Eserlerden Esintiler
Bir İnci Olabilirsiniz –Abdulhakim Sonkaya
Toplumun en önemli yapı taşı, ailedir. Aile ise tek başına bir anlam ifade etmeyen insan topluluklarının birlikte anlama kavuşmasının bir nişanesidir. Geştaltçı yaklaşımın en önemli savı olan “Bütün, onu oluşturan parçalarından daha büyük ve daha anlamlıdır.” sözü, aile için söylenmiştir sanki. Aile, kadınıyla, erkeğiyle, evlad-u iyaliyle topluma hayat veren canlı bir hücredir. Ailenin en önemli iki unsuru olan kadın ve erkek arasındaki münasebet ise Yüce Rabbimizin (C.C.) en çok ehemmiyet verdiği hususlardan olması gerek ki, Rabbimiz ibâdâta yönelik ayetlerin inceliklerini Hz. Peygamber’in (SAV) sünnetine tahvil etmesine rağmen; muâşerete yönelik ayetlerinde bir hayli ayrıntılı bilgi verir. Bu bilgilerden hüküm de çıkarılır, hikmet de…
Geçen yazımızda bu meseleye hikmet nazarıyla yaklaşan “Bir İnci Olabilirsiniz” kitabını, mahiyeti itibariyle ele almıştık. Rabbim nasib ederse şimdiki yazımızda ise muhtevası yönüyle istifade etmeye çalışacağız. Yazarın otantik tespitlerinin hepsini ele almak mümkün olmadığı için kitabın ortasından konuşmak ve aldığımız notları birbiriyle katıştırmayı tercih ettik.
Bu konuya meylimiz, hem merakımızdan hem de derdimize deva olacak tiryakları sunmaktan ileri gelir. Haşa, konuya hakimiyetimizden değil, ki zaten çok eksikliğimiz olduğu, toyluğumuzdan ve dahi itiraflarımızdandır. Bu yazıda da, diğer yazılarımızda da tavsiye olunan tüm hakikatler, olur da hata edersek, Rabbimizin inayetiyle tutunabileceğimiz dallar olması cihetiyledir, saplanası oklar değil. Rabbim isabet etmeye azmettiğimiz hakikatlerin musibetiyle duçar etmesin! Bismillah…
Aile bir binadır, bina ise neşe ile inşa olunur. Evliliğin asıl kökü olan muhabbet ise bir habbedir. İçinde hayatı barındıran bir ev dizayn edilince meveddet, yani sevginin sütunlaşmış, sağlamlaşmış hali de peşinden gelir. Bu yapı kurulurken rağbet gereklidir ve bu en çok erkeğe vazifedir. Erkeğin feragatinin nişanesi olan mehir de, sadakatinin nişanesidir. Evde idarenin erkeğe verilmesi, fıtratına nakşolunan ilk olma huyundan, rağbetinden gelir. Yoksa haşa kadın erkeğin düşüğü değil, maiyetidir. Zira hem Hz. Adem’den Hz. Havva özelinde erkekten kadının, sonraki nesillerde ise kadından erkeğin meydana geldiği bir hakikattir. Evlilik, ikisinin arasında hem Kur’an (birleştiren), hem Furkan (ayrıştıran) olur. Yani Ahmet Cevdet Paşa’nın o veciz ifadesiyle “Efradını cami, ağyarını mani eder evlilik. Helaline halel getirilmeyecek fıtri duyguların tek mahallidir, evlilik. Bu sebeple kavarir (kristal) ruhlu kadınların hem karara, hem sükunete erdikleri, hem mesken edindikleri yer, evleridir. Beşiği sallayanın dünyayı salladığı bir hakikattir. Kadın, evin hem ruhu, hem riyhi (rüzgar), hem reyhanıdır. Ayarını eriyle değil, ârıyla tutturan bir kadın, evin sarsılmaz direğidir. Zaten evi çekip çeviren de kadındır. Habbeyi muhabbetle derip meyveye dönüştüren bereketin adı, yüce bir kalbe sahip olunan fuadın beşiğidir. Kadın, erkeğin kültür hazinesidir. Zerafetin beşiği olan kadınların ettiği söz de, yaptığı hizmet de, verdiği nesil de, ona akıttığı besin de bereket kaynağıdır. Eski Anadolu medeniyetlerindeki Kibele temsili, buna gösterilebilecek en veciz görsellerdendir.
Erkek ise aynı zamanda melik ve melek rolünü icra etmekle mükellef olunan, içinde hem güvercini, hem şahini barındırması gereken, Celal ve Cemal sahibi bir zattır. Erkek önce celalini değil, cemalini göstermelidir. Zira erkeğe önce beşir (müjdeleyici) olmak düşer, nezir (uyarıcı, korkutucu) değil. Zira Hz. Resul’ün (SAV) tüm eşleri, onun önce cemaline şahid olmuşken, ilkin celaliyle karşılaşan Amra binti Yezid’le nikah kıyılmasına rağmen evlenmemiştir. Peygamberimiz (SAV), ismi Ahmed’in tecellisiyle aşkın, ism-i Muhammed’in tecellisiyle merhametin kaynağıdır. Ama öncelik aşkındır. Çünkü aşk, merhametten aşkın bir mertebededir. Erkeğin kadına önce aşk, sonra merhametle bakışı, kadının Belkıs misal tüm tac-u tahtından feragat ermesine vesile olur ve o ev, dünyada cenneti yaşayan bir ev olur. Erkeğin kadından faziletli oluşu, erkeğin zeker (hatırlayan), kadının üns (unutkan) olmasından ileri gelir. Ancak bu bir eksiklik değil, kadının, aklıyla değil, fuad dediğimiz yüce bir kalple aklettiğinden dolayıdır. Kalbi olmayan akıl acımasız, aklı olmayan kalp ise zelil olur. İşte bu iki zıt fıtrat mütevazı (tevazu sahibi) bir ruh haliyle hareket ederse, birbiriyle mütevazi (denk-paralel) bir vaziyete erer. Zira evlilikte muvafık olabilmenin ilk şartı da, muvafakat (uygunluk-uyumluluk) içinde olmaktır. Yoksa mutlak otoriteyle boyun eğdiren, münafık bir ilişkiye de sebebiyet verir. Tahammül sınırını aşan otorite, fırsatını bulduğunda kadının nüşuzuna (uyumsuzluk) sebebiyet verir, nüşuz ise şikaka (ayrılık)… Bu da “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun, çünkü sizler onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” Hadis-i şerifine ve insanilik kriterine de halel getiren bir vaziyettir.
Öte yandan erkekleri öldüren, kadınları istihya eden Firavun zihniyetinin güncel versiyonu olan emperyalist zihniyet ise kadını hayata sürmek maskesi altında evden koparmakta, hayatın kirli ve zorlu yollarından ancak hayasız çıkacağı zor şartlara sürmekte, bu şekilde yol alan kadını ev-iş ikilemine sürüklemekte, ailenin düzenini bozmaktadır. Kadın asli vazifesi olan zevceliği ve anneliği ikamet etmek ve uygun şartlar oluşması dahilinde tabii ki de çalışabilmelidir. Ancak kariyerin öncelendiği, ailenin ikinci plana atıldığı, erkeğin söz hakkının elinden alındığı, hatta kapı dışarı edildiği günümüz toplumlarında nüşuzun(geçimsizlik) çıktığı, eşlerin birbirine nüfuzunun olmadığı, nüfusun yok olmaya yüz tuttuğu, buna karşılık nefsin öncelendiği; istikrarlı ve leziz duyguların değil, ani, süfli olan nefis duyguların öncelendiği, acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
İstikbal, köklerdedir. Köklerimizle bizleri buluşturan Abdulhakim Sonkaya Hocamıza teşekkürü bir borç biliriz. Rabbimden duamız, ailenin ve aileyi ayakta tutan kadının öneminin kadın-erkek tekrardan anlaşılarak ve İslam’ın bizlere buyurduğu şekilde yaşatılıp topluma aşılanarak ihya hareketinin başlamasıdır. Zira aile, son sığınağımız, son dayanağımızdır. Her ne kadar olumsuz bir hava estirilse de Akif gibi, sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocağa kadar umudumuzu yitirmemeliyiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Rabbim kitaptan ayırmasın!
Abdullah Ayyıldız