Sempozyumda “Avrupa’da İslam karşıtlığının nedenleri” başlıklı bir konuşma yapan Prof. Dr. Canatan, konuşmasının başında sempozyumu organize eden Peygamber Sevdalıları Vakfı’na teşekkür etti.
İslam karşıtlığı konusunun Müslüman kişi ve vakıfların, partilerin, sözde Müslüman ülkelerin hiçbir zaman öncelikli sorunu olmadığını belirten Canatan, neredeyse hiçbir Müslüman ülkenin dış politikasında İslam karşıtlığıyla ilgili bir mücadelenin olmadığını söyledi.
“İslam karşıtlığı üç aşamada ortaya çıktı”
İslam karşıtlığının Batı’da zirve yaptığını vurgulayan Canatan, “Bu yakın tarihte ortaya çıkan İslam karşıtlığı, geleneksel ön yargılardan, düşmanlıklardan farklı forumları olan ve son 40 yılda da çeşitli gelişmelerle bağlantısı olan bir gelişmedir. Bunu kendi başına çağdaş bir olgu olarak ele almak gerekir diye düşünüyorum. Bu İslam karşıtlığı meselesi ne zaman ortaya çıktı, nasıl geliştiğine baktığımızda 3 aşamasını görüyorum bunu. Birinci aşama İran İslam Devriminden sonra soğuk savaşın bitimine kadar olan evre, ikinci aşama soğuk savaşın bitiminden 11 Eylül 2001’e kadar olan soğuk savaş sonrası gelişmeler, daha sonra üçüncü aşamada da 11 Eylül'den itibaren ikiz kulelere yapılan saldırı ve bunun akabinde bazı Avrupa ülkelerinde meydana gelen terörist eylemler ve bunun akabinde islamofobinin Batı dünyasında zirve yapmış olması.” dedi.
“Devrime karşı kara propaganda başladı”
İran İslam Devriminden sonra İslam’a yönelik bir kara propagandanın başlatıldığına dikkat çeken Canatan konuşmasına şöyle devam etti:
“İran İslam Devrimi meydana geldiğinde bu devrime karşı Anti İslamizm diyebileceğimiz bir kara propaganda baş gösterdi. Daha yıl çıkmadan 1979 yılın sonunda İslam tehdidi diye bir kitap yayınlandı. Bunu yayınlayan Avustralyalı bir tarihçidir. Kitaba baktığınız zaman Ortadoğu'da yeni gelişmeler olduğunu, İran İslam Devriminin aslında bölgedeki İslami hareketleri su yüzüne çıkardığını, Batı dünyası için yeni bir tehlike ortaya çıkardığını belirtiyor. İslam’a karşı propaganda yapılırken özellikle şu vurgulanıyor: ‘Biz bir din olarak İslam'a karşı değiliz, İslam’ın spesifik bir forumu olan İslamcılığa karşıyız.’ Yani genelde İslam değil İslamizmin bir tehdit olduğu vurgulanır bu dönemki çalışmalarda.”
“1989 yılı bir kırılma noktasıdır Avrupa'da”
Konuşmasının devamında Canatan, “Bu dönemdeki İslam karşıtlığı daha çok entelektüellerin başlattığı bir propaganda hareketi olarak karşımıza çıkıyor ve sorun daha çok Ortadoğu problemi olarak ele alınıyor ve henüz Avrupa'da bir islamofobi, bir İslam karşıtlığı falan söz konusu değil bu dönemde. Fakat bu dönemin sonuna geldiğimizde yani 1989 yılı bir kırılma noktasıdır Avrupa'da. Avrupa'daki Müslümanlar da sanki İran'ın bir uzantısı gibi tanımlanmaya başladı. İran’la başlayan bir olay bu dönemin sonunda yine İran’la bitmiş oldu.” ifadelerini kullandı.
“İslam karşıtlığının yeni bir forum almaya başladığını görüyoruz”
İslam karşıtlığının Batı’da yeni bir hal aldığını belirten Canatan, “Bu dönemde bir önemli olay daha var Fransa'da. İlk kez başörtüsü sorunu ortaya çıktı. Birkaç Kuzey Afrikalı kızın okula başörtülü olarak gitmesi kamusal alanda dini simgelerin kullanımı ile ilgili bir tartışma ile başladı. Bu tartışma Fransa'da laiklik adına başlatıldı ama daha sonra hemen hemen bütün Avrupa ülkelerine de yayıldı. Bu dönemin tabi ki en önemli olayı Berlin Duvarı'nın yıkılması, soğuk savaşın bitmiş olması. Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte İslam karşıtlığının yeni bir forum almaya başladığını görüyoruz. Bu dönemden itibaren kızıl tehlikenin yerine yeşil bir tehlikenin doğduğunu, geçtiğini belirten Batı dünyasında çeşitli açıklamalar yapıldı.” diye konuştu.
“İslam karşıtlığı Batı dünyasında genel bir söyleme dönüştü”
Konuşmasına devam eden Canatan şunları kaydetti: “Mesela 1995 yılında NATO Genel Sekreteri o zamanki Willy Claes İslam funtelamintizminin Batı uygarlığı için büyük bir tehdit olduğunu belirtiyor. Yine İtalyan Başbakanı Berlusconi, Batılı değerlerin İslam tarafından tehdit edildiğini söylüyor. Bu dönemde Amerikalı bir uluslararası siyaset bilimci bir medeniyetler kavgasının başladığını duyuruyor. Dolayısıyla başlangıçta İran'a ve İslamcı hareketlere karşı olan bu propaganda daha sonra İslam'a doğru genellemeye başlandı ve politik bir karakterde almaya yöneldi. Bu andan itibaren aslında İslam karşıtlığı Batı dünyasında genel bir söyleme dönüştü. Yani başlangıçta sadece entellektüel bir kesimin görüşü ve söylemi olan bu düşünceler giderek devlet bakanlarını, başbakanlarını, çeşitli siyasi partileri ilgilendiren bir mesele haline geldi.”
“Avrupa’da İslam karşıtlığı bir suç teşkil etmiyor”
Konuşmasının sonunda İslam karşıtlığının bir suç teşkil etmediğine dikkat çeken Canatan, “11 Eylül olaylarının olması daha önce sanki söylenen bir felaketin artık başladığı, fiili bir duruma dönüştüğünü haber veren bir olay olarak yorumlandı. Bunun ardından Müslüman kişiler ve kurumlar, camilerine saldırılar başladı. O yıllarda yapılan çalışmalar, raporlar var. Birebir bu saldırılar tescil edildi. Bu dönemde artık Müslüman azınlıklara, mültecilere, göçmenlere yönelik somut fiziki saldırılar, ayrımcılıklar yapılmaya başladı fakat burada önemli bir problem var. İslam karşıtlığı bir suç teşkil etmiyor Avrupa'da. Artık bugün İslam karşıtlığı global bir hale geldi.” şeklinde konuştu.(İLKHA)