İstanbul
Avrupa Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ergun Demirsoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geleneksel baypas ameliyatlarında, halk arasında "iman tahtası" olarak bilinen göğüs kafesi kemiklerinin 20-25 santimetrelik bir kesiyle açıldığını anlattı.
Birçok hastanın göğüs kafesi kemiğinin açılmasından korktuğu için ameliyat olmaktan kaçındığını dile getiren Demirsoy, hastaların büyük bir kesik olduğu için ameliyat sonrasındaki iyileşme döneminin uzun sürmesinden ve şiddetli ağrılardan da muzdarip olduğunu ifade etti.
Tıpta "mini baypas", "küçük kesi yöntemi", "kapalı baypas" olarak da anılan "minimal invaziv endoskopik baypas" yönteminde ise ameliyatın, göğsün ön duvarında 7-8 santimetrelik bir kesi açılarak kapalı şekilde yapıldığını belirten Demirsoy, bu yöntemin avantajlarını şöyle sıraladı:
"Bu metot sayesinde geleneksel baypas ameliyatlarındaki göğüs kafesi kemiklerini kesme işlemini yapmadan, sadece kaburgaların arasından girerek bütün damarları değiştirebiliyorsunuz. Hastanın ameliyattan sonra öksürmesi, nefes egzersizleri yapması lazım. Geleneksel metotla ameliyat olan hastalar kemik kesiğinden dolayı bunları yapmakta çok zorlanıyorlar. Sağa-sola yatmaları uzun zaman alıyor. Minimal invazivde ise herhangi bir kemik kesiği olmadığı için hasta ameliyatın ertesi günü yan yatabiliyor, solunum egzersizlerini daha rahat yapabiliyor. Hastalar bu yöntemle ameliyattan sonra daha rahat ediyorlar. Klasik yöntemle yapılan ameliyatlarda taburcu olma süresi en az 1 haftayı bulabiliyor. İş hayatına ve sosyal yaşama dönmek ise 1,5-2 ay sonra mümkün olabiliyor. Ancak minimal invaziv ameliyatlarından sonra yaklaşık 4. günde taburcu olunabiliyor. Normal hayata da 15 gün içerisinde dönülebiliyor."
Ameliyat izi birkaç ay sonra neredeyse görünmez hale geliyor
Demirsoy, ameliyat küçük bir kesi ile yapıldığı için kan kaybının da az olduğunu, bu nedenle hastaların ameliyattan sonra daha az kan ürünü aldıklarını aktararak, şunları kaydetti:
"Daha az kan ürünü alması ameliyattan sonra iyileşmeyi hızlandıran bir şeydir. Bir de işin estetik yönü var. Hastalar ameliyat izinden hoşlanmayabiliyorlar. Bu durum bazı hastaları psikolojik olarak etkileyebiliyor. Minimal invazivdeki ameliyat izi çok küçük oluyor ve birkaç ay sonra neredeyse görünmez hale geliyor. Ayrıca, ameliyat yapılırken kalp için kullanılan damarların bir kısmı bacak ya da koldan alınır. Biz onları da kesi yapmadan çıkarıyoruz. Orada da yine endoskopik dediğimiz kamera yöntemini kullandığımız için hastanın ne bacağında ne de göğsünde büyük bir kesi olmuyor. Hastaların birkaç ay sonra ameliyat olduklarını anlamak çok mümkün değil. Dolayısıyla bu durum hastaları psikolojik olarak da memnun ediyor."
Minimal invaziv yöntemine talep arttı
Prof. Dr. Ergun Demirsoy, tedavi için kendilerine gelen birçok kişinin yaşlı, diyabet ve osteoporoz (kemik erimesi) hastası olduğunu, bu kişilerin geleneksel yöntemle yapılan ameliyatın ardından iyileşme problemleri yaşayabildiklerini, şeker hastalarında kesilen bölgede enfeksiyon meydana gelebildiğini ve bu nedenle iyileşmelerinin aylar sürdüğünü ancak minimal invaziv yönteminin bu riskleri ortadan kaldırdığını anlattı.
Bu yöntemin ilk olarak Ukrayna'daki bir doktor tarafından uygulandığını, daha sonra Türkiye'deki birkaç hekimin de bu metotla ameliyat yapmaya başladığını belirten Demirsoy, zamanla bu yöntemin birçok cerrah tarafından tercih edileceğini çünkü hastaların taleplerinin de artık bu yönde olduğunu dile getirdi.
Kapalı kalp ameliyatlarının bu konuda deneyimli hekimlerce yapılması gerektiğini çünkü herhangi bir problemde küçük alandan müdahalenin zor olabileceğini vurgulayan Demirsoy, şöyle devam etti:
"Ameliyatın çok dikkatli ve deneyimli kişilerce yapılması lazım. Biz her ne kadar mini baypas şeklinde yapsak da herhangi bir sorunda klasik metoda geçecek, göğüs kemiğini açacak şekilde hastalarımızı hazırlıyoruz. Böyle bir müdahaleye gerek kalmıyor fakat önlemlerimizi yine de alıyoruz."
Minimal invaziv tekniği hastanede yatış süresini azalttığı için yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde hastalara avantaj sağladığına dikkati çeken Demirsoy, kalp hastalarının hastanede daha kısa süre kalma, çok ağrı yaşamama ve normal hayatlarına erken dönme isteklerinin bu ameliyat tekniğine olan talebi arttırdığını sözlerine ekledi.