Hüseyin Sağlam / Haber-yorum
 
Özellikle Sırrı Süreyya Önder’in, baş tahrikçi olarak Sinop Belediye Başkanı’nı hedef alan konuşmaları, yine kendi ifadesiyle Sinop’ta yayın yapan bir yerel gazetede yer aldığı iddia edilen beyanatına dayandırılıyordu.

Ardından “Yoldaşlık psikolojisi”nin etkisiyle miydi, yoksa Belediye Başkanı’nın gerçekten de beyanat vermediğinin anlaşılması mıydı bilinmez Başkan, öyle bir açıklamasının olmadığını belirtti. Sırrı Süreyya Önder de basın ve kamuoyu önünde özür dileyerek işi tatlıya bağlama yoluna gitti.

Ancak zahire bakıldığında belediye başkanına haksızlık yapıldığı sonucu ortaya çıkmaktaydı ki Önder de gerekeni yapma yoluna gitti.

Saldırıya maruz kalan milletvekillerinin, yaşananların da etkisiyle ilk etapta yanlış izlenim elde ederek yanlış tepki verdikleri söylenebilir. Bu da bir dereceye kadar normaldir. Yalnız medyanın ağır toplarından bazılarının da bu heyecana kapılarak belediye başkanına saldırmada tereddüt etmemeleri, hayli manidardı.

Mesela Taraf’ın yeni amirali Oral Çalışlar, “Provakasyona gelmek” başlıklı makalesinin giriş bölümünde şunları yazıyordu:
“Samsun’da ve Sinop’ta iki gündür BDP’li heyete karşı düzenlenen saldırılar, “çözüm ve barış süreci”nin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. “Bu bir Türk sorunu hâline gelecek” diyen ve çözüm sürecini sabote etmek isteyenler, belli ki iki gündür yaşananlardan çok mutlu. Sinop’ta CHP’li Belediye Başkanı’nın tutumu, “çözüme karşı olma”nın insanı nerelere kadar sürükleyebileceğini göstermesi bakımından dikkat çekici.”

Olayın heyecanıyla milletvekillerinin yanlışa düşmesi anlaşılır da, topun ağzına giren bir kişi ile ilgili “Amiral” düzeyinde gazetecilerin, imkanları olmasına rağmen olayın iç yüzünü araştırmadan iddiaların üzerine hoplaması, medyadaki yoldaşların siyasetteki yoldaşlara kayıtsız desteği olarak algılanabilir. Kaldı ki hedefteki isim de aynı zamanda eski yoldaşlardandı.
Bir de düşünün yoldaş olamayanlara karşı “yoldaşlık dayanışmalarıyla” ne tür linç kampanyalarının olabileceğini, hatta olduğunu…