Hamd, kendisine yapılan dualara karşılık veren, Mü’mini dergahından eli boş döndürmeyen, Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam müttakilerin imamı, mücahitlerin önderi, davamızın rehberi Hz.Muhammed Mustafa’ya, Ali Beytine, Ashabına, Salihlere, Sıddıklara, Şehidlere, Evliyalara ve kıyamete kadar onların yolunu sürdürecek olan Mü’min kullara olsun.

Dua, Allah-u Teala’nın bize emrettiği, onunla değer verdiği ve icabet edeceğini va’d ettiği bir ibadettir. Deki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan/77) Yine Rabbimiz buyurdu ki: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira bana ibadeti, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min/60)

“Kullarım Beni Senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da davetime icabet ve bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyüp selamete ersinler.” (Bakara/186)

Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın hadisi şerifleri ve hayatı incelendiğinde Allah’ın emrine uyarak duaya çok önem verdiğini, adeta attığı her adımla beraber dua ettiğini görürüz. Duaya verdiği öneme dair bir çok Hadis-i Şerifler varid olmuştur: “Allah azze ve celle nezdinde duadan daha değerli hiçbir şey yoktur.” (Tirmizi ve ibni Mace) “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi) “Allah celle celaluhu kendisine dua etmeyen kuluna azap eder.” (Tirmizi) “Taktire karşı tedbirin faydası yoktur. Duanın ise başa gelen ve gelecekler için faydası vardır. Bela iner, dua onun karşısına çıkar ve kıyamete kadar birbiriyle boğuşurlar.” (Bezzar, Taberani, Hakim)

Duanın her açıdan insan üzerinde büyük tesirleri vardır. Dua vesilesiyle Allah-u Teala’ya karşı acziyetimizi anlar, kulluğumuzu hatırlarız, ihtiyaç ve sorunlarımızı sadece Allah-u Teala’ya iletip başka hiçbir varlığın minneti altına girmeyeceğimiz gibi fayda ve zararın da sadece ondan geldiğini tam olarak idrak ederiz. En zor ve sıkıntılı anlarda her şeye kadir olan Allah celle celaluhuya ihtiyaçlarımızı iletince sorunlarımız hafifler, kalbimiz sükun ve huzur bulur. Ve daha pek çok fayda ve sonuçlar…

Her ne kadar duanın daha makbul olduğu yer, zaman ve mekanlar varsa da duanın sürekli yapılması, hem darlıkta hem de bollukta yapılması, samimice ve kabul edileceğine inanılarak yapılması, özel ve şahsi dualarla beraber tüm ümmeti hatta insanlığı ilgilendiren duaların da yapılması daha faydalı olacaktır inşallah. Hasseten dünyanın dört bir yanında küfür ve zülum güçlerince baskı ve zor altında tutulan Mü’min kardeşlerimizin selameti için dua edilmesinin kabul derecesi daha yüce olacaktır. Gelen rivayetler de bir

Mü’minin diğer bir Mü’min için yaptığı dua ile Allah arasında hiçbir perdenin olmadığı şeklindedir.

Rabbimizin tüm yaptıkları bir üsul dairesindedir ki biz buna Sünnetullah diyoruz. Bizim de yapacağımız tüm işlerimizde yine O’nun yol göstericiliğinde belli bir üsulü ve adabı takip etmemiz bizim yararımıza olacaktır. Dua ile ilgili şu adaplara dikkat edilmeye çalışılmalıdır:

-Günlük ihtiyaçlarımızı karşılamada helal-harama dikkat etmek.

-Kıbleye yönelerek diz üstü oturmak

-Faziletli vakitleri seçmek

-Elleri açarak, omuz hizasına kadar kaldırıp dua etmek

-Duadan önce ve sonra Allah celle celaluhuya hamd ve sena etmek, peygamberimize salavatı şerife getirmek

-Dua esnasında söz ve davranışı ile kendi acizliği ve zaifliğini izhar etmek. Ağlamaya çalışmak

-İcabette acele etmemek

-Kabul olunacağı inancıyla dua etmek, tereddüt etmemek

-Mümkünse her duayı üçer defa tekrarlamak

-Kendine, ana-babaya ve bütün Mü’minlere sırasıyla dua etmek

-Duadan sonra elleri yüze sürmek

-Duada sadece Allah celle celaluhuya yalvarmak

-Duadan önce herhangi bir amel işlemek (sadaka vermek veya namaz kılmak gibi)

-Abdest almak

-Allah celle celaluhunun güzel isimlerini ve sıfatlarını vesile yaparak dua etmek

-Duayı şiire benzetmeye ve zoraki edebiyat kullanmaya çalışmamak

-Dua esnasında göğe doğru bakmamak

-Peygamberleri ve hususen Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ı vesile ederek dua etmek

-Sesi alçaltmak

-Kendi günahlarını ikrar etmek

-Tam bir istek ve arzu ile dua etmek

-Resulullah aleyhissalatu vesselam’dan sahih olarak nakledilen duaları tercih etmek

-Dua eden imamsa sadece kendi için değil, cemaat için de dua etmek (yani ‘benim’ kelimesi yerine ‘bizim’ kelimesini kullanmak)

-Duanın sonunda dua edenin ve varsa dinleyip katılanların ‘amin’ demesi. Dua ile ilgili asgari bilinmesi gereken bu hususları hatırlattıktan sonra şimdi tercih edilen dualarımızdan pasajlar vermeye başlayabiliriz:

Hamd, Salat ve Selam’dan sonra

Ya Rabbi! Bizi, Allah’a yakinen iman etmede kemale eren ve bu imanın tüm gereklerini yerine getiren Mü’minlerden eyle.

Ya Rabbi! Atomdan gezegenlere kadar her şey senin varlık, birlik ve diğer esma ve sıfatlarını tanıtan birer ayet, alamet ve şahitlerdir. Bu ayet, alamet ve şahitleri hakkıyla görüp okuyabilecek göz, hakkıyla inanacak kalp ve inanca göre hareket edecek azalar ver ki hayatımızda senden başka hiçbir şeyin yeri kalmasın.

Ey Allah’ım! Senin insanları, dünyayı, gökyüzünü ve bütün kâinatı yarattığını, yaratmada ortağın olmadığı gibi yarattıklarının işlerini düzenlemede de ortağın olmadığını, metodunla bizi terbiye etmek, nizamın ile bizi bir araya getirmek, şeriatın ve hükmün ile aramızda hükmetmeye tek yetkilinin sen olduğunu, hiçbir şey yaratmayıp aksine kendileri yaratılmış olanların hüküm koymaya yetkilerinin olmadığını bize idrak ettir ve hakkıyla inandır. Ve hayatımızı bu bilinç ve inanç üzerine sürdürmemizi nasip et.

Ya Rabbi! Mülkünde bizi halife seçip görevlendiren Malikü’l-Mülk’ün emirlerine ve şeriatına uymamız gerektiğini, bize ait olmayan bir mülkte hüküm koymaya hakkımızın olmadığını, koymaya kalkışırsak da sonsuz kudret sahibi Allah azze ve cellenin bizi cezalandırmaktan –haşaaciz olmadığını bize hakkıyla idrak ettir. Dünya malına geçici gözle bakmayı, Allah’ın mülkünde yaşayıp ona ortaklar koşmamayı ve O’nun hükümlerine eksiksiz ve son nefesimize değin uymayı bize nasip et.

Ya Rabbi! İnsanları yaratan, onları mülkünde yaşatan yüce Allah’ın aynı zamanda tüm canlıların ve insanların rızkını da üzerine aldığını; tek başına rızkı üzerine alanın rububiyetin, hakimiyetin ve egemenliğin de yalnızca kendisine has olmasına müstahak olduğunu; hiç kimseye rızık veremeyip kendileri rızıklandırılan insanların kanun koymaya haklarının olmadığını bize hakkıyle idrak ettir ve inandır. Rızkımızı bize asıl rızık veren Allah’tan beklemeyi, onun dışında kimseden rızık talebinde bulunmamayı son nefesimizi böylece vermeyi bize nasip eyle (Amin).

Yazan: Mehmet Varol

İnzar Dergisi, 1. Sayı, Ekim 2004