KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 285. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim, Allah`ın adıyla
“Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.” (HUD SURESİ 116.AYET)
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
Bereketin kaynağı tarafından mübarek kılınmış Mescid-i Aksa`mızda yine kan döküldü. Tarih boyunca nice acılara göğüs germiş Mescid-i Aksa`mız yine katil, işgalci, siyonist askerlerin habis çizmeleriyle kirletildi. Buna rağmen El Aksa`nınavlusu direniş hareketlerine kaynaklık etmeye ve direnişin ruhunu canlı tutmaya devam etmektedir.
İsrail dün Cuma namazı sonrası Mescid-i Aksa`nın avlusunda yine kan döktü. İşgalci israilin zulümlerine ve Gazze`deki ambargosuna ve Filistin`li milletvekillerinin tutuklu bulunmasına karşı çıkmak ve özgürlük mücadelesini desteklemek için açlık grevine giden Filistin`li makhumları desteklemek için yapılan gösteri yürüyüşüne israil silahlarla karşılık verdi.
Bilindiği gibi israil hapishanelerinde tutuklu bulunan Filistin`li mahkumlar açlık grevine başlamış bu açlık grevleri tehlikleli noktalara ulaşmıştı. Dünya kamuoyunun bütün sessizliğine rağmen direnişlerini sürdüren bu mahkumlar ölüm tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Onların direnişlerini destekliyor yanlarında olduumuzu bir kez daha burdan ilan ediyoruz.
Müslüman kamuoyunu öncelikler sıralaması gereği Filistin davasına Kudüs-ü Şerife, Mescid-i Aksaa`ya karşı daha duyarlı ve hassas olmaya davet ediyoruz. Mescid-i Aksa`nın işgali akidevi bir meseledir. Hiçbir sosyal ve siyasal olayın gölgesinde bırakılamayacak kadar önceliklidir. Kudüs`ün özgürlüğü için mücadele edenlerinde desteklenmesi savundukları davanın önceliğinden dolayı önem arzetmektedir.
Zalim terörist israilin varlığını kabul etmeyen ve onun habis bir ur olarak nitelendirilip islam toprakların sökülüp atılması gerektiğini savunan her mücadeleyi destekliyoruz. Kudüs davası terörist israilin varlığını kabul etmekle ve onunla müzakereler yapma yoluyla çözümlenebilecek bir mesele değildir. israilin varlığı sorunun bir fiil kendisidir. israilin varlığını kabul etmek üzere kurulu her anlayışı her çabayı telin ediyor bu çabaların hem dünyada hem de ahirette utanç verici bir azaba sebebiyet vereceğine inanıyoruz.
Kamuoyunda israil ile görüşmeler sonucunda elde edildiği kabul edilen kazanımların varlığına inanılmaktadır. Ve bu kazanımların sahipleri alkışlanılmakta zafer kazanılmış komutanlar konumuna getirilmektedir. Bu varsayılan kazanımlar israilin varlığını kabul etme şartına bağlı olmasından dolayı aslında büyük yenilgilerdir. Ve bunların zafer gibi sunulması bir akıl tutulmasından ibarettir.
Mescid-i Aksa`nın özgürlüğü hiçbir siyasal konjunktüre ve siyasal menfaatlere bağlı kılanamaycak kadar büyük ve ulvidir.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 286. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah`a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 13 REBÎ`UL-AHİR 1434 23 / 02 / 2013
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 368. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. İnsanlık tarihi ile yaşıt olan hak ve batıl savaşında zafer sabredenlerin ve yorulmaksızın çalışanların olacaktır. Bizler inanıyoruz ki “ Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.” Bu sebeple geride bıraktığımız 368 hafta mücadele azmimizi daha da bir perçinlemiştir.
Bu hafta ülkemizde... yoğun bir gündemi geride bırakmakla birlikte; ikinci yılına giren ve nerede ise soykırım boyutunda devam eden Suriye olayları maalesef bu gündemin önünde yer almaktadır.
2011`in mart ayından itibaren Suriye halkı meşru talepleri ile Beşar Esed`in babadan kalma zulüm rejimine son demek amacı ile gösteri ve yürüyüşler düzenlemiş ve baskı ve zulme hayır, ülke kaynaklarının talan edilmesine son, vesayet sistemine yeter artık sloganları ile sokaklara dökülmüştür. Bu durum karşısında babası Hafız Esed`den kalma bir miras gibi gördüğü Suriye toprakları ve halkı üzerinde her türlü tasarrufu yapabileceği vehmine kapılmış olan Beşar Esed, baskı, sindirme, işkence, tecavüz ve öldürme politikası ile atasını aratmamıştır. Zulme sessiz ve seyirci kalınamayacağı bilinciyle hareket eden Suriye halkı yaklaşık iki senedir devam eden bu mücadelesinde tarihinde belkide en ağır bedelleri ödemiş ve hala ödemektedir. Açıklanan resmi rakamlara göre bugüne kadar 10 bini çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 70 bin insan katledilmiş, 225 bin kişi ise yaralanmıştır. Bu zulümden kaçarak Türkiye ve çevre ülkelere sığınan mültecilerin sayısı ise 750 bini kayıtlı olmak üzere 1,5 milyon civarındadır. Suriye içerisinde yer değiştirmek zorunda kalan insan sayısı ise 2,5 milyon kadardır. Bahsetmiş olduğumuz rakamlar resmi kurumların bildirmiş oldukları rakamlar olup, gerçekte ise bu rakamların çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değildir. Bu tabloya rağmen BM ve küresel devletlerin muhalif yapılanmalara karşı koyduğu ambargo ve Rusya, Çin ve İran gibi kimi bölgesel ve küresel güçlerin açık maddi ve manevi destekleri ile gasıp ve katil Esed rejimi semirmekte ve katliamlarına hız katarak devam etmektedir.
Bu süreçte BM insani yardım adı altında Esed rejimine 520 milyon dolarlık destekte bulunmaktadır. ABD dışişleri eski bakanı Hillary Clinton “ Suriye`de rejime karşı mücadele eden çeşitli grupların içinde en etkili olan kesim İslamcılardır ve bizim düşmanımız olan bu gurupların eline geçeceğini bile bile muhaliflere niye silah verelim ki?” sözüyle muhaliflere uygulanan ambargonun nedenini açıklamıştır. Uyguladıkları Suriye politikasının nedenini ise Rusya lideri Putin, İsrail gezisinde açıklıyor ve diyor ki; “Suriye`de İslamcı güçlerin kazanması kabul edilemez, bu durum Rusya`nın da, İsrail`inde aleyhinedir.” İsrailli yetkililer ise Esed rejiminin devrilmesinden sonra iktidara gelecek olanların belirsizliğinden ve İslamcıların iktidara gelmesinden endişeli olduklarını beyan etmektedir.
Yakın ve uzak tarihinde ve özelde de Çeçenistan ile savaşında adeta Müslüman kıyımı yapan Rusya ile Müslüman Doğu Türkistan halkına sistematik bir soykırım uygulayan Çin, Beşar Esed`in en büyük destekçilerindendir. Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere bu iki ülkenin Müslüman kıyımı yapan bir iktidara destek vermemeleri düşünülemez. Esed rejimine açık destek veren bir diğer ülke de bilindiği üzere İran. Asıl endişe verici durum, adı İslam Cumhuriyeti olan ve Müslüman bir halkı olan İran`ın sahip olduğu bu sıfatlar ile Esed yönetimine sahip çıkarak destek vermesidir. Son olarak İran Suriye ile bir milyar dolarlık yardım anlaşması imzalayarak Müslüman kanı dökülmesini açıkça finanse etmektedir. “Beşar Esed kırmızı çizgimizdir.” ve “ Suriye`ye saldırmak İran`a ve müttefiklerine saldırmaktır.” beyanında bulunan İranlı yetkililer neden kendi beyanı ile bölgede laikliğin son kalesi olan ve İslamcılarla savaştığını söyleyen Esed konusunda bu kadar hassastırlar?
Bilinmelidir ki; İmam Humeyni`nin söylediği ve hafızalarımıza kazınan “ Ey dünyanın mustazaf halkları, Ey Müslüman halklar. Ayağa kalkın ve kendi haklarınızı geri alın. Süper güçler ve onların kuklaları olanların, propaganda ve yaygaraları karşısında korkmayın. Tüm emeklerinizi aziz İslam`ın düşmanlarına takdim eden, cinayetkar idarecileri vatanınızdan kovun.” sözüne uyarak Suriye`nin ve İslam`ın kahraman evlatları katil ve gasıp Esed rejimine karşı kıyam etmişlerdir. Onlar yalın ayak yoksulların miykadı ve tertemiz İslami düşüncenin miracıdırlar; onların namı “ adsız” kahraman ve diyarı meçhul askerlerdir. Toprağa düşen bedenleri ve akıttıkları kanları aziz ve mukaddestir. Namusları hepimizin namusu gibi dokunulmazdır. Suriye`de çakan kıvılcım 1979 da İran`da çakan kıvılcımdan farklı değildir. Esed`in ve katil Baas rejiminin; Şah Rıza Pehlevi`den, Saddam Hüseyin`den, Hüsnü Mübarek`ten, Muammer Kaddafi`den ve benzeri gasıp ve tecavüzkar yönetim ve yöneticilerinden hiçbir farkı yoktur. Biz buradan tekrar ediyoruz ki; Suriye`de ve dünyanın dört bir köşesinde terini ve kanını akıtan Müslümanların velisi Allah`tır ve O kendisine sığınanları asla sahipsiz bırakmaz. Müslüman olduğunu iddia edenler ise mazlum ve mustazaflara sahip çıkmak ve onları zalime terk etmemekle mükelleftirler. Tarafların ve safların netleştiği şu dönemde, dünyada ve ahirette hesabının sorulacağı bu olaylar karşısında, sıfatı İslam(!) Cumhuriyeti olan İran devleti tavrını maalesef zalimden yana göstermektedir. İran yöneticileri, Suriye politikalarını yeniden gözden geçirmeli ve yaptıkları hatadan bir an önce vazgeçmelidir. Aksi takdirde İslam Cumhuriyeti ibaresi boş bir iddia ve içi doldurulmamış bir isim olmaktan öte gitmeyecektir.
Şirk ve küfür var oldukça, mücadelede vardır ve mücadele var oldukça bizlerde varız. Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU