Doğruhaber - İlim İrfan
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım.
Yanıbaşımda bana bakıp yüzüme gülen iki kişiyi gördüm. Biri, inanılmaz güzellikte ışık gibi parlayan nurdan bir melekti, öbürü ise kısa süre önce kaybettiğim ve halen acısını ruhumda hissettiğim canım oğlumdu.
"Hoşgeldin" dediler bir ağızdan ve Melek hemen ekledi "Hoşgeldin metanet zırhlı, sabır yüklü güzel adam." Önce bir rüya görüyorum sandım. Dönüp etrafıma baktığımda yatakta cihazlara bağlı olan bedenimi gördüm.
"Bu ben isem ben kimim" diye sordum kendi kendime. Aklıma ölüm geldi, irkilip geri döndüm. "Ben öldüm mü?" diye sordum. Oğlum tebessüm ederek meleğe döndü.
Melek "Evet, sen öldün" dedi ve ekledi "Hayır üzere öldün, ne mutlu sana"
Kısa bir tereddüt geçirdikten sonra yanı başımda duran oğlumun boynuna sarılıp var gücüm ile onu kucakladım. Alnından, yanağından ve gözlerinden öperek uzun uzun kokusunu soludum. "Hiç bu kadar hoş bulmamıştım" dedim "Hiç bu kadar hoş bulmamıştım."
Oğlum ile hasret gidermek kokusunu duyup tenine dokunmak. Ahh o ne güzel bir duygu o ne güzel bir an...Oğlum gülerek "Bavo ayrılalı üç ay oldu bu kadar mı özledin beni?" diye sordu.
"O üç ay dedim" iç çekerek "bana üç asırdan daha uzun sürdü" Gözümden akan yaş yanağımdan süzülüp sakalıma karıştı. Oğlum yanağımdan öperek "bavo sen ağlar mıydın?" diye sordu usulca. Ben, derin bir iç çekerek cevap verdim." Ben karanlıkları sırdaş edindim
Tan vakitlerinde çiy danelerinin
düşürdüğü sabırdan toplayıp
Kar çiçeklerine yarenlik ettim
Ağlamanın çare olamadığını
her gece yastığımı gözyaşları ile ıslatan annemden öğrendim
Kucağında uyurken yüreğinden yükselen feryatları dinledim
Çaresizliğin ızdırabını
Kimsesizliğin üşüten soğukluğunu o günlerde belledim
El ele tutuşan buğdayların
Una dönüşünü izlerken
Parçalanışın kaynaşmaya dönüşmesini keşfettim
Kanayan yaralarıma tuz basıp
Gözyaşlarımı içimdeki umudun üstüne akıttım"
Ben konuşurken oğlum bana sarılmış ağlıyordu. Meleğin bakışlarının altında bir süre beraber ağlayıp içimizi döktük.
Melek "O günler geçti artık. Bundan sonra mahzun olmanıza gerek yok.." diyerek bizi kendimize getirdi.
Bir süre sonra oğlum, elinde tuttuğu bir cismi bana uzatarak "Al" dedi "bu senin."
Elime tutuşturduğu cisme bakıp "Benim olup sende kalan ne?" diye sordum. Oğlum tebessüm ederek elini omuzuma attı. Beni kendine çekerek yanağımdan bir daha öptü. Elime tutuşturduğu cisme bakarak "Bu, öldüğüm gün benimle kabre gömdüğün gülüşün" dedi.
"Gülüşüm mü?"
"Evet o dudağından eksik etmediğin o insanları neşelendiren güzel gülüşün"
Elimde tuttuğum cisim avucumda eriyip bir hayal gibi kayboldu. Ruhuma karışan cismin etkisi ile öyle bir kahkaha attım ki sesim tüm dünyada duyulacak sandım. Evet gülüşüme ve benden gülüşümü alan oğluma kavuşmuştum.
Saadet dolu gözlerle bize bakan melek "Selam sana Salih adam, selam sana hayırlı baba ve selam sana razı olunmuş nefis. Sen müsibetlere karşı sabrın ve acılara karşı metanetin ile Rabbini razı ettin. Dünyada Rabbini razı edene Ahirette razı olma vardır. Rabbimiz en büyük kerem ve ihsan sahibidir" dedi.
Ben duyduğum bu sözler karşısında kendimden geçmiş mutluluktan uçuyordum. Hem evladıma kavuşmuş hem de Rabbimi razı etmiştim. Yere kapanıp secdeye vardım ve var gücümle "Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur" diyerek haykırdım.
Bir süre sonra oğlum, omuzlarımdan tutarak "bavo kalk"dedi ve beni ayağa kaldırdı. Ben dönüp cihazlara bağlı olan solgun bedenime son defa baktım. Oğlum "cesedine neler yapılacağını görmek ister misin?" diye sordu. "O kadar çok ölüme şahit olup o kadar çok gömülen gördüm ki bana neler yapılıp nasıl gömüleceğimi çok iyi biliyorum, görmeme gerek yok" dedim.
"Sen bilirsin" dedi oğlum. "Gitme zamanı" diyen Meleğin çağrısına icabet ederek yola koyulduk. Dünyadan ayrılıp kâinatı terk ettiğimizde, oğlumun eli avucumda gözleri gözlerimde idi..
Göğü kuşatıp arşı titreten bir nida işittik..
Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur..
İhsan Güzeler