İSTANBUL - Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi`nin İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü Yerleşkesi konferans salonunda düzenlenen "28 Şubat Binyılın Sonu" başlıklı toplantıda konuşan akademisyen ve yazarlar 28 Şubat`ın siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve ideolojik boyutlarını anlatan konuşmalar yaptılar. 28 Şubat`ın unutulmaması ve mutlaka hatırlanması gerektiği vurgusunun yapıldığı programda, 28 Şubat`ın köklerinin İttihat ve Terakki`ye kadar uzandığı belirtildi.
 
Türkiye`de darbe alışkanlığı nereden geliyor?
Toplantının açılış konuşmasını Araştırma Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Burhanettin Can gerçekleştirdi. Kendisinin de 28 Şubat sürecinde görevden alındığını ve DGM`lerde sorgulandığını kaydeden Prof. Dr. Can, amaçlarının geçmişle hesaplaşmak değil, yüzleşmek ve ileriye doğru daha doğru bir yöneliş gerçekleştirmek olduğunu ifade etti. 27 Mayıs darbesinden 27 Nisan e-muhtırasına kadar darbe yapma alışkanlığının nereden kaynaklandığının sorgulanması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Can, "Bütün darbeler "hükümetler ülkeyi sattılar" söylemiyle gerçekleştirildi. Oysa bütün darbelerden sonra darbeleri yapanlar uluslararası anlaşmalara sadık kaldıklarını açıklamışlardır" diye konuştu.
 
Darbelerin sebebi Lozan`dır
Bütün darbelerin sebebini anlamak için Lozan Antlaşmasına bakılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Can, Lozan`da kurulan sistemin Türkiye`de yetişen insanların kendi kültür ve medeniyetine yabancılaşması üzerine kurulduğunu söyledi. Türkiye`deki darbelerin arkasında uluslararası güçlerin büyük bir payı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Can, ABD, İngiltere, israil ve NATO`nun darbecilerin arkasında yer alan güçler olduğunu vurguladı.
 
28 Şubat kamusal alanı geçirme savaşıydı
Prof. Dr. Can`ın yaptığı konuşmasının ardından oturum başkanlığını Abdurrahman Babacan`ın yaptığı panelin ilk bölümüne geçildi. Panelde ilk olarak söz alan Yazar Mustafa İslamoğlu, `28 Şubat ve Türkiye`de dindarlığın seyri` konulu bir konuşma yaptı.
28 Şubat`ın hedefinin dindarlar olduğunu ifade olduğunu ifade eden Mustafa İslamoğlu, "Dine değil, dini görünürlüğe karşı savaş açıldı. Çünkü dinden daha çok dini görünürlüğe düşman olmuşlardı. Onun için 28 Şubat kamusal alanı geçirme savaşıydı" dedi.
 
Unutmak ahmaklıktır
28 Şubat`ı yapanların affedilebileceğini ancak onların yaptıklarının unutulmaması gerektiğini söyleyen Mustafa İslamoğlu, "Af edelim ama unutmayalım. Af etmek yiğitlimizdendir. Unutmak ize ahmaklıktır. Unutmanın cezası bir aynı şeyi bir daha yaşamaktır. "Mümin bir delikten iki kere ısırılmaz." Bu nebevi tavsiyeye hafızamızı koruyarak uyabiliriz. Unutmanın cezası aynı şeyi ikinci kez yaşamaktır" diye konuştu.
 
Havuç 28 Şubat`ı yaşıyoruz
28 Şubat`ta Müslümanların yakınlaştığını, ancak şimdi birbirlerinden uzaklaştığını ifade eden Mustafa İslamoğlu, "Bu günün havuç 28 Şubatında tekasür krizinin verdiği zayiat dünün sopasının verdiği zayiatının yüz katıdır. Bu gün daha çok şikâyetçiyiz. Şimdi zor yokuştayız" dedi. İslamoğlu, bu gün yaşanan 28 Şubat`ın daha zor olduğunu ifade etti.
 
Darbeci general gizli İslamcı!
28 Şubat kararlarının uygulanmaya başlamasından sonra yanına gelen İslami kesimden birinin anlattıkları karşısında şok olduğun ifade eden İslamoğlu, yaşadığı olayı şu şekilde anlattı: "28 Şubatın olduğu günlerde, İslami kesimden tanınmış bir arkadaş yanıma geldi. Dedi ki, `hocam size bir müjde vermeye geldim.` Hayırdır dedim. "Bu 28 Şubat`ın başındaki general var ya bu gizli İslamcı, bu hakiki İslami getirecek, tarikatçılarla savaşacak ve piyasadaki bidatleri temizleyecek" dedi. Bu nasıl bir yaklaşım nasıl bir feraset anlamadım. Buna cevap bile vermedim. Alınacak çok ders ver. Taviz verip kendinizi kurtaramazsınız. Taviz veripte kendisini kurtarmış olan yoktur. Çünkü taviz verdiğinizde kendinizi vermiş olursunuz. Kendinizi vererek alacağınız her şey sahipsizdir. Sizin bir şeyinizin olması için o şeyin sizin olması lazım."
 
Çok önemli bir zamandan geçiyoruz
İslam`ın geleceğinin çok parlak olduğunu söyleyerek konuşmasını sürdüren Mustafa İslamoğlu, "Önümüzdeki 1000 yılı belirleyecek zamanlardan geçiyoruz. Yapmamız gereken şey belli eğer yeniden bir Kur`an nesli inşaa edebilirsek. Allahın izniyle sadece biz değil yeryüzünde ki 7 milyar büyük ailemizin kayıp çocuklarını öz yuvasını döndürebiliriz. Bizim bir kişiden bile vazgeçme lüksümüz yoktur" dedi.
 
28 Şubat`tan yargılananlar piyonlardır
28 Şubat`ı yapanların birer piyon olduğuna dikkat çeken Mustafa islamoğlu, "Bu gün birileri bize 28 Şubattan yargılananların 28 Şubat`ın failleri olduğunu söylüyorlarsa ya kendileri bilerek gerçeği gizliyorlar yada kendileri de bilmiyorlar. Biz bu filmi daha öncede görmüştük. 31 Mart`ta Sultan Abdülhamit`in tahttan indirilişinden hemen sonra da seyrettik. 31 Mart`la 28 Şubat`ı karşılaştırırsanız aradaki yüz seneye rağmen aralarındaki tek fark olarak şunu görürsünüz; alet değişti ama adet değişmedi. 28 Şubat`ı ancak Menemen`le, 1960 darbesiyle, 6-7 Eylül olaylarıyla, Tanzimat`la ve Islahat`la arasındaki bağlantıyı kurduğumuz zaman anlayacağız" şeklinde konuştu.
 
Onlar beni her yerde ararken ben GATA`daydım
`Bir tecrübe ve yaşanmışlıklar olarak 28 Şubat` başlıklı bir konuşma yapan Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak ise 12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını anlattı. 12 Eylül darbesi sırasında, askerlerin kendisini her yerde ararken eşini bırakacak bir tek kişi bile bulamadığını söyleyen Abdurrahman Dilipak, çok az insanın desteğiyle o zor günleri atlattığını söyledi. 12 Eylül`de kendisini arayan darbecilerden saklanmak için askere gittiğini ve daha sonra GATA`da yattığını anlatan Dilipak, bu süreçte askerlerin kendisini bulamadığını ifade etti.
 
Yaşasın Şeriat
28 Şubat`ta oturduğu sokakta herkesin pencerelerine Atatürk resmi ve Türk bayrağı astığını belirten Abdurrahman Dilipak, o dönemde büyük bir korku psikolojisinin topluma hakim olduğunu söyledi. "Bu süreçte Genelkurmaydan telefonla beni arayarak `sizinle genelkurmaydan görüşmek istiyoruz` diyerek beni davet ettiler" diyen Dilipak, "Bende hediye olarak bir torbaya `Yaşasın şeriat` adlı kitabımı doldurarak yola çıktım. Protokol kapısına gittim. Beni bir subay ve iki astsubay bir tepsi ile karşıladılar. Yakama kokart takacaklarını zan ederek ceketimin yakasını uzattım. Bir baktım Atatürk rozeti takacaklar. Onlara teşekkür ederek ben Kemalist değilim diyerek alıp o rozeti cebime koydum" ifadelerini kullandı.
 
Bütün darbelerin anası İttihat ve Terakki zihniyetidir
Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, ise, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Raporu ekseninde 28 Şubat`ı değerlendirdi. Bütün darbelerin anasının İttihat ve Terakki zihniyeti olduğunu ifade eden Yaşar Karayel, demokratik ülkelerde darbe olmasının mümkün olamayacağını ifade etti. 28 Şubat`ı tanımlayan Yaşar Karayel, "darbeci zihniyet darbece mantık millet iradesini alaşağı etmiştir. 28 Şubat nedir? Şöhretli generaller, onlarla işbirliğini şeref sayan siviller, medya, bürokrasi, sermaye, mafya, üniversitenin birlikte yaptığı bir zulüm ve işkence dönemidir" diye konuştu.
 
Darbeler usta çırak ilişkisiyle devam etmiş
"Askeri vesayet bir hastalıktır. Askeri vesayetin olduğu yerde fikir hürriyeti olmaz. Eğer bir ülkede sağlam bir toplum varsa o ülkede darbe olmaz. Ama toplum sağlam değilse darbeler olur" diyen Karyel, "1960 darbesinde emir subayı olanlar 1971 de yine darbe yapmışlar. Usta çırak ilişkisi şeklinde bu işi yürütmüşlerdir. 71 muhtırasın meclise verenler daha sonra kurdukları bir örgüte Nihat Erim`i öldürttü. Bu alışkanlığı devam ettirenler 1980`de de darbe yaptılar. 1980 darbesinde çırak olanlar ise 28 Şubat`ın aktörleridir. Bu geleneğin başlangıcı Selanik`te kurulan beş kişilik çeteye kadar uzanıyor" şeklinde konuştu.
 
Demirel, şapka benim mülküm
Darbe komisyonunda Süleyman Demirel`e niye şapkanı alıp gittin, niye direnmedin? Diye sorduklarını aktaran Karayel, Demirel`in kendilerine şöyle cevap verdiğini söyledi: "Demirel; dedi ki şapka benim mülkümdü elim de silah mı vardı."
 
Ordu, halkı düşman yerine koydu
Karayel, "Milletin elinde silah yok. Ordunun elinde silah var. Ordu milletini korumakla mükellef ama milleti kendilerine bir düşman olarak görme alışkanlıkları olduğu için düşman yerine konulmuş" dedi.
 
Darbeciler Diyanet`ten 500 bin dolar para almış
28 Şubatçılar Diyanet İşleri Başkanlığı`na Diyanet Araştırma Merkezi adı altında bir araştırma merkezi kurdurmuşlar. Bunun için 500 bin dolar para istemişler. Onlara 200 bin doları önceden ödemişler. Bunların başında Genel Sekreter olarak Bir Emekli Tüm General olan Yaşar Karagöz var. Yaşar Karayel, 28 Şubat`ta Diyanet İşleri Başkanlığı`nda kurulan Diyanet Araştırma Merkezi adı altında bir birim oluşturulduğunu ve bu birimde daha önce Genelkurmay`a bağlı Özel Harp Dairesi`ndeki Psikolojik Harp biriminde çalışmış emekli askerlere görev verildiği bilgisini verdi. Bunlara verilen paraların Diyanet Vakfı tarafından ödendiğini aktaran Karayel, "Bu vakıf tarafından verilen paralar cami cemaatinden toplanan paralarla ödenmiş" dedi.
 
Darbe kararı Gölcük`te alındı
Kudüs Gecesi ve dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan`ın Hocaefendilere verdiği iftar yemeğinin 28 Şubat darbesinin temel gerekçesini oluşturduğunu belirten Yaşar Karayel, bu darbeye 28 Şubat tarihinden çok önce Gölcük`te dönemin önde gelen generallerinin katılımıyla yapılan bir toplantıda karar verildiğini ifade etti.
 
Mazlumun ahı indirir şahı
Panelin ilk bölümünün son konuşmacısı ise 28 Şubat döneminde MÜSİAD`ın Genel Başkanlığını üstlenen Ömer Bolat oldu. Bolat, 28 Şubat`ın ekonomi-politik zemini ve getirdiği iktisadi yıkım hakkında bilgi verdi. Sözlerine "Mazlumun ahı indirir şahı" diyerek başlayan Bolat, bugün 76 milyonluk Türkiye nüfusunun 40 milyonunun 28 Şubat`ı bilmediğini veya hatırlamadığını söyledi.
"yürü aslanım arkanızdayız" diyenlerde yargılansın.
 
Türkiye tarihinin en acı günlerini 28 Şubat`ta yaşadığını hatırlatan Bolat, "O zulüm döneminde medyada, askeriyede, bürokraside ve yargıda sermaye kesimindeki suç ortakları olanlar bu gün zelil olmuşlardır. Türkiye de bir halkın kendisi var birde halkı küçük gören kendilerini bu ülkenin efendisi sayan, bu ülkenin makamları rantları bizden sorulur diyen bir azınlık var. Bu azınlık kesim darbelerle iktidara gelmiş. Millet sandıkta onlara itibar etmiyor.
 
Bu darbeyi yapanlar yaptıranlar bir koalisyondu. Bu koalisyonun yerli işbirlikçileri içerisinde büyük sermaye sahipleri ve onların güdümündeki medya, bürokrasi ve yargıdaki adamları var. Askerin elinde silah olduğu içinde darbeyi yapanlar askerler oluyor. Esas onlara bu darbeyi yaptıranları ortaya çıkarmak lazım. Darbeleri yapan askerler bu gün yargılanıyor ama onlara "yürü aslanım arkanızdayız" diyen medyadaki, yargıdaki ve sermaye sahiplerine kimse dokumadı" şeklinde konuştu.
 
Tehlikenin farkında olalım ve her zaman uyanık olalım
Anayasa ve kanunlarda sivil özgürlükçü ve çoğulcu bir rejimin temelleri atılmadığı müddetçe Türkiye`de her zaman bir darbe tehlikesinin var olduğunu vurgulayan Bolat, "Ak Parti on yıldır iktidarda artık çok şey değişti diyerek rehavete kapılmamak lazım. Darbeci ve halktan kopuk çevreler büyük bir intikam hırsı içindeler. Seksen yıl kendilerine hiçbir hesap sorulmamış bu çevreler karşılaştıkları soruşturmalar karşısında neye uğradıklarını şaşırdılar. Ellerine fırsat geçmeleri halinde çok intikamcı bir anlayışla her şeyi yapabilirler. Tehlikenin farkında olalım ve her zaman uyanık olalım" diye konuştu.
 
Türkiye yüzde 50 fakirleşti
Türkiye`nin yaşadığı en büyük ekonomik ve yolsuzluk krizinin 28 Şubat sonrası, 21 Şubat 2001`de meydana geldiğini ifade eden Bolat, "O krizde Türkiye yüzde 50 fakirleşti. Bu gün hala o krizin faturalarını ödemeye devam ediyoruz. Rant, faiz ve büyük sermaye lobileri o dönemde çok zenginleştiler" dedi. 21 Şubat krizinin Türkiye`yi 20 yıl geriye götürdüğünü ifade eden Bolat, "O dönemde 25 özel bankayı batırdılar. Bankaların kredilerini kendi şirketlerine verdiler. TMSF üzerinden bunu halkın sırtına yüklediler. Dört kamu bankasının da içini boşaltılar. Toplamda 53.3 milyar dolar vurgun yaptılar. Kamu borcu olarak onu millet hala ödüyor. Kamu borçları 2001 yılında 25 milyar TL iken yaşanan 21 Şubat krizinden sonra bu borçlar122 milyar TL`ye çıktı. Esnaf aylarca kepenk açamadı. Yüzbinlerce esnaf meydanlara döküldü. Bakanlar kurulu 4 ay boyunca o dönemde toplanamadı. Bakanlar Vatandaş taşlar bizi diye Ankara dışına çıkmaya cesaret edemiyorlardı" dedi.
 
Hukuk bu süreçte hukuk olmaktan çıktı
Doç. Dr. Mustafa Tekin`in başkanlığında yapılan oturumda Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Gazeteci Yazar Sibel Eraslan, Doç. Dr. Alev Erkilet ve Yazar Cevat Özkaya o dönemde yaşananları farklı başlıklar halinde anlattı.
 
"28 Şubatı planlayanlar yaptıklarını meşru göstermek için manipülasyonlar yaparak doğrudan doğruya cebir kullanmaya çok az başvurdular" diyen Prof. Dr. Mustafa Erdoğan "Hukuk bu süreçte hukuk olmaktan çıktı. Sıradan bir komutlar koleksiyonu haline dönüştü. Pratik olarak darbenin sözde hukuku bir zulüm ve baskı aracına dönüşmüştür. 28 Şubat`ta yüksek yargı organları darbeci iradenin araçlarına dönüşü verdi. Hakim ve savcılar bu iradenin uygulayıcıları haline dönüştüler. Bu kurumlar egemen iradenin isteği doğrultusunda karar üretmekte her hangi bir beis görmemişlerdir" dedi.
 
Hukuk kaba saba bir şekilde ihlal edildi
Prof. Dr. Erdoğan, Modernleşme döneminde Türkiye tarihinde hukukun bu kadar açıkça ve kaba saba bir şekilde ihlal edildiği başka bir dönem göstermek zordur" diyerek şöyle konuştu: " 28 Şubat bu bakımdan 12 Eylül rejimiyle bile yarışabilecek bir durumdadır. Anayasayı kanunla, kanunları yönetmelikle etkisiz kılmaya çalışmak ancak 28 Şubat zihniyetinin akıl edebileceği bir işti. Hukukun evrensel ilkeleri fütursuzca ve sistematik olarak bu dönemde çiğnenmiştir" şeklinde konuştu.
 
Ümmet bilincini kaybettik
28 Şubat sonrasında İslamcılığın seyrini anlatan Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Alev Erkilet, 28 Şubat sonrasında aslında kendisini Müslüman olarak tanımlayan, Müslüman kimliğini öne çıkaran bir iktidarın var olduğu dönemde İslamcılığın gerilediğini ifade etti.
 
İslamcı gelenek 2000 kadar var olan statüko ile ilgili problemi sadece Türkiye`deki askerlere, darbecilere ve vesayet sistemine yöneltmemişti. 2000`den sonra özellikle Ak Parti`nin iktidara gelmesinden sonra iç statükoya olan eleştirel tutumunu kaybetmiştir" diyen Doç. Dr. Alev Erkilet, yaşanan dönüşümü şu şekilde anlattı: "Emperyalist siyasetlere karşı tutum 2000 sonrasında değişmeye başladı. Özellikle Suriye`de yaşanan krizden sonra bizim meseleye yaklaşımımız ümmet probleminden ziyade uluslararası sistemdeki BM merkezli temel hak ve hürriyetler sorununa dönüşmüştür.
 
Buna paralel olarak daha önce birçok yerde yaptıkları yardımlarla beraber oradaki Müslümanların sorunları ile ilgilenen Müslüman STK`larında yaptıkları çalışmalarla hükümetle örtüştüğünü yaptıkları yardımların sadece hayır faaliyetlerine yönelik bir dönüşüm geçirdiğini ve onlarında ümmet bilincinde ciddi bir gerileme olduğunu gördük. Sadece Filistin meselesi gündemde tutuluyor. Ama on yıl önce bu toplumun Müslümanlarının tamamı Çeçenistan`daki Müslümanların problemiyle ilgileniyordu. Bu gün Çeçenistan Türkiye`deki Müslümanların gündeminde çıkmış bir İslam coğrafyası haline gelmiştir."
 
Darbeciler yaptıklarıyla övünüyor
Türkiye`de darbe geleneği içerisinde 28 Şubat post modern darbesinin yerini anlatan Yazar Cevat Özkaya, "Türkiye`de 4 fiili darbe olmuş 29 tanede darbeye teşebbüs olmuş. Darbeciler `yolunda gitmeyen bir şeyler vardı biz yoluna koyup çekildik` diyorlar. Kendilerine bir övünç payı çıkarıyorlar" dedi.
 
Darbe zeminleri psikolojik harple hazırlandı
Darbeler yapılmadan önce psikolojik harekâtlarla darbe zeminleri oluşturulduğuna dikkat çeken Özkaya, "Darbelerden önce millet gaza getirilir ve bu planlı bir şekilde yapılır. Psikolojik savaşı en iyi uygulandığı darbe 28 Şubat`tır. Bu süreçte psikolojik harple gerilim kademe kademe yükseltilerek insanların sinirleri bozuldu ve yerle bir edildi. Öğrenciler ve gençler darbe zeminlerinin hazırlanması için kullanıldı. Darbe ortamları kendiliğinden ortaya çıkan şeyler değil hazırlanıyor" diye konuştu.
 
Sadece askerler değil, diğer destekçilerde yargılansın
28 Şubat post modern darbesine destek veren sermaye sahiplerinin, üniversitelerin ve gazetecilerin olduğunu söyleyen Özkaya, 28 Şubat`ın bu millete karşı açılmış bir savaş olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: "Bu gün 28 Şubat`tan askerler yargılanıyor. Eğer bunların sivil ayağı ortaya çıkarılmazsa bu sürece çok yazık olur. Darbeye destek veren siviller ellerini kollarını sallayarak gezerken askerlerin ceza alması yeterli değil."
 
Darbeler arasında bir fay hattı var
28 Şubat 1997`nin sadece takvimden koparılmış bir yapraktan ibaret olmadığını söyleyen Gazeteci Yazar Sibel Eraslan, "28 Şubat`ın 12 eylül ile bir kopukluğu yok. Fay hattı gibi darbelerin birbirleri ile bağlantısı var. 28 Şubat`tan geriye doğru gittiğimizde bu fay kurucu iradeye kadar gidebilir. Hatta belki biraz daha geriyi gittiğimizde tazminata kadar ulaşacağız. Bunlara baktığımızda aradaki akrabalığı daha iyi görüyoruz" dedi.
 
28 Şubat çok uzak değil
28 Şubat ve sonrasında devam eden süreçte 10 bin öğrencinin eğitimine devam etmek için yurt dışına gitmek zorunda bırakıldığını ifade eden Eraslan, yapılanları unutmamamız lazım diyerek şöyle konuştu: "Hatırlamakta fayda var. Hatırlamazsak unutursak bir gün yeniden başımıza gelebilir. Türkiye şartlarını düşündüğümüz zaman bu bir gün çok yakında olabilir."
(Şükrü Gündüz / İLKHA)