VAN- Şeyh Said`in şehadetinin yıldönümü münasebetiyle Van`da yayın yapan Serhad FM`de Şeyh Said Özel programı düzenlendi. Programa stüdyo konuğu olarak katılan Yazar Bahadır Kurbanoğlu ve yazar Abdulhelim Almalı, Şeyh Said kıyamının ulus anlayışından uzak, İslami bir kıyam olduğuna dikkat çektiler.
Sunucu Fikret Özkan`ın sorularını yanıtlayan yazar Bahadır Kurbanoğlu, Şeyh Said`in şahsiyetini ve kıyamın tarihsel sürecini anlattı. Şeyh Said`in bölgede tanınmış ve sözü geçen bir alim olduğunu söyleyen Kurbanoğlu, Şeyh Said`in, bölgeyi çok iyi bilen biri olduğunu kaydetti. Kurbanoğlu, "Şeyh Said bölgenin hamisi ve velisi olan insanlar arasında. Yani bölgedeki bir insanın ayağına bir diken bile batmasını istemeyen insanlar. Bölgenin de hal-i pürmelâlini çok iyi biliyorlar. Muhacir konumunda olan insan var. Ticaretin hali ortada. Dolayısıyla bir muzdariplik hali var. Ama malum devletin politikaları da var" dedi.
"Şeyh Said halkını yalnız bırakmadı"
Şeyh Said kıyamında, şeyh Said`in sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini ve kıyama müdahil olduğunu söyleyen Kurbanoğlu, "Şeyh Said`in şöyle bir cümlesi var mahkemelerde sarf ettiği: "Zapt-ı rapt-ı hükümet yapmak istemedik. Ahali yek diğerine zulmetmesin dedik." Şeyh Said`in, olayların içerisine ilk müdahil oluş şekli ki kendisi bunu başta bir fitne olarak nitelendiriyor. Çünkü farkında neden olduğunun; ama ardından tıpkı Hz Peygamberin zırhını giyip artık onu çıkarmaması gibi o sorumluluğu yerine getiriyor. Şeyh Said`le ilgili neyi konuşursak konuşalım şuna dikkat etmemiz lazım. Olaylar çıktıktan sonra Şeyh Said hicret edebilirdi, gidip teslim olabilirdi birileri gibi. Farklı bir çözüm içerisine girebilirdi; ama öyle yapmadı. Sorumluluğu üstlendi, halkı yalnız bırakmadı. Ne devletin karşısında ne de birbirine zulmedenlerin karşısında, halkın sorumluluğunu İslami anlamda üstlendi ve bu işin başına geçti" ifadelerini kullandı.
Şeyh Said kıyamında, şeyh Said`in sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini ve kıyama müdahil olduğunu söyleyen Kurbanoğlu, "Şeyh Said`in şöyle bir cümlesi var mahkemelerde sarf ettiği: "Zapt-ı rapt-ı hükümet yapmak istemedik. Ahali yek diğerine zulmetmesin dedik." Şeyh Said`in, olayların içerisine ilk müdahil oluş şekli ki kendisi bunu başta bir fitne olarak nitelendiriyor. Çünkü farkında neden olduğunun; ama ardından tıpkı Hz Peygamberin zırhını giyip artık onu çıkarmaması gibi o sorumluluğu yerine getiriyor. Şeyh Said`le ilgili neyi konuşursak konuşalım şuna dikkat etmemiz lazım. Olaylar çıktıktan sonra Şeyh Said hicret edebilirdi, gidip teslim olabilirdi birileri gibi. Farklı bir çözüm içerisine girebilirdi; ama öyle yapmadı. Sorumluluğu üstlendi, halkı yalnız bırakmadı. Ne devletin karşısında ne de birbirine zulmedenlerin karşısında, halkın sorumluluğunu İslami anlamda üstlendi ve bu işin başına geçti" ifadelerini kullandı.
Kıyamın tertipli olduğunu söyleyenler Kemalistler
Kıyamın bileninin aksine tertipli ve planlı olmadığına dikkat çeken Kurbanoğlu, bu söylemlerin ardından Kemalist zihniyetin var olduğunu belirtti. Kurbanoğlu, "Bu işin ta ötede beri 3-4 aydır, 1-2 senedir planlı ve tertipli olduğunu söyleyenler Kemalistleridir. Neden bunu söylüyorlar? Çünkü, dertleri, başta Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olmak üzere, İstanbul basını başta olmaz üzere bütün ülke sathındaki siyasi muhalefeti bu olaylar vesilesiyle bastırmak istiyorlar ve diktatöryel yapıyı korumak istiyorlar. Bunların bir amacı var. Şeyh Said`in bölgedeki gücünü biliyorlar. Rejim biliyor. Mustafa Kemal biliyor. Bölgede ajanları var. Binbaşı kasımlar başta olmak üzere. Amaçları şu: bir kışkırtmaya meydan vermek" şeklinde konuştu.
Kıyamın bileninin aksine tertipli ve planlı olmadığına dikkat çeken Kurbanoğlu, bu söylemlerin ardından Kemalist zihniyetin var olduğunu belirtti. Kurbanoğlu, "Bu işin ta ötede beri 3-4 aydır, 1-2 senedir planlı ve tertipli olduğunu söyleyenler Kemalistleridir. Neden bunu söylüyorlar? Çünkü, dertleri, başta Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olmak üzere, İstanbul basını başta olmaz üzere bütün ülke sathındaki siyasi muhalefeti bu olaylar vesilesiyle bastırmak istiyorlar ve diktatöryel yapıyı korumak istiyorlar. Bunların bir amacı var. Şeyh Said`in bölgedeki gücünü biliyorlar. Rejim biliyor. Mustafa Kemal biliyor. Bölgede ajanları var. Binbaşı kasımlar başta olmak üzere. Amaçları şu: bir kışkırtmaya meydan vermek" şeklinde konuştu.
Şeyh Said kıyamında bilinmeyenler!
Programda ilk defa kıyam hakkında bilinmeyenleri kamuoyuyla paylaşan Kurbanoğlu, Şeyh Said`in, kıyam öncesi provokasyonların farkına vardığını ve olayların patlak verdiği Piran`daki düğün öncesi silah satın aldırttığını söyledi. Olayların patlak verdiği Piran`daki düğün sırasında devlet tarafından 5 suçlunun da bulunduğu bilgisini paylaşan Kurbanoğlu, "Düğüne, 10 tane askeri gönderen rejimin kendisidir. Ama o 5 tane suçluyu da gönderen rejimin kendisidir. Onlar öyle şeyh Said`e sığınmış masum insanlar değildir. Ama kim sığınmışsa sığınmış- nereden bilecek Şeyh Said onların ne yaptıklarını. - diyorlar ki; bu şekilde olmaz. Bu, töremize aykırıdır. Düğün bitsin; siz de devlet değil misiniz? Ne yapmak istiyorsanız o zaman yapın. Ve malum olay gerçekleşiyor. Çatışma çıkıyor. O çatışmanın hemen ardından olaylar çıkıyor" ifadelerini kullandı.
Programda ilk defa kıyam hakkında bilinmeyenleri kamuoyuyla paylaşan Kurbanoğlu, Şeyh Said`in, kıyam öncesi provokasyonların farkına vardığını ve olayların patlak verdiği Piran`daki düğün öncesi silah satın aldırttığını söyledi. Olayların patlak verdiği Piran`daki düğün sırasında devlet tarafından 5 suçlunun da bulunduğu bilgisini paylaşan Kurbanoğlu, "Düğüne, 10 tane askeri gönderen rejimin kendisidir. Ama o 5 tane suçluyu da gönderen rejimin kendisidir. Onlar öyle şeyh Said`e sığınmış masum insanlar değildir. Ama kim sığınmışsa sığınmış- nereden bilecek Şeyh Said onların ne yaptıklarını. - diyorlar ki; bu şekilde olmaz. Bu, töremize aykırıdır. Düğün bitsin; siz de devlet değil misiniz? Ne yapmak istiyorsanız o zaman yapın. Ve malum olay gerçekleşiyor. Çatışma çıkıyor. O çatışmanın hemen ardından olaylar çıkıyor" ifadelerini kullandı.
90 yıldır Türk ulusal kimliği ile İslami kimlik arasında çatışma var
Cumhuriyet tarihinde çıkarılan İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun Kanunu ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu`nun amacının İslami kimlik sahiplerine, önderler başta olmaz üzere bütün bir halkın İslami kimliğin tasfiye edilmesi operasyonu olduğunu ifade etti. Kurbanoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Çünkü bu yapılmadan Türk ulus kimliğini orada oluşturamazsınız. Türk-Ulus kimliği bir dindir, ulusalcılık bir dindir. Siyasal Türklük de bir dindir. Siyasal Türklük bir kadro oluşturabilmesi için İslami kimliğin ortadan kaldırılması gerekir. O yüzden 90 yıldır bu ülkedeki asıl çatışma, siyasi Türklükle yani Türk ulusal kimliği ile İslami kimlik arasındaki çatışmadır. Bunun sunucu olarak 80 bin insan katledilecek ki resmi rakamlarla 15 bin küsurdur. Ardından 500 binden fazla insan bölgeden gönderilecek. Batı illerine tehcir edilecek. Bu bölgedeki insanlar nereye gönderiliyor ve bu bölgelere nereden insanlar getiriliyor? Bununla, buradaki kimlik değiştirilmeye çalışıldı. Bunu da belirtelim, bu sadece etnik bir değişim değildir.
Cumhuriyet tarihinde çıkarılan İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun Kanunu ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu`nun amacının İslami kimlik sahiplerine, önderler başta olmaz üzere bütün bir halkın İslami kimliğin tasfiye edilmesi operasyonu olduğunu ifade etti. Kurbanoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Çünkü bu yapılmadan Türk ulus kimliğini orada oluşturamazsınız. Türk-Ulus kimliği bir dindir, ulusalcılık bir dindir. Siyasal Türklük de bir dindir. Siyasal Türklük bir kadro oluşturabilmesi için İslami kimliğin ortadan kaldırılması gerekir. O yüzden 90 yıldır bu ülkedeki asıl çatışma, siyasi Türklükle yani Türk ulusal kimliği ile İslami kimlik arasındaki çatışmadır. Bunun sunucu olarak 80 bin insan katledilecek ki resmi rakamlarla 15 bin küsurdur. Ardından 500 binden fazla insan bölgeden gönderilecek. Batı illerine tehcir edilecek. Bu bölgedeki insanlar nereye gönderiliyor ve bu bölgelere nereden insanlar getiriliyor? Bununla, buradaki kimlik değiştirilmeye çalışıldı. Bunu da belirtelim, bu sadece etnik bir değişim değildir.
Asıl proje önce ideolojik olarak üretilir. Şeyh Said hadisesinin hemen ardından Türk Ocakları`nın 1926`daki kongresi gelmektedir. Burada dil üzerinden asimilasyon, bölge halkının adetlerinin aşağılanması; yalnız şuna dikkat edelim. Sadece bölge halkının değil Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler de bu işin içerisine katılmıştır. Mesela Bursa`da belediye tamamen yabancı dili yasaklıyor. Para cezası ve hapis cezasına çevirmişlerdir. Burada kimler yaşıyor biraz evvel zikrettiğimiz unsurlar ve bunlarında da dillerini konuşmaları yasaklanmıştır. Afet İnan`dan kısa bir kısa bir şey aktarmak istiyorum. Kitabında geçen bir pasaj çok ilginçtir. Türk milletinden olup da kendini Arnavut, Boşnak, Çerkez ve Kürt zannedenler bunu yazarken Türk milleti büyük harflerle yazılır; diğerleri ise küçük harflerle yazılmıştır. Toplum dönüştürülecek, yozlaştırılacak, ahlaksızlaştırılacak. Kimliği dönüştürülecek. Hatta batı illerinden gelip doğu illerinden evlenmek isteyenlere hemen maddi yardım ve toprak veriliyor. Bunlar uygulanmıştır"
`Ulus` ve `millet` kavramları Şeyh Said`e mal ediliyor
Sunucu Fikret Özkan`ın, Hz Hüseyin ile Şeyh Said kıyamının ortak yönleri olabileceği hususundaki bir soruya cevap veren Kurbanoğlu, Şeyh Said`in idamı esnasında söylediği "Eğer, Allah ve Din İçin kavga vermişsem basit dallarda asılmaktan perva etmem" sözünü hatırlattı. Şeyh Said `e millet ve ulus kavramlarının mal edildiğinin altını çizen Kurbanoğlu, "Buna dikkat edelim. Şeyh Said ulus kavramını hiç kullanmamıştır. Millet kavramını da şeriat anlamında kullanmıştır. Kavim ve millet ayrı şeylerdir. Dolayısıyla Şeyh Said, millet kelimesini din kelimesi anlamında kullanıyordu. Şehadet meselesine gelince de Şeyh, ömrü boyunca şahitlik etmiş bir adamdır. Şahitlik ise İslam`ı hayatın her safhasında yaşamaktır. İslami mücadeleyi vermektir. Ama bu şahitlik bizleri ölüm noktasında da bulabilir. Bizler onun şahitliğini anlamak istiyorsak önce mücadelesini anlamak durumundayız. O ölmek için bir mücadele vermedi. İnsanlarını kurtarmak, yaşatmak, İslami değerleri ayağa kaldırmak için ömrü boyunca bir mücadele verdi. Rabbi de ona şehadeti bahşetti" diye konuştu. (Fırat Aslan/Murat Dalgın-İLKHA)
Sunucu Fikret Özkan`ın, Hz Hüseyin ile Şeyh Said kıyamının ortak yönleri olabileceği hususundaki bir soruya cevap veren Kurbanoğlu, Şeyh Said`in idamı esnasında söylediği "Eğer, Allah ve Din İçin kavga vermişsem basit dallarda asılmaktan perva etmem" sözünü hatırlattı. Şeyh Said `e millet ve ulus kavramlarının mal edildiğinin altını çizen Kurbanoğlu, "Buna dikkat edelim. Şeyh Said ulus kavramını hiç kullanmamıştır. Millet kavramını da şeriat anlamında kullanmıştır. Kavim ve millet ayrı şeylerdir. Dolayısıyla Şeyh Said, millet kelimesini din kelimesi anlamında kullanıyordu. Şehadet meselesine gelince de Şeyh, ömrü boyunca şahitlik etmiş bir adamdır. Şahitlik ise İslam`ı hayatın her safhasında yaşamaktır. İslami mücadeleyi vermektir. Ama bu şahitlik bizleri ölüm noktasında da bulabilir. Bizler onun şahitliğini anlamak istiyorsak önce mücadelesini anlamak durumundayız. O ölmek için bir mücadele vermedi. İnsanlarını kurtarmak, yaşatmak, İslami değerleri ayağa kaldırmak için ömrü boyunca bir mücadele verdi. Rabbi de ona şehadeti bahşetti" diye konuştu. (Fırat Aslan/Murat Dalgın-İLKHA)