DOĞRUHABER

Dünyayı ve ülkemizi bekleyen büyük tehlikeler konusunda açıklamalarda bulunan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, dünyayı ve ülkemizi yakın gelecekte bekleyen küresel ısınma ve iklim değişikliklerine bağlı olarak yaşanacak su sorunlarına dikkat çekti. Öte yandan haftalık gündem değerlendirmesinde ‘İklim Değişikliği ve Küresel Isınma’ konusunu da değinen HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir, “Çevre kirliliğine ve ekolojik felakete neden olacak faaliyetlerden uzak durmalıdır. İklim Değişikliği ve Küresel Isınma ile mücadele için bir an önce yasal alt yapı oluşturulmalıdır.” dedi.

“YAĞIŞ MİKTARINDA ARTIŞ YOK, SICAKLIKLAR ARTIYOR”

Yeraltı sularının gittikçe tükendiği ve alarm seviyesine yaklaştığı ülkemizde, yağan yağışların yağdığı yılın bile su ihtiyacını karşılayamadığını belirten Alaeddinoğlu, meydana gelebilecek muhtemel su tehdidine karşı acil adımların atılması gerektiğini, aksi halde gelecekte çok daha büyük su sorunlarının yaşanabileceğini ifade etti. Türkiye'nin orta kuşakta yer alan bir ülke olduğunu ve orta kuşakta yer almanın getirdiği bazı dezavantajların olduğuna dikkat çeken Alaeddinoğlu, bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin çok yağış alan bir bölge olmadığını belirtti. Küresel ısınmanın Covid-19 pandemi sürecinden çok daha önemli bir konu olduğunu ifade eden Alaeddinoğlu, bütün dünya için bunu söylemenin mümkün olduğunu belirtti. Türkiye'de bu anlamda küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden bir tanesi olduğunu dile getiren Alaeddinoğlu,"Türkiye'de yağış miktarında bir artış yok ama ısınmada ciddi bir artış var. Dolayısıyla bu ısınmadaki artış her yıl Türkiye için negatif bir etki yapıyor" ifadelerini kullandı.

“ÖNÜMÜZDEKİ 10-20 YIL İÇİN TEDBİR ALMALIYIZ”

NASA'nın yayınladığı ve ülkelerin yeraltındaki su rezervlerini gösteren harita hakkında konuşan Alaeddinoğlu, şunları söyledi: “Bu haritaya baktığımızda Türkiye'nin önemli bir kısmının kırmızı olduğunu görüyoruz, yani alarm verecek düzeydedir. Bu da şu anlama geliyor; biz yüzey sularını çoktan tüketmişiz ve yer altındaki rezervlerimiz de giderek azalıyor, bu ciddi bir uyarıdır. Bu uyarı, önümüzdeki 10-20 yıl için tedbirler alın demektir. Aksi takdirde bütün ülke olarak susuz kalabilirsiniz. Su sorunu yaşayabilirsiniz. Bugünden bu sorunları görüp çözüm üretmezseniz, yeraltı su depoları oluşturup geleceğinizi rezerv etmezseniz, muhtemelen 20 yıl sonra bunları çözemezsiniz. Bu sorun için mücadele etmezseniz, başta içme suyu olmak üzere su konusunda ciddi sorunlar yaşarsınız. Yapılan tarım için gerekli olan su sorunu da çözülemez. NASA'nın yayınladığı haritanın zaten farkındayız. İç Anadolu Bölgesi'nde özellikle obruklar var. Toprakta bulunan su seviyesi aşağı doğru çekiliyor ki bu topraklar çöküyor. Bu şekilde karstik oluşumlar meydana geliyor. Bu da toprakta bulunan su seviyesinin ne kadar azaldığını gösteren bir durum.”

"YIL BOYUNCA DÜŞEN YAĞIŞLAR O YILIN DAHİ SU İHTİYACINI KARŞILAYAMIYOR"

Yıl boyunca düşen kar yağışların pek bir şey ifade etmediğini belirten Alaeddinoğlu, “Düşen yağışların çok bir anlam ifade etmeyeceğini, o yılı bile kurtaramayacağını lütfen artık herkes anlasın. Geçen sene yağan karların seviyesini biliyoruz. Sadece o yılın nispeten belli bir kısmının su ihtiyacını karşılıyor. Dolayısıyla bizim daha uzun vadeli düşünmemiz lazım. Şu an yağan yağışın miktarı gerçekten çok az, belli yerlere lokal olarak çok yağmış olabilir ama bir bütün olarak düşündüğünüz zaman toplam yağışın istenen seviyede olmadığını bu yağışların ekim veya kasım ayında düşmesi gerektiğini biliyoruz. Oysa ekim, kasım, aralık aylarında yağmayan yağışın şu an yağıyor olması inanın hiçbir şey ifade etmiyor. Önümüzdeki günlerde yağışın düşüp düşmeyeceğini de bilmiyoruz. Düşecek olan yağışın kar şeklinde düşmeme olasılığı da var. Bu yağışlar mesela mart ayına kayarsa yağmur şeklinde ve sağanaklar şeklinde olursa zaten hiçbir faydası olmayacak. Bununla ilgili dünyanın geliştirdiği, benzer durumu yaşayan birçok ülkenin yöntemler geliştirdiğini biliyoruz. Bizim de kendi şartlarımızı ortaya koyup yeni yaklaşımlar geliştirmemiz ve formüller üretmemizin zamanı gelmiştir.” Diye konuştu.

"GELECEKTE YERALTI SULARI BİLE KALMAYABİLİR"

Dünyanın bugün küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliği dediğimiz sürecin içerisinde bir yere doğru savrulduğunu dile getiren Alaeddinoğlu, "Sürekli buzulların eridiği denizlerdeki su seviyesinin arttığı bir travma yaşıyoruz. İstanbul için su seviyesi ile ilgili zeminin tuzlu suyun daha da yukarılara doğru çıktığı ifade ediliyor. Dolayısıyla yer altındaki suları kullanma olanağı bile ortadan kalkacak. Açık kıyılardaki kentler için belki böyle bir sıkıntı da ortaya çıkacak. Tabii bunlardan önce özellikle akarsularımızı ve buna ilişkin havzalardaki su yönetimini ele alıp çözümler üretmek durumundayız. Aksi takdirde sorunu doğrudan karşımızda göreceğiz ve çözüm üretmek o an mümkün olmayacak" şeklinde konuştu.

“KÜRESEL ISINMAYA EN ÇOK ABD VE ÇİN NEDEN OLUYOR”

Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliğinin dünyayı tehdit eden bir sorun olduğunun altını çizen HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir,  “Son yıllarda dünya genelinde artan tüketim, fosil yakıt kullanımı, sanayileşme, endüstriyel çiftçilik ve kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı geleceğimizi tehdit etmektedir. Bugüne kadar bireysel ve toplumsal önlemlerin yeteri kadar alınmamış olması kuraklığı, kıtlığı ve salgın hastalıkları tetiklemekte, insan hayatı ile birlikte tüm canlılar üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Çin ve ABD’nin toplam karbon salınım miktarı tüm Dünyada salınan karbon miktarının % 50 sinden fazlasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla küresel ısınma ve iklim değişikliğine en çok neden olan iki ülke Çin ile ABD’dir.” ifadelerini kullandı.

“EKOLOJİK FELAKETE NEDEN OLACAK FAALİYETLERDEN UZAK DURULMALIDIR”

Türkiye ve diğer ülkelerde de küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı alınan önlemlerin yetersiz kaldığını belirten Demir, “Merkezi iktidar ve yerel yöneticiler bir an önce yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve daha çevreci ulaşım araçlarının kullanımının özendirilmesi için gerekli çalışmaları yapmalı, çevre kirliliğine ve ekolojik felakete neden olacak faaliyetlerden uzak durmalıdır. İklim Değişikliği ve Küresel Isınma ile mücadele için bir an önce yasal alt yapı oluşturulmalıdır. İklime etkisi ile gelecek kuşakların hakları göz önüne alınmadan, sadece ekonomiye katkı sağlamak adına tabiatın tahribine göz yummak geleceğimizi karartmaktadır.” dedi.

2020: SON 50 YILIN EN SICAK ÜÇÜNCÜ YILI

Küresel ısınma nedeniyle yaşanan iklim değişiklikleri nedeniyle Türkiye'de son yıllarda sıcaklıklar artıyor, kuraklık yaşanıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, Türkiye'nin uzun yıllar ortalama sıcaklığı 13,5 derece ölçüldü. Türkiye'de 1971'den sonra ortalama sıcaklığını en yüksek yaşandığı yıl 2010 oldu. En sıcak yıl olan 2010'da ortalama sıcaklık 15,6 derece olarak kaydedildi. En sıcak ikinci yıl ise 2018'de yaşandı. Bu yıl da ortalama sıcaklık 15,5 derece olarak kaydedildi. 2020 yılında ise ortalama sıcaklık 1,4 derece artarak 14,9 derece oldu. Geçen yıl yaşanan sıcaklık son 50 yılın en sıcak üçüncü yılı olarak kayıtlara geçti.

“ÖNÜMÜZDEKİ YILLAR DAHA SICAK GEÇECEK"

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, 2020'nin Avrupa'da en sıcak birinci, dünyada ise en sıcak ikinci yıl olarak kayıtlara geçtiğini söyledi. Türkiye'de geçen yıl sıcaklıkların yüksek olduğunu belirten Toros, şunları kaydetti: "Atmosfere salınan kirleticilerin etkilerinden birisi de atmosferde artan sera gazları nedeniyle küresel ısınmadır. 2000'li yıllardan sonra Türkiye'de sıcaklıklar daha da artmaya başladı. Ülkemizde uzun yıllar verilerine göre en sıcak dört yıl 2010, 2018, 2020 ve 2014 yılı olmuştur. Küresel ısınmaya önlem alınmazsa sıcaklık ortalamaları daha artacak, önümüzdeki yıllar daha sıcak geçecek. Bunun için küresel ısınmanın azaltılmasına hepimiz kaynakların verimli kullanılması ve israfın azaltılmasıyla katkı sağlayabiliriz."