Bismillahirrahmanirrahim!                           
Geçen yazımızda mahiyetiyle ilgili birkaç malumat verdiğimiz Sahabe İklimi kitabının, bu yazımızda muhtevasına değinmeye çalışacağız. 4 ciltten oluşan bu kitaplardan bizim ele alacağımız ilk cildinden bulunan sahabe efendilerimizse şöyle: Hz. Ebubekir, Hz. Esma, Hz. Suheyb-i Rûmî, Hz. Cerir bin Abdullah, Hz. Es’ad bin Zürare, Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hz. İyad bin Ğanem, Hz. Selman-ı Farisi, Hz. Bera bin Malik, Hz. Ömer, Hz. Abdullah bin Cahş, Hz. Ebuzer El Ğıfari, Hz. Cabir bin Abdullah, Hz. Abdullah bin Abbas, Hz. Ammar bin Yasir, Hz. Ebu Talha bin Sehl, Hz. Abdullah bin Cafer, Hz. Ebu’d Derda, Hz. Osman bin Affan ve son olarak Hz. Aişe… (Radiyallahu anhum ecmain)

En güzel örnek olan Resulullah’ın (SAV) en güzel örneklerini ele alan kitapta, sahabe efendilerimizden hayatımıza aksedebilecek, dertlerimize tiryak olacak, sıkıntılarımızı giderecek birçok deva bulmak mümkün. Gönül ister ki her birine uzunca bir yer verelim ama öne çıkan sahabelerin, öne çıkan özelliklerinden esinlendiklerimizle iktifa edeceğiz. Zaten güzelin dedikodusunu etmek maksadımız. Merakı kamçılayıp kitaba yöneltmek… Rabbim bizleri, anlattığımız bu güzel hakikatlere gölge etmesin. Bismillah…

En önde o! Hz. Ebubekir… (R.a.) ilk olmanın, sadakatle bağlanmanın, Peygamberi kendinden önce tutmanın, hakikate teslim olmanın yanında, aynı zamanda celadetin de temsilcisi olmuştur. Zira Resulullah’ın vefatının hüznüyle yıkılan ümmeti o dağ gibi duruşuyla toparlamış, yumuşak huyuyla bilinmesine rağmen Müseylime ordusuna ve irtidat hareketlerine karşılık yılmaz bir şedidlikte mücadele etmiştir. Onda hocanın dikkatleri çektiği bir diğer özellikse, nübüvvetten önce Peygamberden mal, makam, eğitim gibi konularda bir adım önde olmasına rağmen nübüvvet geldikten sonra Peygamberi, kibirden arınmış bir vaziyette bir adım geriden takip eden mahviyetidir. Rabbim Hz. Ebubekir’in muhabbetini, sadakatini, teslimiyetini, celadetini, evveliyetini bizlere de nasib etsin!

Hz. Esma (R.a) ise İslam adına mücadelenin ve vakarın adıdır. Mücadele uğruna kuşağından vazgeçince, “Zatü’n Nitakayn” namına erdi. Evlatlarından Muhammed’in zalim Haccac ile mücadelesinde,  şehadetinde ve şehadetinin sonrasındaki vakarı ise dillere destandır. Rabbim istikamet üzre ayakta kalmayı beceremeyen bizlere de, Hz. Esma’nın sebatından nasib etsin!

Yesrib’in saadetli bir Medine’ye dönüşmesinin kilometre taşlarını dizmiş, Medine’nin Dar-ul Erkam’ını inşa etmiş Hz. Esad bin Zurare’yi (R.a.) anmadan geçmeyelim. Medine ashabının öncülerinden olarak fedakarlığın ve muhabbetin abideleşmiş şahsiyetlerinden biridir. Rabbim, cefasını çektiği İslam davasının sefasını sürmeye ömrünü yetmeyecek ama bundan da mesud olacak bir ruh ile donanmış bu sahabenin “mahviyetinden” bizlere de nasib etsin!

Ümmetin emini Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın (R.a.)  hangi özelliğini belirtmek gerek bilemeyiz.Uhud’da dişini feda etmesini mi, zor zamanlarda büyük kametleri icra etmesini mi, dünyevi makam mevkiye sırt dönebilmesini mi?.. Hangisini anlatsak, bu mihenk taşına vurduğumuzda elimizde kalacak kulluk bilincimizin yerlerde süründüğüne şahitlik edeceğiz.

Hakikat yolcusu Hz. Selman-ı Farisi (R.a.), dinini ve peygaberini kabilesinden, sevdiklerinden daha da öte bir aşkla sevmenin meyvesini, neseb olarak bir bağı olmasa da Ehl-i beyt’ten oluşuyla aldı. Müminin yitik malı hikmet, en çok Hz. Selman ile müsemma olmuştur. Ve bilinmeli ki kıymeti bildiği güzellikler, onu Selman-ı Pak eylemiştir.

Rezzak olan Allah’tan rızık olarak ne istenir? O şehadeti istedi ve isteğine ulaşmak için gecesini gündüzüne kattı. Evet Bera bin Malik (R.a.) … Halid gibi bir rehberin komutasında kendini bulan bir genç… Meydanların aranan yiğidi, Uhud’un şanlı şehitlerinden Enes bin Nadr’ın yeğeni, en güzel mehrin sahibi Hz. Rümeysa’nın oğlu, Peygamberimiz’in (SAV) hizmetkarlığını yapan Hz. Enes bin Malik’in kardeşidir. Ve sonunda imanına şahitlik eden bir hayatı, şehitlikle taçlandıran bir yiğittir.

Anadolu’nun fatihi İyad Bin Ganem, (R.a.) Hz. Ömer gibi farukiyetin, Hz.Selman gibi neyi varsa İslam’a feda etmenin, hududullaha riayetin, Allah’la irtibatı kavi kılmanın burcudur. Onun vesilesiyle iman yurdu olmuştur Anadolu. Bizler şükredilesi bir nimete, İslam’a kavuşmuşuzdur.

Zühdü hayatının merkezine alan Hz. Ebuzer el Ğıfari (R.a.), hem nübüvvet zamanında hem de raşit halifeler devrinden sonra hakkı hiç çekinmeden haykıran bir büyük sahabidir. Öğrendiği hakikatleri ucunda ölüm olsa dahi dile getirmekten çekinmeyen, hizaya getirici bir şahsiyettir. Dünya malına değer vermemesi, sosyal adalete vurgu yapması ile tanıyoruz Hz. Ebuzer’i. Rabbim acı da olsa hakikati haykırmaktan çekinmeyen kişiler versin bizlere.

Hz. Ammar bin Yasir (R.a.), işkence ve eziyetlere sabrın belki de en büyük kahramanlarındandır. Peygamber’in “Seni baği bir topluluk şehid edecek.” Sözünden hareketle müslümanlar, ne zaman ayrılığa düşse, Ammar bin Yasir’in nerede olduğunua bakıp kendilerine çekidüzen vermişlerdir. Zira o, cennetin özlediği 3 sahabeden biridir. Ali, Ammar, Selman… Canlar feda 3 dev şahsiyet… Allah’ı razı edecek bir zühd, cennetin müştak olacağı bir abd olabilmek için Ammar bin Yasir’den alacaklarımız var.

Hz. Ömer’de biraz duralım. Zira o, belki de en yanlış anlaşılan sahabelerden. Sanıldığının aksine kızını gömen o değildi. Mekke adetlerineden bahseder, genele konuşurdu. Hz. Ömer, Resulullah’ı öldürmeye gelmeden evvel de birçok hadise, onun İslam’a ilgi duymasına vesile olmuştur. İslami anlamda ıstılahlarıyla reformist bir görüntü verse de Allah ve Resulü’nün dediğinin üstüne bir söz söylemesi söz konusu dahi değildi. Öte yandan sadece adaletiyle önplanda olan biri değil, yaptığı uygulamalarla şehir ve devlet planlamalarında dünyaya örnek olacak bir kalite ortaya koyan bir şahsiyetti. Rabbim ona çok istediği şehadeti, hiç beklenmeyecek bir yer ve zamanda, sabah vakti, İslamın kalbi olan Mescid-i Nebevi’de vermişti. Kuvveti rahmetle yoğuran, adaleti farukiyetle ikame eden, samimiyeti her daim canlı tutan Hz. Ömer gibi olabilmek duasıyla…

Daha kimler kimler vardı anlatacak? Hocanın 82 haftada, 4 ciltte aktardığını bizler bir köşede aktaramazdık. Ama azmettik. İnfak kahramanı Ebu Talha’yı, cömertlik deryası olan Abdullah bin Cafer’i, ümmetin hakimi-alimi olan Ebu’d Derda’yı, ticaretin ve Allah yolunda vakfetmenin burçlarında olan 3. Halife Hz. Osman’ı ve Efendimizin habibesi, analarımızın ilim konusunda derya kabul edeceğimiz nadidesi, Hz. Aişe’yi (radiyllahu anhum ecmain) benden kırık dökük dinleyeceğinize, buyrun ya kitabını alın okuyun, ya da açın 82 il, 82 sahabi video serisini, not ala ala okuyun. Zira gerçekten de okunası bir kitap.  

Onlar bizim gibi kulluğu bir iki güzel sözde değil, özde Müslümanlardı. İslam’ın öz kaynaklarıydı onlar. Her ne kadar zayıf hadis de olsa geçen yazımızın başında belirttiğimiz hadiste olduğu gibi, onlar, ümmetin yol gösterici yıldızlarıdırlar. Zira o hadis, çağdaşları olan diğer sahabelere söylenmişti. Ve asırlar geçti, biz hala onlardan ders almaktayız. Zira membaı ilahi olan kaynağın suyu hem berrak, hem cari, hem de şifalıdır. Bizlere de o pınardan fışkıran gözelerden içmek kalıyor. Başta kendimi de dahil ederek itiraf etmeliyim ki kırık dökük, lafta kalan, içi doldurulmamış Müslümanlığın zararlarını hem kendi hayatlarımızda, hem de hayatlarına tesir ettiğimiz insanlarda müşahede ediyoruz. Bizi tekrardan adam edecek, hizaya getirecek, Müslümanlığımızı hatırlatacak her türlü eylem değerlidir. Rivayetle yetinmeyip riayet edecek bir tutum geliştirmeliyiz. Bunun için de her daim siyer bilincini daim tutmak, nebevi iklimden ayrılmamamız gerekiyor. Zira insan kiminle oturup kalkarsa onunla hemhal olur. Muhammed Emin Yıldırım Hoca’nın eserleri de bu yola hizmet ettiğini düşündüğüm eserlerdendir.

Rabbim sohbet arkadaşlarını sahabelerden oluşturan ve bu yolda azimle çalışan herkese selamet versin!

Rabbim kitaptan ayırmasın!

Doğruhaber /  Abdullah AYYILDIZ