Allah-u Teâlâ'nın farz kıldığı başörtüsünün Türkiye'deki uygulamaları hakkında İlke Haber Ajansına (İLKHA) değerlendirmelerde bulunan Emekli Hakim- Emekli Noter, Araştırmacı-Yazar Avukat Mehmet Yaman, başörtüsü bağlamında inanç özgürlüğü ile ilgili mevzuatı anlattı.
Ülkedeki başörtüsü probleminin yönetmenlikle çözülmeyeceğine dikkat çeken Yaman, yönetmenliklerin iktidar veya kurum amiri değiştiği gibi yeni gelen şahısın istediği gibi değiştirebileceğini belirtti.
Yaman, "Başörtüsü ile alakalı geçmişte de uzunca bir çalışma yaptım. ‘Sistemin Başörtü Sorunu ve Çözüm Yolları’ adıyla bir kitap yazdım. Konuyu bu kitapta da anlattım. Başörtüsü İslam inanç sisteminde Müslüman kadınların bir kıyafet olarak kullanmaları gereklidir. Nisa Suresinin 31. Ayetinde çok açık bir şekilde ‘kadınlara da söyle onlar başörtülerini yakalarının üzerinden salsınlar’ diyor. Bu ayeti kerimeye göre Müslüman olduğunu söyleyen ve inancını yaşama arzusunda olan bir bayanın başörtüsünü kullanma mecburiyeti var." dedi.
"Başörtü takmak Müslüman kadının bir tabi hakkıdır"
Yaman, "Anayasamızın 136. maddesine göre, İslam inancına mensup olan vatandaşların sorunlarıyla ilgili olarak kurulan, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili özel kanunun 5. maddesine göre oluşturulan ‘Din İşleri Yüksek Kurulu’, İslam inanç sistemine mensup insanlarımızdan, inançlarına uygun bir şekilde yaşamak isteyenlerin, inanç ve yaşamlarıyla ilgili karşılaştıkları problemlerin çözümünde en son istişare ve bilirkişi kurumudur. Din İşleri Yüksek Kurulu da başörtü problemiyle alakalı geçmişte verdiği iki adet kararı var. İnancını yaşamak isteyen kadınların başörtüsü takmak zorunda olduğu yani başörtüsü İslam inancının bir gereği olduğuna açıca belirtilmiştir. Objektif kurallara göre başörtü takmak Müslüman kadının bir tabi hakkıdır." ifadelerini kullandı.
"Kişi inanç ve ahlaki değerleri gerektiği zaman ifa etmeye hak ve yetkilidir"
Anayasanın temel hak ve özgürlükler adlı çok önemli maddeleri olduğunu belirten Yaman, "Temel Hak ve Özgürlükler arasında 17 ve 24’ncü maddesinde inanç ve ahlaki değerlerle onlara verilecek kıymet ve onların korunmasıyla alakalı hükümler var. Yani kişi istediği inanca sahip olmaya inanç ve ahlaki değerleri gerektiği zaman ifa etmeye hak ve yetkilidir. Anayasada bu çok açık belirtiliyor. Anayasamızın 90’nıncı maddesinde TBMM’de gereken incelemeler yapıldıktan sonra kabul edilmiş bulunan uluslararası sözleşmeler Türkiye’de kanun hükmündedir. İç kanunlarla çeliştiğinde uluslararası sözleşme hükümleri geçerlidir. Yani ülkemizde Anayasadan sonra uluslararası sözleşmeler ikinci derecede hüküm veren kanun maddeleridir. Uluslararası sözleşmelerin anayasaya aykırılığı sebebiyle iptaliyle ilgili bir dava açılamaz. 90’nıncı maddenin hükmü açık." şeklinde konuştu.
"Uluslararası sözleşmelere göre başörtü özgürlüğü kısıtlanamaz"
Uluslararası sözleşmeler başörtüsü konusunda neler söylediğini aktaran Yaman, konuşmasının devamında şunları söyledi:
1948 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, madde 18 ‘herkesin, fikir, inanç ve din hürriyetine sahip olup, dinini veya kanaatini, tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hakkı vardır.’ Tapınma hakkı diyor tapınma demek fiili olarak başörtüsünü takmak demektir. 1950 yılında çıkarılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bunun 9’uncu maddesi de ‘herkes, düşünme ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din ya da kanaat değiştirme özgürlüğünü ve tek başına ya da topluca, açıkça ya da özel biçimde ibadet, öğrenim, dinsel ödevler ve törenler yoluyla, dinini ya da kanısını açığa vurmak özgürlüğünü kapsamı içine alır.’ Bu iki sözleşme çok açık bir biçimde kişinin inancının gereği olan başörtüsü ibadetini fiili olarak yerine getirmesinde tabi bir hak ve özgürlük içerisinde bulunduğunu tehiden gösteren uluslararası sözleşme maddeleridir. 1966 yılında kişisel ve siyasal haklara ilişkin uluslararası sözleşme diye bir sözleşme imzaladık. 18/1 maddesinde ‘Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, herkesin istediği dine ya da inanca sahip olması ya da bunları benimseme özgürlüğünü ve herkesin ister tek tek, isterse başkalarıyla birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını tapınma, uyma, uygulama ya da öğrenme bakımından, açık ya da kapalı biçimde ortaya koyma özgürlüğünü içerir.’ 1983 yılındaki Kopenhag Kriterleri 9/4 madde ‘Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, din ya da inancını değiştirme ve din ya da inancını bireysel ya da topluca, kamuya açık, ya da özel olarak ibadet, öğrenim, uygulama ve dinsel görevlerin yerine getirilmesi yollarıyla dışa vurma özgürlüğünü içerir.’ Dört tane okuduğumuz uluslararası sözleşme Türkiye’de kanunların üzerinde anayasamızın 90’nıncı maddesine göre geçerli uygulanması zorunlu bulunan kanun olarak uygulamadadır.
"Türkiye’de kılık kıyafetle alakalı bir kanun yok"
Türkiye’de kılık kıyafet ile ilgili bir kanunun olup olmadığı hususunda da bilgilendiren Yaman, "Türkiye’de kılık kıyafetle alakalı bir kanun yok. Türkiye’de kılık kıyafet ile ilgili 3 kanun var. Birisi öğrencilerle alakalı YÖK ek 17’nci maddesi diyor ki, ‘Yürürlükteki kanunlara aykırı olmama kaydıyla Yüksek Öğretim Kurumlarında kılık kıyafet serbesttir.’ diyor. Yürürlükteki kanunlar ne diyor. Yürürlükte kılık kıyafetle ilgili iki kanun vardır. Bu kanunun birincisinin adı şapka kanunu 1925 yılında çıkartılmış bir kanundur. 1932 yılında çıkarılmış bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanundur. Bu iki kanun dışında kılık kıyafetle alakalı hiçbir kanun yoktur. Bu iki kanunda inkılap kanunları arasında anayasamızın 174’ncu maddesi ile teyit edilmiş kanunlardır. Şapka kanununa göre Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm erkek mamurlar ve hizmetlilerin şapka takması gerekir. Bu kanunun bayanlarla kılık kıyafet ile başörtüsüyle hiçbir alakası yok. Bu kanun ülkede geçerli olmasına rağmen hiç uygulanmıyor. Kanun ihlal edilmesiyle ilgili bir cezai mutedilde yok. Bu kanun bayanların başörtüsünün ilgilendiriyor mu? Yok. Diğer kisvelerin giyilemeyeceği kanunu da sadece din adamlarıyla ilgilidir. Bu kanunun kadınların kıyafetiyle bir alakası var mı? Hiç alakası yok. O zaman bunlar nereden çıkıyor." diye sordu.
"Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir"
Yaman, "Kişinin temel hak ve özgürlükleri arasında bulunan inancının gereğini yerine getirebilme hakkını siz nasıl alırsınız. Anayasamızın mevcut 24. maddesi, şöyledir: ‘Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.’ Şu tekliflerle sonuçlandırmak istiyorum. Anayasamızda inancının gereği bulunan ibadetini yapar gibi bir madde yok. Uluslararası sözleşmelerde okuduk. Dört uluslararası sözleşmede de bununla ilgili maddeler var. Uluslararası sözleşmelerde var ama anayasamızın 24’üncü maddesinde yok. İnancının gereği bulunan tapınma, uygulanma ve yaşam biçiminin buna göre ayarlanma temel hakları da 24’ncu maddeye eklemek lazım. Bunu yapmak için anayasanın bu maddesinde kurallarına göre bir anayasa değişikliği yapmak lazımdır. Uluslararası sözleşmeler imzalandıktan sonra hemen arkasından Türkiye’de bir kanun yapma faaliyeti var. Uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesini imzaladılar arkasından 6284 sayılı Kanunu çıkardılar. Türkiye’de bütün resmi kurumlar buna göre çalışıyor. Madem ki uluslararası sözleşmeler başörtüsüyle alakalı kişinin inancının gereğini yerine getirme ile alakalı bir hak vermişse biz bunu imzaladıysak hükümetlerin yapacağı şey uluslararası sözleşmelerin uygulamasına göre bir iç kanun düzenleyerek uluslararası sözleşmelerin hakkın, kanuni halde ülkemizde uygulanması temin edecek bir yol izlemeleri gerekiyor." dedi.
"Yönetmenliklerle başörtüyle alakalı bir hüküm koymak çok büyük bir zafiyettir"
Son olarak başörtüsünün anayasal güvence altına alınması gerektiğini dile getiren Yaman, "Başörtü problemini birtakım yönetmenliklerle çözmeye gittiler. Yönetmelik nedir? Yönetmelik her iktidarın, her idarenin, her kurumun kendi içinde çıkaracağı uygulamaları gösteren nizamname şeklindir. Çıkarılan yönetmenlikler iktidar veya kurum amiri değiştiği gibi yeni gelen şahıs istediği gibi değiştirebilir. Dolayısıyla yönetmenliklerle başörtüyle alakalı bir hüküm koymak çok büyük bir zafiyettir. Problemin geleceğe taşınmasına fırsat veren bir eksik uygulamadır. Sayın iktidar birtakım yönetmenlikler çıkardılar çoğunlukla bu yönetmenlikler uygulanıyor ama ben şu anda biliyorum ki bir takım resmi kurumlarda halen eski yönetmenlikler geçerli. Eski yönetmenliğe göre bayanlar başı açık o kurumlara gitmek zorundadırlar. Yönetmenliğin üstünde bir kanun şeklinde bu hakkın korunmasını sağlayacak bir teminat müessesesi koymamız lazım. Yönetmenliklerde ve uluslararası sözleşmelerde var ama fiili uygulamaya gelince bunun savunulmasını sağlamak çok zor oluyor. Birebir pratiğe uygulanmasında millet kanuni görmek istiyor. Kanun olursa bu iktidar gittikten sonrada uygulanmaya devam edilecektir. Kanunlar değiştirmek kolay olmaz ama yönetmenliği değiştirmek çok kolay. Yönetmenlikler temel hak ve özgürlüklerin korunmasında yeterli bir teminat müessesesi değilimdir. Bu bizim hakkımız ve beklentimizdir yukarıda saydığımız uluslararası sözleşmelerde inanç mensuplarına verilen bu hakların kanunlarla korunur hale getirilmesi ve anayasamızın 24’üncü maddesi bu konuda bir zafiyet içeriyor. Net hale getirebilmek için değiştirme değil ilave yapmak suretiyle yapılması gerekir. Bir bayan ben başörtümle kamu görevimi yapmak istiyorum derse bu başörtüsünü takabilmelidir. Bu o kadının temel hak ve özgürlük simgesidir. Bu simgeyi istediği zaman kullanabilmelidir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Bunu biz kanuni hale getirerek kanunla pekiştirmek mecburiyetindeyiz." ifadelerini kullandı.
"İktidar manevi imarlar konusunda zafiyetleri bir an önce gidermeli"
İktidarın maddi imarlarının çok güzel olduğunu söyleyen Yaman, "Manevi imarlar konusunda manevi dünyamızın yaşatılması konusunda yeni imarlara ihtiyaç varken kültür ve eğitim dünyamızın üzerinde ciddi imarlar yapılması gerekirken bu konuda zafiyet görüyoruz. Bu zafiyetleri bir an önce gidermelerini bu iktidardan bekliyoruz." diyerek konuşmasını sonlandırdı. (İLKHA)