Fidan “Bunun hayata geçirilmesi Başbakanın üç çocuk ve sağlıklı nesil istekleriyle de taban tabana çelişki oluşturmaktadır” dedi.

TYB Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Fidan’ın “Süt Bankası Tartışmaları Ve İslam`da Sütanneliğinin Yeri” başlıklı makalesi şöyle:

“İslâm dininin emir ve yasakları açısından son derece bilgisiz bir toplum halinde yaşıyoruz. İslâm`ın son derece hassas kurallar tesis ettiği yasak ve emirler, İslâm`ın temel kitabı Kur`an ve Sünnet ile değerlendirmek yerine, güncel ve magazin ölçüleriyle algılanmakta ve değerlendirilmektedir.

Müslüman bir toplum için son derece üzücü bir olaydır, Müslüman olmak ama Kur`an ve Sünnetle zıtlaşmak. Sağlık Bakanlığınca son günlerde gündeme taşınan "Süt Bankacılığı" tartışması da böyle bir ortamda tartışılmakta ve değerlendirilmektedir. Son derece üzücü, bir o kadar da üzerinde düşünülerek hüküm verilmesi gereken bu konuda bir gerçek ile yüz yüze bulunmaktayız.

Konu hakkında sadece Kanun yapma (Yasama) tekniği açısından bakılmakta ama dinin bu konudaki temel hükümleri göz ardı edilmektedir. Hâlbuki süt bankacılığı ile bizzat Müslüman kesim hedeflenmektedir.

İslâm, neslin korunmasına büyük önem atfetmiştir. Neslin korunmasında kurallar son derece dikkatli bir şekilde konulmuştur. Neslin korunmasında en önemli konulardan birisi de "Anne sütü"dür. İslâm fıkhında buna "Radâ`" denilmektedir. Kelimenin anlamı, çocuğun, annesi veya başka bir kadın tarafından emzirilmesi anlamına gelmektedir.

Kur`an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde konu açık ve net bir şekilde hükme bağlanmıştır. Fıkıh kitaplarında tüm ayrıntıları ile açıklanmıştır. Radâ`, terim olarak "bir kadının sütünün emzirme yoluyla ya da başka bir biçimde içilip yutulması" anlamındadır. Sütanneye murdi`, süt verilen çocuğa ise radi` sütten doğan akrabalığa ise karabatü`r-radâ` denilmektedir. Çocuğun sağlıklı gelişimi ve büyümesi için anne sütünün hayati bir öneme sahip olduğu insanlık tarihi boyunca bilinen ve kabul gören bir gerçektir. Anne sütü konusunda gerek sosyal ve gerekse din açısından sadece İslâm dini kurallar koymuştur.

Ne Hristiyanlıkta ne de Yahudilikte sütle ilgili bir kural bulunmamaktadır. İslâm dininde süt akrabalığının evlenme engeli konulmasının, konuyla ilgili tıp disiplinleri tarafından da kabul görmüş bulunmaktadır. Günümüze kadar bütün fıkıh âlimleri ve İslâm dünyasında tesis edilmiş aile kanunlarının tamamı süt akrabalığından doğan evlenme yasağını kabul etmişlerdir.

17.02.1926 tarihli Türk Medeni Kanun`unda (md.92) süt akrabaları arasındaki evliliğin mutlak butlanla batıl olacağı hükmünü içermekte iken henüz yürürlüğe konulmadan yapılan bir değişiklikle bu hüküm metinden çıkarılmıştır. (4 Nisan ve 8 Mayıs 1926 tarihli Resmi Gazeteler) Süt hısımlığı sadece belirli yakınlar arasında evlenme engelli oluşturmaktadır. Miras ve nafaka, şahitlik gibi konularda yasak içermemektedir.

Kur`an-Kerim Nisa Suresi 23’üncü ayetle sütanne ve sütkız kardeşle evlenmeyi yasaklamaktadır.

Süt konusunda ayrıca Bakara Suresi 233. Ayet ve Lokman Suresi 14. Ayetler açıklıkla ifade etmektedir. Konuyu gündeme taşıyan Sağlık Bakanlığı yetkilerinin bilmesi gereken bir konu daha bulunmaktadır. Batı toplumlarında önceleri yaygın şekilde bulunan "Süt Bankacılığı" işlevini yitirdiği için artık işlememektedir.

Konu seksenli yıllarda İslam Dünyasında tartışılmış ve 22-28 ARALK 1985 tarihinde Cidde`de toplanan İslam Konferansı Teşkilatının Fıkıh Akademisinde alınan bir kararla "İslâm Ülkelerindeki sosyal yapı içinde genellikle çocuğu doğal biçimde emziren bir sütannenin bulunabileceğine, Batı ülkelerinde de süt bankalarının giderek azaldığına dikkat çekildikten sonra farklı annelerden alınan sütlerin karışımının süt hısımlığı doğuracağı, ancak süt bankasına süt veren annelerin belirlenmesindeki güçlük sebebiyle süt hısımlarının bilinmesinin mümkün olmayacağı, bunun da aralarında evlenme yasağı bulunan kişilerin bu durumu bilmeden evlenmelerine yol açabileceği, süt bankasından süt almanın haram olduğu ve İslâm Ülkelerinde süt bankası kurulmasının engellenmesi gerektiği" sonucuna varılmıştır.

Süt bankacılığı düşüncesinin Sağlık Bakanlığı bürokratlarının yeni Sağlık Bakanına sundukları bir medyatik şov düşüncesi olduğu kanaatindeyim. Bunun yeni bakanın basında şirin görünmesini sağlamak ve kendilerine paye çıkarmayı amaçlamışlardır. Böyle bir uygulamanın hayata geçirilmesi Başbakanın ısrarla üç çocuk ve sağlıklı nesil istekleriyle taban tabana çelişki oluşturmaktadır.

Umarım yeni Sağlık Bakanı gündeme taşıdığı ve savunmakta zorlandığı bu düşüncesinden en kısa zamanda vaz geçer. Bu konuda en önemli görev helal ve haram konusunda hassasiyeti bulunan Sivil Toplum Kuruluşlarına düşmektedir.
Gerekirse STK olayı sokağa taşımalı ve en kısa zamanda Sağlık Bakanlığı nezdinde protesto etmelidirler. Çünkü gündeme taşınan konu sadece bugünü değil nesilleri ilgilendirmektedir.

El değmemiş bir anne sütü kalmıştı. Ona da namahrem eli değerse vay nesillerin haline.