TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi"nin yoğun itirazlara rağmen maddelerinin bir bir kabul edilmesine tepkiler gelmeye devam ediyor.
Söz konusu kanunla Türkiye'nin iç politikasına müdahale edilmesinin sağlanacağının altını çizen Sönmez, kanunun Müslümanlar üzerinde oluşturacağı tahribata dikkat çekti.
"11 Eylül'den sonra ABD'nin başlatmış olduğu terörle mücadele adı altında İslam'la mücadele politikasının bir parçası"
Söz konusu tasarının İslam ümmetini ve İslam ümmetinin önemli bir parçası olan Türkiye Müslümanlarını ve Ortadoğu'yu ilgilendiren bir konu olduğunu dile getiren Sönmez, "Çünkü görüldüğünün aksine, her ne kadar Kitle İmha Silahlarının Yaygınlaşmasını önlenmesi yazsa da aslında bu 11 Eylül'den sonra, Amerika'nın başlatmış olduğu terörle mücadele adı altında İslam'la mücadele politikasının bir parçası. Bu politikanın bir sistemi var. Bu sistem ABD'nin özel çabasıyla Çin, İngiltere, Rusya, Fransa ve onlara destekçi ülkelerin İslam'la olan konumlanmalarını dayalı olarak bir sistem kuruldu. Bu sistemi sadece bir politika, bir söylem olarak görmüyoruz. Bu sistem aynı zamanda kurumlarıyla, hukuki altyapısıyla, mevzuatıyla ve bu mevzuat çerçevesinde organize olmuş alt kurumlarla beraber bir düzen ve bunun bir etki gücü var. Türkiye bu uluslararası sözleşmelere taraf. Bu sözleşmelerinin operasyonlarını gerçekleştiren yapıların yetkisini de tanmış bir Türkiye var." dedi.
"Korkunç bir çemberin arasına alınıyoruz"
Kanunun 5'inci maddesinde güvenlik konseyin kararlarının gereği olan mal varlığı dondurma gibi yaptırımları ve bu kanun içindeki yaptırımları uygulanmazsa 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verildiği ifade ede Sönmez, şunları kaydetti:
Yani kanunu çıkarmakla kalmıyorsunuz, bu kanunun güvenlik konseyinin kararlarının yerine getirilmemesi halinde herhangi memura hapis cezası ortaya koyuyorsunuz. Bunlar düşünüldüğü zaman korkunç bir çemberin arasına alınmış oluyoruz. Buna hukuki bir zeminde oluşturulmuş oluyor. Bu cumhurbaşkanını da bağlayacak, hükümetin diğer yetkililerini de bağlayacak, devletin kurumlarını da bağlayacak, hatta bunun bir nevi 'of tree court' denetimlerdir. Bir nevi hapishanede işkenceyi önleme komitelerinin denetimlerine benzer. Yani sizin MİT'iniz, MASAK ve benzeri devlet kurumlarınız olmadan bu ülkede denetim ve operasyon yapılacak demektir. Bunun ne demek olduğunu anlamak lazım. Sadece derneklerimiz değil, bankalarımız, bence en önemlisi savunma sanayi şirketlerimiz, diğer şirketlerimiz de ve bu ülkede yaşayan herkes. Herhangi bir kuruma yaptığınız bağış, herhangi bir ticaret faaliyetiniz...
"Bir dolar bile transfer yaptığımız zaman Siyonist finans sisteminin onayıyla yapmak zorunda kalacağız"
Açıklamasını devamında Sönmez, "Mesela ben eşime İstanbul'da bir bankadan başka bir bankanın şubesine bir dolar transfer yaptığım zaman Uluslararası bankalarının, çok net bir şekilde Siyonist finans sisteminin içerisinde bir onayla yapmak zorundayım. Ve orda Güvenlik Konseyi kararları benim terörist olup olmadığıma dair bir denetim yapıyor otomatik olarak. Bu denetim, Türkiye'deki kanunla çok farklı bir şekilde yapılmış olacak." ifadelerini kullandı.
"Kur'an-ı Kerim'den okuduğunuz bir ayette uluslararası terörü destekleyen bir profile düşmemizi sağlayabiliyorlar"
"Hepimiz biliyoruz ki, kitle imha silahlarını üretenler de bazı terör örgütünü kuranlar ve destekleyenler de Güvenlik Konseyi ülkeleridir." diyen Sönmez, "Buna rağmen direkt El Kaide, IŞİD benzeri bir suçlama ortaya koymuyorlar. Çok dolaylı bir şekilde sizin Kur'an-ı Kerim'den okuduğunuz bir ayette dahil çok rahatlıkla şüphe koduyla uluslararası terörü destekleyen bir profile düşmemizi, Google'da aranan, bulunan haberler bile sağlayabiliyorlar."
Kanunun Cumhurbaşkanından dönmesini ve veto etmesi için uğraşmamız lazım
Sönmez, kanunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından veto edilmesini sağlamak için mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sönmez, "Türkiye'de İslami camianın Kudüs meselesi örnekliğinde olduğu gibi bu kadar sessizliğini Ankara angajmanıyla düşünmesini yadırgıyorum. Açıkçası bunu da daha tehlikeli buluyorum. Eğer uyanık olmazsak ve İslami camianın 28 Şubat ruhunu 'Kahrolsun Amerikan'ı', 'Kahrolsun israil'i' Beyazıt Meydanı'na gömmeden, o ruhunu canlı utarsak, üzerimize yapılacak bu tür operasyonları bertaraf edebiliriz. Siyaseti hükümet yapıyor, kendince eleştirebilir destekleyebilir de ama sivil iradeyi, medyayı düşünmeden edemiyorum. Avukatlarımız sessiz kaldı, muhbir avukat olmayı seçtiler. Bunu anlayamıyorum. Bu bana göre patolojik bir durum." diye konuştu. (İLKHA)