUM ETKİLEŞİMİ YOLUYLA İSLAM DAVASINI DOĞRU BİR ŞEKİLDE ANLATMALIYIZ"

"İslam karşıtlığına yanıt vermenin yanı sıra bu gibi olaylar meydana geldiğinde önceden planlanmış proaktif bir yaklaşımla bu İslam karşıtlığıyla mücadele edilmelidir." diyen Kâdı, şunları söyledi: "Müslümanlar, Avrupa'daki 'olumsuz' İslam anlayışını ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atmalıdır. Bu noktada batıda İslam çalışmalarıyla ilgili bir ilgi doğdu. Biz de doğru mekanizmaları sunarak batıdaki kitleye ve medyaya, sivil toplum etkileşimi yoluyla İslam davasını doğru bir şekilde anlatmalıyız. Tüm bunların yanı sıra Müslüman ülkeler siyasi, iktisadi, içtimai bakımlardan ihtiyaçlar içerisindedir. Dolayısıyla uzun vadeli bir yaklaşım geliştirerek Müslümanlar arasındaki bu bölünmeyi ortadan kaldırmalı ve hem hükümet düzeyinde hem de içtimai düzeyde bu noktada iyileştirmeler yapılmalı. Müslüman ülkeleri tek bir platformda bir araya getirmeliyiz." (İLKHA)