Mehmet Özcan / Analiz/ DOĞRUHABER
Esir takası anlaşmasıyla özgürlüğüne kavuştuktan sonra israil işgal güçleri tarafından yeniden esir alınan Filistinli Eymen Eş-Şeravine, Tarık Ga’dan, Cafer İzzeddin ve Samir El-İsavi, 01Temmuz 2012 tarihinden bu yana bulundukları işgal zindanlarında açlık grevini sürdürüyorlar. 22 Şubat itibarıyla Filistinli esirlerden İsavi 212, Şeravne 148, İzzeddin ve Ga’dan ise 86 günden bu yana açlık grevini sürdürüyor.
Açlık grevinde 6. ayı geride bırakan Filistinli esir Samir El-İsavi’nin durumu ise maalesef hayati tehlike sınırını aşmış bulunuyor. Adeta bir deri bir kemik kalan İsavi’nin sinir sisteminde meydana gelen felçlik, Eş-Şeravine’nin ise böbreklerinin iflası gibi esirlerin daha bir çok hayati fonksiyonlarını kaybettikleri ve ölümün eşiğinde oldukları belirtiliyor. Ancak tüm bu olanlara rağmen siyonist barbar, zorba yetkililerin hala bu esirleri serbest bırakmaması, siyonist yahudilerin insanlıktan çoktan çıktıklarının en bariz göstergesidir.
Filistinli esirler ise serbest bırakılıncaya kadar direnişlerini sürdürmekte kararlı olduklarını ifade ediyor.
İşgal zindanlarında tutuklu bulunan Filistinli mahkumlar da arkadaşlarına destek amacıyla bir günlük toplu açlık grevi eylemi gerçekleştirdiler. Ve gerekirse daha ileriye gidebilecekleri sinyalini verdiler.
Esir Eymen Eş-Şeravine’nin annesi ve üç kardeşi de dışarıda açlık grevine başladı.
GELİNEN DURUM İNSANLIK İÇİN UTANÇ VERİCİ
Gazze yönetimini elinde bulunduran Hamas ve duyarlı Filistin halkı, zindanlarda bulunan esirlerin yaşadığı sıkıntıları ellerinden geldiği kadarıyla dünyaya duyurmaya çalışıyorlar ama seslerini kendilerinden başka duyan yok gibi görünüyor.
Oysa tüm dünya görüyor, işitiyor, biliyor ama ya yaşananlar kanıksanmış bir vaziyet halini almış ya da ses çıkarılamayacak kadar aciz hale gelinmiş ki bu durum, İslam dünyası ve insanlık için gerçekten de utanç vericidir.
TEK YAPABİLDİKLERİ AÇLIK GREVİ
İşgal zindanlarında yaklaşık 5-7 bin arasında Filistinli esir var. Bu esirler, aylarca her türlü işkenceye tabi tutuluyor. Organ ticaretine kadar bir çok insanlık dışı uygulamanın hedefi olan Filistinli esirler, esir edildikleri süre içinde ne ile suçlandıklarını bile bilmiyor ve aylar hatta yıllarca mahkeme önüne çıkarılmıyorlar. Aileleriyle de görüştürülmeyen ve hiçbir insani haktan yararlandırılmayan Filistinli esirlerin seslerini duyurabilmek için tek yapabildikleri şey ise açlık grevi...
ESİRLERİN YAŞADIKLARI İNSANIN KANINI DONDURUYOR
İşgal zindanlarında her biri yaklaşık 20 yıl kaldıktan sonra siyonist asker Gilad Şalit’e karşılık serbest bırakılıp Türkiye’ye sürgün edilen Filistinli esirlerden Fehd, Selahaddin, Macid, Teysir ve Harun ile yaptığımız söyleşilerde bize zindan anılarını anlatırlarken aklımda hep siyonist yahudilerin ne denli birer vahşi yaratık oldukları canlanıyordu. Harun, zindanda bulundukları durumu “Bir Filistinli arkadaşımız zindanda vefat etti. Siyonist cezaevi yönetimi, ailesine haber verdi ‘cenazeyi alabilirsiniz’ diye. Biz sonradan duyduk ki cenazeyi teslim alan aile ceset torbasını açtığında oğullarının ellerinin kelepçeli olduğunu görmüş ve şok geçirmiş.” diyerek acı bir örnekle siyonist vahşilerin sınır tanımadığını anlatmış ve duyduklarımız adeta kanımızı dondurmuştu. Özgürlüğüne kavuşmuş Filistinliler anlatımlarında şu gerçeğin altını çiziyordu: “Biz, ümmetin şunu özellikle bilmesini istiyoruz ki israil ancak güçten anlar ve haklarımızı da zorlanabileceği sebeplerden ötürü verir.”
HAMAS: İSRAİL ANLAŞMAYI ÇİĞNİYOR
Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri, işgal yönetiminin esir takası anlaşmasını çiğnediğini ve israil’in bu karardan pişman olacağını ifade etti. Dünya Müslüman Alimler Birliği, Filistinli esirlere desteğini açıklarken esirlerin çektiği sıkıntılar karşısında uluslararası toplumun ve insan hakları örgütlerinin sessizliğini eleştirdi ve bu duyarsızlığın hiçbir gerekçesinin olamayacağını ifade etti. Öte yandan BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da işgal zindanlarında herhangi bir suçlama yapılmadan tutulan Filistinlilerin adil bir şekilde yargılanmasını veya serbest bırakılmasını istedi.
FİLİSTİN’İN İSRAİLLİLEŞTİRİLMESİ PROJELERİNDEN HANGİ BİRİNİ ANLATSAK?
Filistinli Müslümanların sadece esirler meselesi mi var? Elbette değil, bu durum siyonistlerce oluşturulan vahametin sadece bir parçası. Filistin’in tümden israillileştirilmesi projesinden hangi birini anlatsak ki? Mukaddes Mescid-i Aksa’nın kendiliğinden yıkılmasını sağlamak için altının oyulmasını mı? Yoksa Kudüs’ün parça parça Filistinlilerden koparılarak adım adım özünden arındırılması ve yahudileştirilmesini mi? Ya da siyonist yahudinin her kafasına estiğinde Gazze’ye saldırarak katliamlar yapmasını mı? Vatanlarından sürülerek dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamaya mecbur bırakılan kiminin toprağına hasret hayata gözlerini yumduğu muhacir mazlum Filistinlilerin durumuna ne demeli?
Barbar, vahşi siyonist katillere karşı “Artık yeter!” demenin zamanı gelmedi mi? Bu utançtan ne vakit kurtulacak bu ümmet ve insanlık?
BİR İNSANLIK AYIBI DA TÜRKİYE’NİN…
Sahi Filistinli esirlerin durumunu, yaşadıkları siyonist vahşeti sergilemeye çalışırken, kendi ülkemizde tutuklu bulunan Fikret Bayram’a çektirilen zulümden söz etmemek haksızlık olmaz mı? İslami davadan dolayı yıllardır cezaevinde yatan ve üstelik vücudunun yüzde 90’ı felçli olmasına rağmen Bayram’ın halen cezaevinde tutuluyor olması bir insanlık ayıbıdır. Üstelik ağır hastaları salıveren yeni yasalara rağmen Bayram’ın tutukluluğunun devam etmesi kabul edilemez bir durumdur.
Siyonist israil’e karşı sert söylemleriyle bilinen sayın Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın Filistin’e ve Filistinli Müslümanlara yönelik yaklaşımını takdir ediyoruz. Ancak aynı beklentiyi ülke içinde haksızlık ve zulümlere uğrayan Müslümanlara karşı göstermemeleri hayal kırıklığı yaşatıyor.
Dış politikada kısmen kabul edilebilir insani bir siyaset izleyen hükümetin içeriye yönelik hala İslami ve insani anlamda gerekli reformları -Başörtü meselesi veya sivil anayasa gibi- iktidarda olduğu 11 yıla rağmen yap(a)mıyor olması, Ak Parti misyonunu tartışılmaktan öte bitirebilir de.
Daha açıkça söylemek gerekirse yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’de laik bir sistemle halkı yönetmeye çalışan Müslüman liderlerin içinde bulundukları tezat durumu bir an önce gidermeleri kendi menfaatlerine olacaktır. Aksi halde Müslüman halk değerlerine sahip çıkacaktır, değerlerine değer vermeyenlere değil.