Borrell, Türkiye-AB ilişkileri hakkında "Zorlu 2020'den sonra AB-Türkiye ilişkilerinde önümüzdeki yol" başlıklı blog yazısı yayımladı.

Doğu Akdeniz'deki gerginlik ve Türkiye ile ilişkilerin 2020'de AB için en büyük zorluklardan olduğunu ve bunun büyük ihtimalle 2021'de devam edeceğini vurgulayan Borrell, "Şu çok açık. AB, Türkiye ve Rusya ile ilişkilerde doğru dengeyi bulamadığı sürece kıtada istikrarı sağlayamayacak." dedi.

Borrell, caydırıcılığa dayalı savunmacı yaklaşımların uzun süreli çözümler getirmeyeceğinin altını çizerek, Türkiye'nin AB katılım müzakerelerinde 2016'dan beri ilerleme olmadığını, 2016'da göçle ilgili varılan mutabakatın da iki tarafın da beklentilerine karşılık vermediğini söyledi.

Doğu Akdeniz'deki kaynakların araştırılması ve deniz alanları üzerindeki anlaşmazlıkların arttığını, 2017'de Crans Montana'daki Kıbrıs görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını hatırlatan Borrell, Türkiye'nin Doğu ve Kuzey Afrika'dan Batı Balkanlar'a kadar bölgesel ilişkilerini güçlendirdiği, Suriye ve Libya'daki müdahilliğinin AB'nin çıkarlarıyla bağdaşmadığı şeklinde yorumlandığını aktardı.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'e gönderdiği "Oruç Reis" ve "Barbaros Hayrettin Paşa" gemilerinin isimlerinin Brüksel'de her gün anılır hale geldiğini belirten Borrell, mart ayında bir grup sığınmacının Yunanistan sınırına giderek AB ülkelerine gitmek istemesini "büyük kriz" olarak tanımladı ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çalışmalarının devam etmesinin ilişkilere kötü etki ettiğini yazdı.

Borrell, Türkiye ile Yunanistan'ın diyaloğu yenilemesi, Kıbrıs müzakerelerinin "sonsuza kadar devam etmeyecek şekilde" başlaması gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Bazıları benim hayalperest olduğumu ve tüm bu gündemlerin hayata geçirilemeyeceğini düşünebilir. Denemezsek bunlar tabii ki olmaz. Türkiye'den son aylarda gelen net adımlar ve olumsuz eylemlerle söylemlerindeki değişimin ötesinde dürüst ve etkili diyalog ve çabalara dönmenin, en çok etkilenen AB ülkeleri dahil tüm taraflardan güçlü bir kararlılık görmenin yolunu bulmalıyız. Enerjimizi birbirimize karşı değil, yeniden birbirimizle görüşmelerimize harcamalıyız. Açıkça söylemem gerekirse ya karşılıklı çıkara dayalı bir gündeme doğru ilerleriz ya da karşılıklı yanlış anlamaların sonuçlarına katlanırız."